"Acıtıyor muyum?" diye sorduğunda, "I ıh." diye mırıldandım. Acıtmıyordu da. Öyle bir nahifle dolanıyordu ki o yakıcı sıvı yaramın üzerinde, sanki bir rüzgar esiyor hissi veriyor ama acı hissettirmiyordu. Bu iri bedenden beklemediğim bir nahiflikti bu. Küçük beyaz bir gazlı bezi yaranın üzerine koyduğunda üzerine bir bant da yapıştırarak işini bitirdi.

"Teşekkür ederim."

"Eve gidince amcam bakacak tekrardan. Böyle geçiştiremeyiz." dediğinde seninde hâlâ saklamadığı bir endişe hâkimdi. Bir şey söylemeyip başımı sallamakla yetindim.

Açık camdan yüzüme çarpan hava yeterli gelmiyordu. Şu an gerçekten de Şefkat ile yüzleşmek için hazır mıydım? Uzun zamandır hayatımda bir ölüm sakinliği vardı. Hayatımdaki tek hareketlilik babamın ya da babamın adamlarının bana uyguladıkları şiddetlerdi fakat şimdi birçok kez ölüm tehlikesi atlatmak, yüzünü bile görmediğim bir adamı vurup arabasını patlatmak, hafifçe sızlayan yaram ruhuma işkence ediyordu.

Tek istediğim sakinlikti. Bir an önce öldürmeli miydim onu? Öldürebilecek miydim?

"Dila?" Miraç'ın seslenmesi ile başımı öne çevirdiğimde yüzüm acıyla buruştu. Aceleci bir tavırla, "Arabayı durdur!" dediğimde Miraç'ın işareti ile araba durmuştu. Bedenimi dışarıya nasıl attığımı, yol kenarına içimde ne varsa ne ara çıkardığımı bilmiyordum. Hemen yanı başımda biten Miraç, kısa saçlarımı bir eliyle toplayıp ensemde sabitledi. Şoföre seslenmesi ile getirilen bir şişe suyu yanına koyup bana doğru eğildi. Toprağın üzerine bıraktığım manzara berbat görünüyordu ve bunu Miraç'ın görüyor olması bir miktar utanmama sebep olmuştu. "Daha iyi misin?" diye sordu. Başımı usulca sallayıp önce bir elindeki peçete ile ağzımı sildikten sonra diğer elindeki suya uzanıp boğazımdaki acı tadı yok etmek istedim. "Güzelim, bana cevap ver artık!"

Öfkelendirmiştim onu. Neden sessizliğe gömüldüğüm hakkında bir fikrim yoktu ama dudaklarımı aralamak gibi bir isteğim yoktu işte. Aklımda onlarca düşünce dolanıyor, gözlerimin önüne bazen Murat, bazen babam bazen de Şefkat geliyordu. Bünyemin alt üst olduğunu hissediyordum. Hemen arkamdaki arabaya yaslanıp gözlerimi gökyüzüne çevirdim.

Keşke şimdi yanımda olsaydın. Neden gittin ki? Ben sana bu kadar muhtaçken şimdi neden beni sensiz bıraktın? Özlüyorum seni. Bir ekmeğe, bir suya muhtaç olduğum kadar muhtacım sana. N'olur gel yanıma. Saçlarımı okşa ve bana her şeyin güzel olacağını söyle. N'olur sevgilim! Üşüyorum, sarıp sarmala beni. Nefes alamıyorum, kokunla kutsa beni. Geri gel Murat. N'olur geri gel! Ben bunu tek başıma yapamayacağım. Benim suçum olmadığını bana söylemen gerek. Beni o pis dokunuşlardan arındırman gerek. Burada halletmemiz gereken bir mesele var!

"Ağlama." Miraç'ın kolları belimi sararken güçsüz başım omzuna düştü. Onu da çaresiz bırakıyordum, biliyorum. Bana ulaşmasına izin vermedikçe büyük bir arafta kalıyordu. Ne yapacağımı kestirememesine sebep olan suskunluğum, ikimizin de canını yakıyordu belki de.

"Yoruldum." diye mırıldandım. Gözlerimden yaşlar usulca akmış, yerini bir durgunluğa bırakmıştı şimdi. Yanağım göğsüne yaslıyken bir elini kaldırıp saçlarıma götürdü. Dakikalar sonra ağzımdan çıkan tek kelime bile onu bir nebze olsun rahatlatmıştı. Aldığı uzun nefesten anlayabilmiştim.

"Eve götüreyim mi seni?"

"Hayır. Her şey bitsin, sonra."

"Her şey beklesin. Şimdi." Sert bir tonda dile getirdiği cümleyle sol elimi kaldırıp koluna tutundum. Başımı kaldırıp koyulaşan acı kahve gözlerine baktım.

KARA KİRAZ | 1 (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin