otuzaltı

103 7 2
                                    

Olcay

Balın'ın beni görmezlikten gelmesi sinirimi bozuyordu. Aptal kız! Yapmadımdan ne anlıyordu ki?

Yine beni görmezden gelip yanımdan geçtiğinde sinir katsayımın maksimize olduğunu hissediyordum tüm hücrelerimde. Üzgün olmasa umurumda olmazdı ama üzgündü işte.

"Okuldan sonra arka bahçeye gel." diye mesaj attım.

Balın: Gelmeyeceğimi biliyorsun.

Ben: Sadece iki dakika konuşalım.

Balın: Konuşulacak bir şey kalmadı. Artık sana mesaj atan o kız değilim. Dümdüz Balın var karşında ve Balın'la anonimin benzer hiçbir tarafı yok.

Zor da kullanmak istemiyorum ama kullandırtacak.

Ben: Nasıl ki sen benim isteğimi göz ardı edip bana mesaj attıysan şimdi de ben senin bu dediklerini duymuyorum.

Okul çıkışı geldiğinde yanıma gelmeyince yarın bizzat sınıfından almaya karar vererek eve geçtim. Derslerim haram olmuş, okuduğumdan hiçbir şey anlamıyordum. Her şeyi boş verip uyumaya karat verdim, uyuyacak ve yeni güne düzgün bir başlangıç yapacaktım!

Olmadı.

Gece 4'e kadar uyuyamamış, iki saatlik uykudan sonra okula varmıştım. Uykusuzluğun ve sabah annemin imalı laflarından kaynaklı sinir harbi yaşanıyordu içimde. Dokunsalar patlayacaktım. Bu yüzden Balın'ın yanına gitmemem gerekirdi ama bunu da halledip beynimi meşgul eden bir mevzudan kurtulacaktım.

İlk teneffüs olduğunda Balın'ın sınıfa gittim. Sınıfa girmeden kapıdan şöyle bir göz gezdirirken bir kız kime baktığımı sordu. Cevabı söyleyince şöyle bir süzüp Balın'ı gösterdi. Sınıftakilerin başı bana dönerken bir uğultu ortaya çıkmıştı.

"Konuşalım." Balın, büyüttüğü gözleriyle bana bakmaya başladı.

"Konuşulacak bir şeyimiz yok."

"Hadi, Balın..."

Etrafına göz gezdirince bakışların üzerimizde olduğunu fark etti ve daha fazla dikkat çekmemek için kalktı.

Arka bahçeye giderken başını hiç yerden kaldırmamıştı. Omuzları her zamanki gibi çökmüş, ölü gibiydi. Oradaki banka kendini çuval gibi attı, bitmiş bir hâli vardı.

"Senin bana mesaj attığını yayarak elime ne geçebilir ki? Hiçbir şey. Neden yapayım ki bunu sana?"

"Bilmiyorum ama başka kim ve neden yapsın? Bunu nasıl öğrenir?"

Önünde diz çökünce bana çevirdi bakışlarını.

Yine yuvalarından fırlamaya çalışan gözleriyle...

Çok tatlıydı.

"Feyza yapmış. Nasıl olduğunu bilmiyorum ama öğrenmiş."

Gözleri yüzümde keşfe çıkmışken "Telefonunu kurcalayacak kadar yakın mısınız ki onunla?" diye sordu çekinerek. İznim olmadan kıvrıldı dudaklarım. Kızarmaya başlayan yanaklarını sıkmamak için parmaklarımla dizimi kavradım.

"Hayır." Gülümsemesini gizlemek için başını eğip birbiriyle oynayan parmaklarına baktı.

"Tabii beni ilgilendirmez de nasıl yapmış diye şey ettim."

"Ben de benim iznim olmadan yaptığını anla diye şey ettim."

Başını eğmiş olsa da o kadar dikkatli bakıyordum ki dudaklarını ısırdığını, yüzünün daha da kızardığını net bir şekilde görebiliyordum.

Çok da güzeldi.

Anladığını belirten şekilde kafasını salladı. "Benden nefret ediyor galiba Feyza. Neden bilmiyorum ama..."

"Sana iyi davranmadığı kesin ama bir daha böyle bir şey olmayacak."

Rahatsızca yerinde hareket etti. "Zaten bir daha mesaj da atmayacağım sana."

"Balın," diyip çenesinden nazikçe tutarak başını kaldırdım. "Bana istediğin zaman mesaj atabilirsin."

Ne dedim ben az önce?

Bu defa o kadar şaşırmıştı ki büyüyen gözlerine öne doğru hareket eden başı da eşlik etti.

"Ooooo! Çifte kumrular."

Kerem'in sesiyle ona dönünce bunu beklemediğimiz için ilk önce öylece dursak da Balın kendine gelince hemen geriye çekildi.

"Sonunda itiraf ettin ha? Şimdi bu minik, benim yengem mi oluyor?"

İkimizin de dudaklarından "Ne?!" fırlarken birbirimize yönelttik bakışlarımızı. Ben sadece şaşkınken onun gözlerinde mutluluk, umut, merak ve soru işaretleri de vardı.

Klavye Delikanlısı | Texting Où les histoires vivent. Découvrez maintenant