Bölüm 9: Kayıp Ruhlar Matemi

2.9K 210 36
                                    

23 Nisan 2002

Küçük kız, parmaklarına bulaşan pamuk şekerini diliyle yalayarak temizlemeye çalışıyor ama kendini batırmaya devam ettiği için kıkırdamadan duramıyordu.
Bu sahneyi içli içli izleyen adamın yüreği yangın yerinin ortasına atılmış haldeydi.

Sahi kaç gün olmuştu bu acı haber ile yüzleşeli?

Gözleri önünde gülen meleğini, bilemediği ama çok yakın olacak bir zaman içinde ateşlere atacaktı.

'Ölüm, ona küçük kızının soluğundan daha yakındı.'

Canı hiç olmadığı kadar yanıyordu adamın.
Bir kaç gün öncesinde yoğun kalp şikayetleri yüzünden hastaneye gitmiş, öğrendiği gerçeklerle hayatı başına yıkılmıştı genç adamın.
Üzüntüsü kendine değildi, kaybedeceği canına ise hiç değildi.

O bir babaydı, deli gibi korkuyordu.
Onun, kanatlarının altına sığınmaya, korunmaya ihtiyacı olan çocukları vardı.
Dünya yeterince kötü bir yerdi ve en büyük kötülüğü onlara, annesi yapıyordu-yapacaktı da.

Gözlerini diktiği kızının üzerinden, bakışlarını bir an olsun çekmeye korkuyordu.
Son nefesini verirken bile göreceği son yüzün, küçük meleğinin yüzü olmasını istiyordu.

Genç adamın yüreği titriyordu.
Bu zamansız ayrılığa isyanlar etmek istiyor ama elinden hiçbir şey gelmiyordu.
Adaletsiz kaderin önüne geçilmiyordu.
Bu amansız hastalık, içini delip geçerek onu tüketmişti.
İçini acıtarak derin bir nefes aldı.Sayılı zamanı vardı ve bunu iyi değerlendirmesi gerekiyordu.
O sırada, küçük adamlarıyla yanına geldi kızı.

'Babacığım lunaparka da gideceğiz değil mi?' diye soran kızının gözleri umutla parlıyordu.
Sayılı zamanını, kızının istediği her şeyi ona verebilmek ile geçirmek isteyen adam, şüphesiz bu dileğini geri çevirmeyecekti.

Kızı ile geçirdiği son saatler olduğunu bilmeden, her anını son anıymış korkusuyla yaşıyordu.
Tükenmiş kalbi, saatler sonra olacakları hisseder gibi sızlamıştı.
Şüphesiz acı son çok yakındı...

***

Lunaparkta bindiği oyuncakların verdiği mutluluk ile babasının omuzunda uyuyakalmıştı küçük kızı.Onu sarsıp uyandırmaktan korkan adam, ev yolunu yavaş ve temkinli adımlarla yürüyordu.
Evlerinin olduğu sokağa ulaşıp, eve doğru yöneldi.
Eşi ile yaşanabilecek herhangi bir tartışmanın varlığı ihtimali ile temkinli davranıyordu.
Yuvasına yerleştirdiği anahtarı çevirip usulca açtı kapıyı.
Tek korkusu:
'uyandırmaya korktuğu kızının, annesinin bağırmaları yüzünden uyanması' idi.

Yılların verdiği tecrübe adamı yanılmamıştı.Gün boyu patlayacağı anı bekleyen kadın, onları görünce zehirli dilinden akıtmaya başlamıştı nefretini.
Sertçe çattığı kaşları ile sinyal verdiği kadın biraz süreliğine sustu, bunun acısını elbet çıkaracaktı.

Korkuyla sarsılan kızının sırtını ovalayarak güven veren baba, eşine attığı son keskin bakışın ardından kızının odasına yöneldi.
Kızının en sevdiği çizgi film karakteri baskılı yorganını kenara itip onu kardeşinin yanına yatırdı. Küçük oğlu ile ikisinin alnından öperek kokularını güç almak istercesine derince soludu.
Evet, bilmiyordu belki ama bir daha soluyamacakmış gibi içine çekti.
Çocuklarının kokusunu soluşu; onların sonuydu, onların son anıydı...

GÖLGE (SAYE) Where stories live. Discover now