Geçmişin Gölgesi

101 12 6
                                    

Günler geçip gidiyor, hayat neşesini yitiriyordu. Bir başka hal vardı üstümde. Yaşam artık keyif vermez olmuştu. Günümü güzelleştiren uyanmalar yerini gri sabahlara bırakmıştı. Mehtap' ta  bir değişim vardı ve benimle paylaşmaması, için için beni bitiriyordu. Bilmem kaç gündür kalp ağrısıyla yatıp kalkıyordum.  Ardı arkası gelmez sorular gecelerime yoldaş olmuştu. Uzun süredir Mehtap' ın sesini duymamıştım. O' nu arayıp biraz olsun kendime gelmek, yaşamıma renk katmak istemiştim. Lakin ne fayda, aramalarım cevapsız kalmıştı. "Nereye kayboldu bu kız? Neden cevap vermiyor?" soruları beynimi kemiriyordu. Arabama atladım ve dershanenin oraya gittim. Aklıma gelen her yere baktım, yoktu. Üst üste gelen aramalarım sonunda telefona cevap vermişti. Telefonda "Allah belanı versin" diyen ağlamaklı bir ses vardı. Olan bitenden bihaber ben, anlamamıştım. Ne yapmış olabilirdim? Sevdiceğim neden benden nefret ediyordu?

Mehtap'ın bu konuşması bir feryattı. Feryat; bulutları yarıyor, göğü deliyordu. Bense olanca bitenden habersiz, bir fırtınanın içine doğru gidiyordum. Belliydi, sarhoştu. Gönül dostunun elinden bir yara almıştı. Sinesinde derin sızı, aklında cevap bulamadığı sorular vardı. Sızısını bastırmak için kendini alkole vermişti. Ne yapacağımı bilemiyordum. O'nu ilk defa sarhoş görüyordum. Aklıma Yasemin geldi. Yasemin'den yardım istedim ve aramaya koyulduk. Her şeyin başladığı dershanenin arka sokaklarından birinde O'nu kaldırımda otururken bulduk. O'nu gördüğümde gözlerime inanamadım. Göz bebekleri büyümüş, gözleri kan çanağına dönmüştü. Sarıldım. "Ne bu hal" dedim. Ağzını bıçak açmıyordu. Sadece "senin yüzünden" diyebildi. Beni tanıyan ve olayları bilen Yasemin'de aynısını tekrarlamıştı...

Ne yapmıştım? Neden üzgündü? ikisi de beni suçluyor, sebebini söylemiyorlardı. Çok sonra öğrenecektim ki, Mehtap'ı bir ceylan gibi çölün ortasında tek başına bırakmıştım. Ve Mehtap, dertlerinin üstüne dert eklemiş, geçmişin gölgesinin altında tek başına bir savaş vermeye çalışıyordu. Bense, bu hüzünbaz hallere bir anlam vermeye çalışıyordum. O'nu şehrin dışında ufak bir yere, Aşk Çeşmesi'ne götürdüm. Temiz hava O'na iyi gelmişti. Kendine geliyordu. Bir müddet sonra Mehtap kendine gelmişti. Bunu neden yaptığını sordum. Lakin bir cevap alamadım. Mehtap kendindeydi. Ama, bülbül sesi yoktu. Susmuş, kabullenmiş gibiydi. Beni bir yabancı görmek istemindeydi sanki. Bir daha böyle bir şey yapmamasını isteyip, sözünü almıştım. Birlikte geçirdiğimiz vakit boyunca için için ağlıyor, Yasemin sakinleştirmeye çalışıyordu.

Güneş yeni bir ufka yelken açarken vakit akşam vakti olmuş, yola koyulmuştuk. Mehtap, bana başka gözle bakıyordu. Bu bakışlar, kalbimin derinliklerinde saklı kalan hisleri uyandıran bakışlar değil nefret bakışlarıydı. Sanki dilini yutmuş gözleriyle beni kovuyordu. Tutunduğum dalı kırmaya çalışıyor, O'na yaşattığım acılardan kurtulmak istiyor gibiydi ve bu benim canımı acıtıyordu. Evlerinin önüne geldiğimizde uyumasını, dinlenmesini rica ettim. Bunu yapmayacağı her hâlinden belliydi. Bense hala neler olup bittiğini anlamak için hafızamı yokluyordum ve bir müddet sonra uyuyakalmıştım. Arabanın içindeki evraklar aklımın ucundan bile geçmiyordu...

Kalp atışıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin