°• 2 •°

821 71 43
                                    

Sıkı sıkıya tuttuğu defterini bir kenara bırakarak başını arkasındaki ağaca yaslayarak gözlerini kapatmış ve derin bir nefes almıştı. Okulun arka bahçesindeki büyük çınar ağacı altında oturmuş eskiz defterine bir şeyler karalayarak geçirmişti yine öğle tenefüsünü. Bahar melteminin ılıklığı teninde gezerken gülümseyerek yaprakların hışırtısını dinlemişti. Kimse kulak verip dinlemese bile her gün selamlardı okuldaki öğrencileri yaşlı çınar ağacı. Kuşlar cıvıldar, en güzel şarkıları sunarlardı hayatın henüz başında olan bu küçük insanlara. Tabii Jimin dışında kimse buna kulak verme zahmetinde bulunmaz, kulaklıklarını takıp sınıflarına geçerlerdi yolda geçen dakikaları önemsemeden.

Küçük beden eline tekrar aldığı defterinin sayfalarını karıştırarak kimsenin olmadığı rahatlığı ile kucağına koymuştu rüzgarın yapraklarını uçuşturduğu defteri. Kimseye göstermese dahi göz misafiri olan insanlar durmadan bir şeyler gevelerdi kendince. Video oyunlarını andıran çizimleri görenlere onun oyun bağımlısı biri olduğunu düşündürse de kimse anlamamıştı resimlerinde yatan gizli anlamı.

Çalan zilin melodisi kulaklarına dolduğunda yavaşça kalkarak defterine tekrar sıkı sıkıya sarılmıştı. Ağacın dalları arasından bir gürültü geldiğinde kaşlarını çatarak arkasına dönmüş ve başını kaldırarak ağacın dallarında gezdirmişti gözlerini. Bir şey göremeyince omuz silkerek okula ilerlemişti arkasında ağaçtan düşmek üzere olan paniğe kapılmış çocuğu bırakarak. Sonunda gözden kaybolduğunda küçük bedeni, ağaçtaki - ondan bir kaç yaş küçük olan- çocuk da aşağı atlayarak okula koşmuştu derse yetişmek adına.

Okul çıkışında içini saran heyecan ile Jimin telefonunu bir kez daha kontrol etmişti. Sınıftaki öğrenciler tek tek dağılırken çantasını toplayarak o da sınıftan çıkmış, uzun koridoru geçtikten sonra karşısına çıkan merdivenlerle uzun uzun bakışmıştı. Dilini kuruyan dolgun dudaklarında gezdirerek ellerini sırt çantasının saplarına sararak derin bir nefes alarak kendini cesaretlendirmişti. Yukarıya çıkan ilk basamağı geçtiğinde her basamakla birlikte içindeki heyecan kırıntıları büyüyordu, sınıfları tek tek geçerek en sonunda istediği sınıfın önüne gelmişti. Başını kapıdan uzatarak içeride göz gezdirdiğinde boş sınıf gülümsemesini soldurmuştu.

"Belki de çoktan çıktı ve beni bahçede bekliyor..." Kısık mırıltısı dudaklarından dökülürken sınıfa girmiş, ön bahçede kimlerin olduğuna bakmak için cama yaklaştığında sadece bir kaç kişinin kalmış olması boğazına bir yumru oturtmuştu. Onu beklememiş olması canını yakarken ilk kez bir şey hissetmiş olması yüzünde küçük bir acı tebessüm bırakmıştı.

Sınıftan çıkarak koridoru geçmiş, hızlı adımlarla merdivenleri atlaya atlaya inmeye başlamıştı. Telefonundan saati kontrol ederken boşa bastığını fark etmeyerek tökezlemiş, bir anda kayarak inmişti tüm merdivenleri. Üstüne düştüğü bileğini kontrol edip, görünen bir şey olmadığı için önemsemeyerek düştüğü yerden ellerini ve üzerini silkeleyerek kalkmıştı. Hastane randevusuna hâlâ bir - iki saate yakın zaman vardı. Dışarıdaki sıcak güneş kapıdan çıktığı anda onu kucaklarken kollarını iki yana açarak hissetmiyor bile olsa, küçüklüğünden kalan anılardan hatırladığı kadarıyla hissetmeye çalışmıştı sıcak güneşi.

Okulun bahçesinden çıktığında hastaneye gidecek olan en kestirme yolu düşünerek sağa dönmüş, artık ezberlediği yolda kaldırım taşları ile oynayarak ilerlemeye başlamıştı. Dengesini kaybetmesini umursamayarak defalarca kaysa bile tekrar tekrar kaldırımın kenarındaki ince taşların üzerinde yürümeye devam etmişti. Yolun ne ara bittiğini fark etmese de karşısında gördüğü hastane binası ile gülümseyerek biraz daha hızlanmıştı. Bahçeye daha da yaklaşırken duvarda oturan tanıdık beden küçük heyecan kırıntılarını tekrar hareketlendirmişti. Gülümseyerek yanına yaklaştığında boğazını temizleyerek alçak bir ses tonuyla selam vermişti. Başını kaldırarak ona baktığında gülümseyerek el sallamıştı Jimin. Karşısındaki çocuk duvardan inerken elini ensesine atarak mahçup bir ifade ile selam vermişti aynı Jimin gibi.

"Ah.. Merhaba hyung. Okul çıkışında seni beklemediğim için özür dilerim. Bir an aklımdan çıktı." Jimin açıklamasını dikkatlice dinliyorken başını sallamıştı yavaşça. Tümüyle bahane üretmeye çalıştığını en az karşısındaki beden kadar o da oldukça iyi biliyordu. Yine de son anda onu geri döndüren şeyin ne olduğunu içten içe merak ediyordu.

"Sorun değil Jungkook. Her şey yolunda. Gelmene sevindim." Gülümseyerek başıyla hastane binasının işaret ettiğinde ondan yaşça küçük çocuğun başını hafifçe sallamasıyla beraber önden ilerlemeye başlamıştı. Arkasından gelirken Jungkook kendini durmadan sorguluyordu. Ne olmuştu da durup dururken gelmişti? Ondan eşlik etmesini istediğinde sadece gerildiği için kabul etmiş, okul çıkışında da evine giderken durup dururken yön değiştirerek buraya gelmişti. Korktuğu için miydi? Ah, bunun olasılığı yok gibi. Jimin oldukça küçük bir çocuktu. Çevresi de en az bedeni kadar küçüktü. Üst sınıflardan bile olsa ona verebileceği her hangi bir zarar yoktu. Tuhaf bir şekilde tüm bedeni uyarı veriyordu sanki. Jimin ona böyle gülümsemese fikir değiştirip durmayacaktı. Her onu red etmeye, yolundan çekilmesi konusunda uyarmaya kalkıştığında gözleri kısılana kadar gülümseyip Jungkook'u zor bor duruma sokuyor, tamam demekten başka bir seçenek bırakmıyordu ona. Önündeki küçük beden derin bir nefes alıp ona döndüğünde boş bakışlarla ona bakmıştı uzun çocuk. Gülümseyip el hareketleriyle oldukça heyecanlı bir şekilde bir şeylerden bahsediyorken anlattıkları Jungkook'un buğulu zihnine ulaşmıyordu bile. Küçük beden büyük bir tebessüm sunduktan sonra önünde durdukları kapıyı çalarak yavaşça kapının kulbunu indirerek içeriye girmiş, Jungkook'u orada dikilirken öylece bırakmıştı. Kendini ne kadar süredir soyutladığını bilmeyen çocuk başını yavaşça sallayarak gözlerini ovuşturmuş, tekrar kulağına dolmaya başlayan seslerle derin bir nefes alarak üzerindeki beyaz okul gömleğinin kolunu biraz sıyırarak sol kolundaki saatini kontrol etmişti. Kapının hemen yanındaki beşli sandalyeye oturarak başını geriye yaslamış ve gözlerini kapatmıştı.

Uzunca geçen bir sürenin ardından duyduğu kapı sesi ile başını kaldırarak içeriden çıkan bedene bakmış, sahte bile olsa bir gülümseme takınarak ayağa kalkmıştı usulca. İlerlemeye başlayan beden ile peşinden gitmiş, önüne geçtiği sırada iç çekerek hafif bile olsa göz devirmişti. Sonunda eve gidiyor olmanın verdiği rahatlama gün yüzüne çıkarken adımlarını olabildiğince hızlı atmaya başlamıştı. Sessiz geçen uzun bir sürenin ardından güçlü bir ihtiyaç hissederek arkasına dönüp oldukça geride kalan bedene bakmıştı. Kaşlarını çatarak yanına hızlı adımlarla dönmüştü. Zar zor ilerlemeye çalışan bedenin ayak bileğine çevirdiğinde bakışlarını içini bir pişmanlık kaplamıştı. Yüzünü buruşturup kısık mırıltılar eşliğinde ilerleyen bedenin omzuna elini koyarak gözlerini kapatmıştı. "Bileğinin nesi var?"

Bakışlarını karşısındaki çocuğun iç çekerek kapattığı gözlerine dikip omuz silkmişti yavaşça Jimin.

"Sanırım çatlatmışım. Üzerine basmamdaha kötü yaparmış." Yavaşça nefesini dışarıya verirken eklemiş ayrıca. "Doğru düzgün yürüyemiyorum."

Boğazını temizleyerek gergince gülümsediğinde uzun boylu çocuğun kaşları çatılmıştı bir anda. Küçük bedene arkasını dönüp dizlerinin üzerine çökerek mırıldanmıştı. "Seni taşıyacağım."

Şaşkınlık ile aralanan dudaklarıyla ilk başta itiraz edecek olsa da sonrasında aklına gelen acı gerçekler ile kabul ederek önündeki bedenin sırtına binmişti dikkatlice. Yerden kalkarak ellerini sırtındaki bedenin bacaklarının altına koymuştu dikkatlice uzun çocuk ilerlemeye başlarken. Küçük beden başını uzun olanın sırtına yasladığında küçük bir gülümseme dudaklarında yer edinse de uzun boylunun dedikleri ile sertçe yutkunmuştu.

"Bileği çatlayan birine göre verdiğin tepkiler oldukça az. Acımıyor mu?"

Başını usulca kaldırarak değişen sesine aldırmayarak kısık bir sesle cevaplamıştı küçük beden soruyu. " Acı eşiğim yüksek." Tekrar başını sırtına yaslarken. Her zaman aynı yalanları söylüyor bile olsa Jungkook'a söyledikleri kötü hissetmesine sebep oluyordu. İçini büyük bir korku kaplarken uzun bedenin ince dudaklarından dökülen kelimelerle nefesinin kesildiğini hissetmişti küçük beden.

"Yoksa... Hasta mısın? insanların dediği gibi gerçekten bir şey hissedemiyor  musun?"










Oylarınızı esirgemeyin!🧡

Feel Me - JikookWhere stories live. Discover now