"Do you understand me? I can speak Turkish very well." (Beni anlıyor musun? Çok güzel Türkçe konuşabilirim.)
"I understand but you don't." (Anlıyorum ama konuşmuyorsun.)
"I fuck you." Gözleri kocaman açıldı.
"Seni anneme söyleyeceğim." Hızla ineceği sırada onu yakaladım.
"Ne dedim ki ben? Sadece ı follow you dedim. Ayıp ayıp ne anlamış. Bir de küfür mü öğrendin lan sen?"
"Hayır I fuck you dedin." Bu sefer ben gözlerimi bilerek kocaman açtım.
"Seni anneme söyleyeceğim."
"Ben bir şey demedim. Sadece tekrarladım dediğini."
"Yalan söyleme. Yanlış anlayıp anneme küfür ettin. Yengene, yengene. Pu sana. Gitti elin ülkesine ailesini unuttu. Bıdık Taha."
"Nein. Ben bıdık değilim. On yaşındayım." İki elini de kocaman açmış gözüme sokuyordu.
"On yaşında olman seni şu an anneme söylemeyeceğim anlamına gelmiyor. Bir de nein mein demeyi bırak. Sanki bilmiyorum Türkçe bilmediğini. Orada Türkçe konuşuyor buraya gelince Almanca. Bilmiyor muyum lan orada ne haltlar yediğini? Sadece bana hava atıyorsun."
"Biraz olabilir. Ama bazen kelimeleri hatırlamıyorum."
"Umurumda değil. Bir daha yanımda Almanca konuşursan seni gılıklamaktan daha beter ederim. Hem o gıdıklama. Gılıklama değil."
"Şimdi yengeme söyleyecek misin?"
"Tehdit olarak bulundurmak lazım. Seni yer elması. Şimdi gidip selam verelim değil mi?" Yataktan kalktım ve ona baktım.
"Kucağına al beni." O da yatakta ayağa kalkmıştı ve ellerini kocaman açmış parmaklarını açıp kapatıyordu. Hareket ettirdiği eline, elimin tersiyle vurdum.
"Ayakların da pek sağlam. Şimdi onları ben kırmadan şaklabanlık yapmayı da kes."
"Ne demek bilmiyorum. Çok kötü birisin bu arada." Kaşlarımı havaya kaldırdım ve yüzüne baktım.
"Bunun anlamını çok iyi biliyorsun. Çünkü her zaman sana söylediğim şey. Yalan söylemeyi de kes küçük aptal."
"Sensin." Dil çıkardım ve odamdan çıkıp aşağıya indim ve inerken ayağıma hâlen daha ağrılar giriyordu ama ilki gibi değildi. Biraz yavaş ilerliyordum o yüzden. Taha da arkamdan geliyordu. Bunu adım seslerinden anlamıştım. Mutfaktan sesler geliyordu ve ben de adımlarımı oraya yönlendirdim.
"Yengelerin bir tanesi mi gelmiş?" Yengem sesimi duyunca arkasını döndü ve gülümseyip kollarını iki yana açtı.
"Benim bilmediğim başka bir yengen mi var?" Sıkıca sarıldım.
"Yine de bu en sevdiğim yengem olmanı değiştirmez. Ne zaman geldiniz? Hem haber de vermediniz."
"Sürpriz olsun diye söylemedik. Biz de yeni geldik."
"Peki o çatlak yumurta ikizleri nerede? Hem asıl şey benim hediyem nerede? Şu Taha bıdığı yemedi değil mi?"
"Ben bıdık falan değilim." Ona dönüp kaşlarımı çatarak baktım ve sustu.
"Açelya. Ben seni böyle mi yetiştirdim? Önce halini hatrını sorsana. Direkt hediye diyor. Hiç bana çekmemişsin. Hep babanın tarafına çekmişsin."
"Konuyu uzatmaya ne gerek var? Direkt o yola çıkacak nasıl olsa." Elini omzuma koydu ve gülmeye başladı.
"Hediyenin gelmesine daha var. Çatlak yumurtalar getirecek. Ve sakın böyle dediğimi onlara söyleme." Kafamı salladım ve daha sonra etrafa baktım.
YOU ARE READING
•Misafir Çocuğu• |¾Texting
Teen FictionSiz: Neden misafir çocuklarından nefret ettiğimi sormuştun ya. (✓) Şimdi söyleyeceğim. Mesajların gitmemesine rağmen. Göremeyeceğini bildiğim için söylüyorum.(✓) Çünkü misafir çocukları evine geldiğinde her şeyi dağıtıp gider toplamaya bile yardım...
🌜🌛 •15•
Start from the beginning
