ŞİMDİ BANA DÜŞEN; SUSMAK VE ÖZLEMEK!

46 2 0
                                    

Ben, her kimsem, anladığım tek bir şey vardı şu koca yalan dünyada! Koşmadığın şey sana gelmezmiş. Kaderin cilvesi böyleymiş. Feryat etmek kar etmezmiş şu koca yüreğe. Bu feryada murat almanın tek yolu, derdinin dermanını huzuru mahşere bırakmamakmış. Bu dünyadan murat almadan göçüp gitmemekmiş.
Öyleymiş ya; ben bunu çok geç anladım. Geç gelen şeyler daha mı kıymetli olur? Yoksa, geç kalınmış adaletin bir şeye yaramadığı gibi, aklıma bir mıh gibi kazına kazına anladığım bu düşünce de, zehir zemberek hayatıma bir umut katmaktan çok, can yakmaya devam mı edecek? Bilmiyorum! Küçücük bir ömür zerresinde geç de olsa yeni yeni anlayabildiğim şeylerle, geç kalınmışlıklarla sanki bir pranga var yanı başımda.
Ve zaman, iki kalp arasına giren en büyük mesafeymiş! Zaman girdiği her kalbin arasına bitmez tükenmez bir yol örermiş. Ve bu yolda yan yana yürümesi gereken iki kalp, tersi yönde koşar adımlarla gidermiş. Zaman, bir gün mutlaka giydirirmiş o prangayı insana. Dediler, dediler de, bu akılsız başım yeni anladı. Çok geçti! Yine geç kalınmışlık ve hazin son, yine yarım kalınmışlık bekliyordu beni. Kaçamazdım. Öyle de oldu… Zaman, benim için her günü bit ömür kadar yavaş, Mehtap için saliseler kadar hızlı geçiyordu. Biz o yola çoktan çıkmıştık. Aramız açılmıştı. Mehtap ne karşıma ne de telefonlarıma çıkmaz olmuştu. Bilmem kaç gün böyle geçip gitti. Bir gün beni kahreden o ses geldi kulağıma. “ İşletmemize kayıtlı böyle bir numara bulunmamaktadır!” O gün dank etti. Kalp sancım artık kalp ağrıma dönüşmüştü. Yokluğunu hissettiğim o an, o küçücük salise kalbime saplanan bir hançerdi. Daha önce hiç tanımadığım hasretlik duygusu o gün karşıma çıktı. Nicedir beklediğim her şey, daha derin bir ağrı olarak kalbime baskı yapıyordu. Geçtiğim her yolun, bitirdiğim her günün sonunda kendimi yurdun önünde buluyordum. Tanıdık, tanımadık yüzlerce kız, günlerce önümden geçip gidiyordu. Gül yüzlü sultanımsa aralarında bir defa dahi olmamıştı. Gülcemaline olan hasretliğim nicedir sürüp gitmekteydi… Yine bir gün beklediğim sırada arkamdan ince bir rüzgar esti geçti. Döndüğümde Mehtap’ı sarhoş bir vaziyette yürümeye çalışırken buldum. Yüzüme  bakıp geçti. Sanki beni ayaklarının altına sermişte, basıp geçti. Sevdiğini görmek insana daha ne kadar acı verebilirdi? Görmek, hissetmek, dokunamamak, sesini duyamamak… Aynı anda hem bitmesin hem de “artık canımı yakmasın, bitsin” dediği, ızdırap dolu bir an! Bir gün daha öylece bitip gitti, yitip gitti. Ertesi
gün ansızın gelen yabancı bir arama. Meğer Mehtap numarasını değiştirmiş. Neden geldiğimi soruyordu. Biraz konuştuk, bolca mesajlaştık. Anladım ki Mehtap, acısını dindirmek için kendini rakı şişesinde bulmaya çalışıyordu. Kendimden utandım. Dünyanın en masum duygusu, nasıl olurda bunu yaptırabilirdi? Anlamaya çalışıyor, kendimi suçlamak dışında hiçbir şey yapamıyordum. Nitekim yapamadım da. Kahretsin ki, hiçbir şey yapamadım. Çok sonradan öğrendim ki, gönlünü başkasına meyletmiş. Haber dahi etmeden paylaştığı profil fotoğrafında Ümit’i gördüğümde yıkıldı dünyam başıma. O’nun kalp çarpıntısı, benim kalp ağrım olmuştu.
Şimdi bana düşen; susmak ve özlemek! Vesselam…

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Nov 08, 2021 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

Kalp atışıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin