21.Bölüm: Mucize Gerek

1.4K 1.1K 211
                                    




21.Bölüm:"Aştığım yollar incittiğim ruhların bedellerini ödemeye yetmedi. Ve ben öğrendim mi zamandan kaçamayacak kadar küçükmüş bedenim. Sanırım koşmak da yürümek kadar işe yaramayacak. Ama sen unutma sevgilim. Ben hissederek geçirirsem içimden bir cümleyi sen okuduğun zaman kucak açarsın yazmak için çırpındığım sokakların dikenli yollarına."


Yaklaşık bir saat sonra bütün eski konuları konuşmuş, nostalji ile huzuru bulmuş ve mutluluktan ağlamak üzere olarak dükkandan çıktık. Ellerinden tutup kirli kaldırımları güzelleştirdim gözlerimde. Sessizce yüzüme takındığım gülümsemeyle arabaya doğru yürüdük. Utangaç bakışlarla yüzünü süzerken arabaya binip bakışlarıma devam ettim. Küçük bir çocuk gibi baktığımı hissediyordum. Hayranlığım üst düzeylerde seyir ederken kendimi bundan alıkoyamıyordum.

Bazen aklımdan onlarca cümle geçerdi. Yazmak gereksinimi bile duymazdım. Ama şimdi o kadar mutluyum ki gelmiyor aklıma çiçekleri saran yüzüne söylemek için bir kaç şiir. Acınası bir durumun tam ortasında gibi hissederken kendimi, sana gülmek ne kadar zor bilemezsin. Her şey değişkenlik gösterebilir fakat sana olan sevgime dokunması imkansız evrenin. Senden başka ihtimal tanıtmayacağım kalbime...

Uzun süren sessizliğin ardından bakışlarımı hala fark etmemiş olması çocukça düşüncelerimin hevesini kırmıştı. Ona doğru dönerek kısık sesle konuşmaya başladım.

"Tam şuan aklından geçen bir sözü söylemeye cesaretin var mı ?"

"Her zaman olduğu gibi mi ?"

"Evet."

"Karşılık vereceksen bunu sürekli olarak devam ettirebilirim."

"Sanırım hazırım." dediğimde hafifçe gülümseyerek duruşunu dikleştirdi.

"Denizleri aşacak boyunu geçen dalgalar, yüreğine oturacak bulmak için çırpındığın o tatlı çiçeğin ayaklar altındaki ölümü. Bilginlerin cahili, delilerin dahilikleri saracak dünyayı. Ama sen hep kalacaksın toprağa sarılmış bedenimin hatırında..."

Düşünürsen birçok anlam yükleyebileceğim binlerce kelimelik bir paragrafta bile tam anlamıyla anlatılmayan sevginin sadece üç cümlede bütün hislerimi etki altına alarak gözlerimin dolmasını sağlayan onun güzel ruhu. İyi ki var olmuşsun. Seni tanımak anlattı bana aşkın en güzel hallerinden neredeyse hepsini.

Cevap vermemi beklerken gözlerimi kapatarak parmağımdaki yüzüğü ellerimin arasına alıp zafere giden yolda söyledim birkaç cümle...

"Silmiş evren beni sana getirecek ayak izlerini, kör etmiş gözlerimi ve bu şekilde bile bulacağımı bildiğinden içi rahat etmiyor. Bağlasa da ayaklarımı, kırsa da dizlerimi, hor görse de kurduğum hayalleri, hikayenin sonu asla değişmez sevgilim. O büyük sonda muhakkak kavuşur aşık iki beden birbirine..."

Gözlerimi açtığımda kendimle gurur duymak gibi bir düşünce içerisine adım adım itildim. Gelişiyordum. Ve bu iyi yönde ilerlememi sağlayan tek sebepti. İşte o gün Can'ın gözlerinde bir kez daha hayran bakışları gördüm.

"Beni geçtin çırak."

"Ustam iyi, ve asla seni geçemeyeceğim."

"Geçtin bile."

"Sıra sende."

"Sonra hislerimin aynası gösterdi bana aydınlık yolu, açtım sevdiğin şarkıların nakaratlarını. Kıstım rüzgarı sevgilim, gördüm ayın en güzel haliniz, seyrettim bulutları. Ve ayrılık denen o saçma kelimeyi sildim lügatımdan. Şimdi kavuşturmaktan başka çaresi kalmayacak evrenin."

Gözlerimi yola doğru çevirerek söylediği sözün anlamını düşünürken deniz kenarına geldiğimizi fark ettim. Arabayı durdurup hafifçe gülümsediğinde birkaç saniye düşünüp en az onun söylediği kadar güzel cümleler döktüm dudaklarımdan.

"Rüzgar büyülüyor gözlerime ilişen renklerin ahengini, yıldızlara uzattığım ellerim dokunmaktan korkuyor ışıklarına. Ve bir şarkı denk geliyor hayatımın sıkıcı kasvetiyle boğuştuğum esnada. Kapattırıyor gözlerimi, serbest bırakıyor en büyük hayallerimi..."

Belki ilk defa kendimle gurur duyuyordum. Belki iki... Önemli olan sayılar değil de yavaşça kendimi sevmemdi. Acele etmeden, kırmadan, acıtmadan ruhumu özgür bırakmaktı kafesinden. Gün geçtikçe anlıyordum yaşamın saçma sapan anlamlarını. Ama hiçbir şey bilmeden önce, öğrenmeden, sormadan ve merak etmeden önce...

Benim hayatımın sonu hayallerimin bittiği nokta olacağımı düşünürdüm. Şimdi Can varken bir hayalim bitmeden başlar diğeri.

Gözlerimiz birbirine kenetlendiğinde büyük bir gülümseme bahşetti.

"Sanki gözümün önünde büyüdü ruhun..."

"Bu güzel bir şey mi?"

"Değil..."

"Neden ki ?"

"Daima mutlu olman için çocuk kalması gerekirdi ruhunun. Ve şimdi sen öldüğünü söylüyorsun gözümden sakındığım kızın..."

"Belki senin ruhun değince toprağa sinmiş bedenime, kurumuş çiçeklerin can bulması gibi tekrar gülebilir bu kız..."

"Korkun olmasın Irmak. O kız ben var oldukça ölümsüz hissedecek..."

"Bu beni daima mutlu eder Can. Şimdi sıra senin..."

"Çünkü bulduğum cevaplar bile açıklamak için yetmiyordu soruları, yollar kavuşmak için değil de kaçmak için kullanılıyordu. Deniz mavilikten çok karışmıştı karanlığa ve ben ellerimle yakalamaya çalıştığım mutluluğun yaklaştıkça toz bulutu olduğunu fark etmenin verdiği yorgunluk içerisinde çırpınıyorum..."

Kelimeler gözlerimi kapatma hissi doğururken denizin izle beni der gibi çarpıyordu kıyıya dalgaları. Derin bir nefes alarak
"İnelim mi?" dediğimde başını sallamakla yetindi. Ellerimden tutup kavuşturdu beni maviliğin en güzel tonuna. Ne hissedeceğimi bilmediğim bir yerdeyim. Günlerdir annemden haber almıyordum ve bu durumu sorun etmiyordum. Eğer kötü bir durumun içerisinde olsaydı hissederdi bedenim. Ruhum çığlık çığlığa anlatırdı cümlelerini. Gizem, İlke, Çağatay, Çağla...

Hangisine güvenmem gerekiyor. Ne yapmam gerekiyor bilmiyorum. Ânı bozan kasvetli düşüncelerin eşiğinden parmağındaki yüzüğü hissetmemle birlikte kurtuldum. Ruhlarımız bağlıydı. O benim tek zaferim, tek sevdiğim çıkmaz yoldu. Bulmak için ömrümü harcayıp pişman olmayışımdı. O benim hayatımın aşkıydı. Ve eminim ki ben de onun hala gökyüzünün lacivert rengiyim...

"Geçmeyecekse bulut çiçekler ektiğim evin önünden, bulunmayacaksa yazılan aşk mektupları, tutulmayacaksa verilen sözler ne anlamı kalır güven denilen soyut varlığın?" 

Bulutların ArdındanWhere stories live. Discover now