14.BÖLÜM: Uyanış

1.6K 1.4K 86
                                    

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.




14. Bölüm: "Işıkları açık bir odada herkes bulabilir yönünü ama kapandığında ise korkudan titrer bedenleri. Sen karanlığın acı kollarına bırakırsan zihnini öğrenerek kazırsın hafızana keskin köşeleri..."

Yaşadığım mutluluk tarif edemeyeceğim kadar yoğundu. Daha önce böyle bir hisle karşılaşmamıştım.
Peki şimdi acı çektiğim günlerin karşılığını alma vaktim mi ? Savaşın sonucu, barışın başlangıcı mı ? Yokuşun sonundaki manzaraya kavuşma zamanım mı? Ömrümden alınan her günün karşılığında yaşayacağım o mucize mi?

Gülerken yanakları ağrıyormuş insanın, bazen gözleri doluyormuş. Elleri titriyormuş. Aslında çok güzelmiş ama yaşayamadım için tam anlamıyla bilmiyordum.

Ama şimdi geliyorum.

Doyasıya yaşamak için ömrümü şimdi adım atıyorum.

Kağıttaki adrese baktığımda sokak numarasının son harfi akan mürekkepten görünmüyordu. Ama bu onu bulamayacağım anlamına gelmezdi...

Caddeye çıkıp bulduğum ilk taksiye atlayarak adresi söyledim.
Saatler süren sessizliğin kör edici hislerinde çırpınırken araba durdu.

Ücreti ödeyip koşarak hiç bilmediğim bir sokağa girdim. Nereye gittiğimi bilmiyordum ama sokağın sonunun ona çıkacağından emindim.
Bak dedim içimden tam buralarda bir yerde ruhumun diğer yarısı var. Bulunmak için can atan bir beden var.

"Neredesin Can?"

Yıldızlarımın en güzeli, lütfen ses ver bana. Adımı seslen binlerce kilometreyi aşayım koşarak.

Derin nefesler alarak tekrar kağıda baktım. Tam anlamıyla ne yazdığını çözemiyordum. Yirmi yedi mi yoksa yirmi birinci sokak mı?

Şuan yirmi birdeyim. Buruda mısın? Etraf ıssız tek bir kuş bile konmuyor balkonlara. Burada değil diyor hislerim. Burada olsa çiçekler açardı kırık saksılara iliştirilmiş kuru topraklarda.

Bacaklarımı esir alan titreme daha fazla adım atmamak için durdurmaya çalışıyordu bedenimi. Şimdi bu kadar yaklaşmışken neden bırakmak gibi bir hataya düşersin?

"Koş Irmak..."

Düşse de bedenin. Kanasa da dizlerin.

Akan gözyaşlarımın ardına gizlediğim mutluluk tebessümlerim o sokağa geldiğimi söylüyordu.
Yirmi yedinci sokak...

Beşinci bina...

Kaçıncı katında olduğu yazmıyor fakat buldum diyorum. Şimdi buldum seni...

Koşarak çıktığım merdivenleri nefes nefese bastığım ziller. Evli çiftlerin çıktığı daireler.

Yok mu ?

Burada değilse nerede?

Ellerimde yırtılan kağıdın can çekişen güzel harfleri...

O zaman yirmi birinci sokak. Geri dön Irmak. Buldum derken kaybetmişsin oysaki. Geçtiğin sokaklarda alıyormuş nefesleri...

Yağmur bastırırken gözlerimden akan yaşları, adımlarımın suda çıkardığı ses yeşertiyordu umudumu. Yaklaşık beş dakika sonra yirmi birinci sokağa tekrar geldim.

Beşinci bina.

Açılan kapılarda onun yüzünü görmeyince birşey demeden yukarıya doğru yöneldim .

"Can neredesin." diyerek bağırdım merdiven boşluğunda. Son gücümü de kullanarak birkaç basamak daha çıktım...

