otuz

142 10 2
                                    

Olcay'dan

“Lan, anam grevde. Evde yemek yedirmiyor; nasıl bir psikopatsa kadın yemeği pişittirip bir yerlere yolluyor. 1 aydır fast food yiyorum. Artık bıktım. Ev yemeği yapan bir yere gidelim.” Hepimiz onun huysuz hâlini onaylayıp gülümseyerek yürümeye devam ettik.

“Buralarda bir yer olacaktı.” diyen Selcan'ı takip etmeye başladık. Bir yandan bugünkü dersleri ve geçen günkü deneme sınavını tartışıyorduk. Yaptığımız küçük hatalar, dilimizde yaratıcı küfür etkisi yapıyordu.

“Burası.” Şöyle bir girişe baktığımızda çok da kötü bir yere benzemediğini düşündüğümüzden içeriye geçtik.

Genel olarak boş olan restoranın sessizliğini çatal, bıçak sesleri, arka fonda çalan slow şarkı bozuyordu. Pencere kenarı boş bir masaya oturduğumuzda içeriden elinde tepsi ile garson kız çıktı.

Hepimizin bakışları oraya döndüğünde gülümseyerek tabakları masaya yerleştiren Balın'a şaşkınlıkla baktık.

“Başkan değil mi o ya?” Kerem'in şaşkınlığı, ses tonunu ele geçirmişti.

“Evet, o, kardeşim.”

Elimi kaldırıp garson istediğimi belirtince bakışları bizim masaya döndü. Bizi tanıyınca şaşkınlıktan gözleri büyümüş, elindeki boş tepsiyi düşürecek gibi olmuştu. Aralanan dudakları ve donmuş yüz ifadesiyle o kadar komik görünüyordu ki sırıtmadan edemedim.

“Gelmeyecek misin?” diye sorduğumda girdiği transtan çıkmış, başı hafif öne eğiliyken yanımıza adımlamaya başlamıştı. Her adımda kızaran yüzünü keyifle izledim.

Hiçbir giz barındırmayan saf bir yüze sahipti.

Normalde hiçbir güç beni, onun anonim olduğuna inandırmazdı. Telefondan bana hunharca yürüyen, hatta uçan kız, burada en ufak bir olayda kızarıyor, konuşmaktan imtina ediyordu.

“Hoş geldiniz. Ne istersiniz?” Menüyü uzattı.

“Başkan, her yerdesin ya. Multiplayer oyuncu gibisin.”

Utangaç bir gülümseme yollayıp kafa salladı.

“Ooo! Saray yemekleri mi?”

“Evet.” diyip Selcan'a döndü. “Ama onların siparişini bir gün öncesinden alıp da yapıyoruz. Malum çok talep olmuyor.”

“Bu, bizi üzer.”

“Sanki her gün saray yemeği yiyorsun, pezevenk.” diye homurdandım.

Kerem surat assa da Selcan açık saçık, Balın da not defteriyle örtbas etmeye çalışarak güldü.

“Hayatımın ilk saray yemeğini belki bugün yiyecektim ama o şansımı da kaybettim ve bu, beni üzdü.” diye gereksiz uzunlukta bir açıklama, kendince bir kapak yaptı. Şahsen sikimde bile değildi.

Elimi ‘tamam,tamam, uzatma’ dercesine salladım özensizce.

“Diğerleri var mı? Yoksa sadece günün menüsü mü var?”

“Diğerleri var. Zaten pek yenilmeyen yemekleri menümüzden çıkardık.” diye belirtti.

Uzun bir düşünme sürecinden sonra “Karnıyarık, pilav, cacık.” yönünde kararımı verdim. Gereksizce vakit harcamıştım.

“Mücver, pilav ve bir de domates çorbası.” Hepimiz Kerem'e igrençsin bakışları atarken o, bizi hiç takmadı ve yemeklerinin hayalini düşlüyor olacak ki diliyle dudaklarını yalayıp karnını ovaladı.

“Kağıt kebabı ve pilav.”

“İçecek ister misin?”

“Yayık ayran var mı?”

“Maalesef.” diyerek tuhaf bir şekilde yüzünü buruşturdu.

Siparişleri yazıp gitti.

“Burada neden çalışıyor ki? Burslu mu ki?”

“Evet,” diye cevaplayıverdim istemsizce kollarımı göğüslerimin altında kavuştururken.

“Sen nereden biliyorsun?” diye sordu Selcan tek kaşı havada.

“Biliyorum işte.”

Kerem'im yüzünü piç bir ifade esir alırken beni sinir edecek şeylerin haberini çoktan almıştım. “Sen zaten gözünü pek alamıyorsun atom karıncadan.”

“Saçmalama, pe-”

“Kesinlikle saçmalıyorum. Kızın kesen sen, saçmalayan ben... Tamam, lan. Dalga geçmeyeceğim sübyancı diye. İtiraf et, gitsin.”

Ona gözümü devirip içeriden elinde tepsi ile çıkan Balın'ı izledim. Bir masaya tepsiyi bırakıp gülümseyerek -muhtemelen- afiyet olsun dedi.

“Vay amk! Hâlâ kesiyor, ama yine de inkar ediyor.”

Balın'a karşı romantik duygular beslediğimi düşünmüyordum. Sadece bir parça, haklı çıkışımın burukluğu vardı kalbimde. Sevgiye ne kadar inandığımı düşünsem de beni her defasında yalancı çıkarması üzüyor ve hayal kırıklığına uğratıyordu. İnancım kırılırken gelecekten ümidim de azalıyordu.

Ama bir yanımsa, Balın'ın kötü niyetli biri olmadığının farkındaydı. Telefondaki o cesur, arsız kız değildi kesinlikle. Çabuk kırılan, ne zaman utanacağını kestiremeyeceğiniz ama tezat olarak her şeyde parmağı olan, sosyal bir insandı. Pek bir arkadaşı olduğu söylenemezdi, hatta gözlemlerime göre sınıfta da sevilen biri değildi. Sebebini bilmesem de insanlardan uzak oluşuydu belki buna sebep.

Saatini kontrol edip tepsiyi içeri götürdü.

“Dön artık bize amk!” diyen Kerem'e ters bir bakış attım.

“Oğlum, kız lezbiyen. Vazgeç bu sevdadan. Sendeki de şans aq. Kırk yılda bir, kızın birine ilgi duydun, o da lezbiyen çıktı, iyi mi?”

Selcan, dediklerine kıkırdarken “Aşkımdan ölüyom ben dersen sünnetçinin yarım bıraktığı işi tamamlayalım, kardeşim.” diye boş boş konuştu.

“Lan!” diye anırmaya başlayan Kerem yüzünden herkes bir anlığına bize bakmış, sonra geri dönmüşlerdi. Bense onları hiç tanımıyormuş gibi camdan tarafa dönmüştüm. -Camdan fark ediyordum restoranın içinde olanları da.-

“Daha ne kadar boş yapacaksınız?”

“Ne boşu, lan? Kardeşimin istikbali söz konusu şu an. Brom, her an bacım olabilir.” Olmayan espri seviyesi, beni benden alırken onlarla neden arkadaş olduğumu sorguluyordum.

“Kız lezbiyen falan değil. Salak salak konuşmayın.”

“Sen nereden biliyon, sayın amk?”

“Bana beni sevdiğini söyledi de ondan.” Cümlemin bitmesi ve yüzümün su-tükürük karışımı ile yıkanması bir oldu.

_______________________________________

Sonu oyle olmasa daha iyi olurdu sanki ama olsundu.

Ve evet, bu defa da olmedim.

40 bolumde insallah bitirebilirim. Cunku nasil bunlar birlesecek hicbir fikrim yok.

Bu arada, ins hikayeyi unutmamissinizdir. 😂 Nergis Kokusu'na bolum daha gec gelecek. Zira ben gecen bolumde bir kismi asiri sacma buldugum icin silmistim. Simdiki bolum de neredeyse hep o kisimla alakaliymis. Bu isin icinden nasil cikacagim, hic bilmiyom. 😞 Yazmak istedigim baska seyler de var. Okudugum falan seyler de var. E bir de malum ‘gercek’ hayat var. Offf, of! Keske yatip watty okuyarak tum omrumuzu gecirebilsek. Ama o zaman da sinir krizi gecirirdim. Zira hep kizlar uzuluyor hikayelerde. Su anki okudugum oyle. Uzun sure araliksiz okuyamiyom, kalbim kaldirmiyo. 😞 Yaslilik zor, azizim, cok zor.

Neyse, yine cenem dustu.

Uzun sure no-texting gidebilir. Zira text icin ilk once bir bahane bulmam lazim ki mesajlassinlar. 😂

Neyse, neyse...

Huzurla kalin. 🙏

Klavye Delikanlısı | Texting Where stories live. Discover now