En üst kat.

Ömrüm boyunca sonsuza kadar sevebileceğime emin oldum insan. Ya buradasın ya da beni sonsuz arayış içerisinde bırakacaksın. Ya gözlerime bakacaksın ya da ölümümle gözlerine bakacak ruhum.

Sevgilim.

Yolun sonunda mıyız ?

Kapıya vurduğumda gelen çocuk sesiyle yıkıldı hayallerim. Acı gülümseme ilişti gözyaşlarımın ardından yüzüme. Tırnaklarımı batırırken avuçlarıma, gerçek olmasını çok istemiştim. Açılan kapıyla kırk yaşlarında bir kadın karşıladı beni. Yağmurda ıslanan saçlarımı geriye iterek titrek sesimle konuşmaya başladım.

"Kusura bakmayın birine bakmıştım." dediğim sırada beni süzerek cevap verdi.

"Kime bakmıştınız acaba?"

"Burada yaşamıyor sanırım. İyi günler." diyerek merdivenlerden inmeye başlamıştım ki arkamdan seslendi.

"Ben temizlik şirketi aracılığıyla geldim buraya. Evin sahibi ben evde olunca çatıya çıkar isterseniz bir bakın." dediğinde bakışlarım ona kaydı. Minnettarca kafamı sallarken yavaş adımlarla çatıya çıkmaya başladım. Yağmur şiddetliydi, hiç olmadığı kadar kızgındı bulutlar. Yer ve gök kavuşmak için can atan aşıklar gibiydi bugün.

Demir kapıyı zorlayarak açtığımda yağmurların altında gördüm onu. Islak saçları, kalın kazağı ve hiç değişmeyen duruşu. Sesim çıkmıyordu, olduğum yere sabitlenmiş gibiydim.

Konuşamıyor yürüyemiyor ve ağlayamıyorum. Sahi kaç gün olmuştu? Kaç gündür ayrıydık biz?

Birkaç saniye öylece durdum orda. Sesim çıkmazken bağırdım.

"Can."

Bedenim bana ihanet edecek gibiydi.

"Ben geldim." işte şimdi sokakları inletebilecek kadar çok çıktı sesim. Sen gelmedin.

Ruhumun özgür kuşu çıktı göğüs kafesimden. Açtı kanatlarını ve günler sonra uçmaya başladı. Yağmurların altında, lacivertleşen gökyüzünde sevinçten ne yapacağını bilemedi.

Ve Can bana dönerek bu anın gerçekliğini sorguladı birkaç saniye.

Koşarak ona doğru gittiğimde bir mucize gerçekleşmişti.

"Irmak" dedi ağlamaklı çıkan sesini zorlayarak. Onun sesinden duymak adımı, farklı hissettiriyordu bana. Koşarak sarıldığım sırada hiç vakit kaybetmeden karşılık verdi.

İşte şimdi ölümü en güzel kollarda karşılayabilirdim. Titrek nefeslerimi kontrol etmeye çalışırken kulağına fısıldadım .

"Aç kollarını, bu aldığım son nefes sanırım, o yüzden kokunu çekeceğim ciğerlerime."

Benimle birlikte ağlıyordu. İçim huzurla dolarken tekrar konuşmaya başladım.

"Buldum seni."

diyerek daha sıkı sarıldım. Onu birine vermekten korkarcasına, ellerimden kayıp gitmesine izin vermeyecekmişim gibi sarıldım. Saçlarımdan öperken, dudaklarından dökülen birkaç cümleyi bahşetti bana.

"Bulacağını bildiğim için saklandım. Ve kapattım ışıkları, sen beni karanlıkta buldun."

"Ve günlerce kapalı tuttuğun perdelerini bir gece vakti açmak gelirse aklına, yıldızlarının yokluğunu tatmak nefret ettirebilir gökyüzünden..." 

Bulutların ArdındanWhere stories live. Discover now