SEZON 1 FİNAL:DİRENİŞ!

8 1 0
                                    

...Pastaneden geçen 3 ayın ardından Mehmet, Pastanecinin güvenini kazanmıştı. Ancak çok tuhaftır ki onun ismini hala bilmiyordu. Her gelen ona pastaneci diyordu, Esma da dahil.

Bir gün dükkanı kapattıktan sonra pastaneci yanına geldi ve ona bir takım tuhaf şeyler söyledi. Ona, bir süre buralarda olamayacağını, kendisini soranlara seyahate çıktığını söylemesini ve kendi odasındaki tezgahın çekmecesinde bir tabanca olduğunu söyledi. Mehmet bunun sebebini anlamadı fakat alnından ter damlayan bu adamcağızın da üstüne gitmek istemedi.

Aradan birkaç gün geçmemişti ki pastaneye her gün birileri gelip pastaneciyi sormaya başladı. Mehmet her gün aynı cevabı veriyordu. Bu adamlara kimsiniz diye sormaya da korkuyordu. Aklı hala pastanecinin bahsettiği silahtaydı. Bu adamlar tehlikeli olabilirdi.

Mehmet pastanede çalışmaya devam ederken, pastaneci artık hiç dönmeyecekmiş gibi duruyordu. Adamlar da gelmeyi bırakmıştı. Mehmet de hafiften tırsmaya başlamıştı. Tabancayı çekmeceden alıp, yattığı koltuğun altına koydu. Artık bu koca yerde daha da yalnız hissediyordu. Ve bir sıkıntı daha pastanede stokladıkları pastalar da bitmişti. Geçen gün iki tane polis pasta istemiş ama Mehmet yok deyince tezgaha tükürüp gitmişlerdi. Mehmet bu olaydan sonra pastaneyi tekrar açmamaya karar verdi.

Boş geçen bir iki günün daha ardından, dükkanın kepenklerine hızlıca vuruldu. Gece vakti birilieri dükkanın dışında bağırıp çağırıyorlardı. Mehmet gitti ve deliklerin arasında polis memurlarını gördü. Hemen kepenkleri açtı. Polisler içeri girdi ve her yeri yıktı. Pastanenin sahibini sordular. Onun odasına girdiler ve her yere baktılar. Ardından sıra erzak deposuna geldi ancak erzak deposunda ışık olmadığı için oraya fenerle bakıp erzak deposu olduğuna inandıktan sonra oradan çıktılar. Çıkarken de Mehmet'e güzel bir dayak atıp, patronu geldiği anda haber vermesini söylediler.

Ertesi günün sabahı kepenkler yine yumruklandı. Gelenler bu sefer polisler değil, daha önceden patronunu sormaya gelen adamlardı. Yanlarında bir de Esma vardı. Mehmet bir şey anlamayarak kepenkleri yarım açtı ve kapalıyız diye bağırdı fakat dışarıda duranlar aldırış etmeden içeriye daldı. Doğrudan erzak deposuna daldılar. Mehmet arkalarından bağırsa da dinlemediler. Sonunda Mehmet dayanamadı ve koltuğun altındaki silahı alıp gelenlere doğrulttu:

-Burada ne halt ettiğinizi sanıyorsunuz?

İçlerinden siyahi olanı cevap verdi:

-Saçmalama ve o silahı indir. Patronunun nerede olduğunu biliyoruz.

-O yüzden mi her gün gelip bana yerini sordunuz?

-Köstebek olmadığından emin olana kadar beklememiz gerekiyordu.

-Neden bahsediyorsunuz?

-Bak, biz direnişteniz. Patronun iki gece önce öldürüldü.

-Nasıl yani?

-Burası yalnızca bir pastane değil. Burası bizim silah depomuz. Şu gördüğün un çuvallarına dokunan oldu mu?

-Hayır. 2 gece önce polisler geldi ama buraya bakmadan gittiler.

-Tamam sıkıntı yok. Onlar bizdendi.

-Beni neden dövdüler o zaman?

-Köstebek olmadığından emin olmak için.

-Köstebek olmadığım, sizden olduğum anlamına gelmez.

-Pastaneci bize senden bahsetti. O güveniyorsa biz de güveniriz. Bundan sonra bizimlesin. Hadi şu çuvalları dışarıdaki kamyona yüklememize yardım et. Ayrıca burada daha fazla kalamazsın bizimle geliyorsun.

Mehmet istediği fırsata kavuşmuş gibiydi ancak pastaneci için de oldukça üzgündü. Yanına tabancasını aldı ve kamyonete atladı. Yaklaşık yarım saat süren bir yolculuğun ardından, şehrin biraz dışında bir hale geldiler. Burası direnişçilerin üssü gibi bir yerdi. Çuvalları aldılar ve haldeki dükkanların birinin alt katında bulunan gizli bölmeye götürdüler. Çuvalları açtılar ve içlerinde, poşetlenmiş bir halde duran silahları çıkarıp, zemindeki tahtaların altına yerleştirdiler. Bunların içinde hafif makineli silahlar, tüfekler, el bombaları ve hatta bir tane de roketatar vardı. Çuvalların içinden silahı alıp yerleştirdikten sonra un dolu çuvalları, altında silah bulunan tahtaların üstüne koydular. Böylece burası bir erzak deposu gibi duruyordu. Direnişçiler asla işlerini şansa bırakmıyorlardı. Mehmet'e bir yatak verdiler. Artık halde çalışacaktı. Hemen aklından kurduğu planlar geçti fakat önce direnişçilerin güvenini kazanması gerektiğini düşündü. Bunun için biraz daha zamana ihtiyacı vardı.

Esma, hana da sürekli geliyor ve buradaki insanlarla da gizlice konuşmalar yapıyordu. Bir gün dayanamayıp odaya daldı ve " Büyük bir planım var" diye bağırdı. Onlara anlayamayacağımız ve direnişçilerin de anlamadığı bir takım kimya terimleri söyledi ve bu şekilde bir silah yapıp direnişte kullanırlarsa, büyük avantajlar elde edeceklerini söyledi. Direnişçiler şaşkın gözlerle ona baktılar:

-Bu söylediğin şeyleri nereden öğrendin. Pastaneci senin hakkında hafıza kaybı geçirdiğini söylemişti.

-Her şeyi hatırlıyorum şu anda. Ben bir kimyagerim. Türk'üm. Dedelerim zamanında Mustafa Kemal için savaşmışlar. Büyük bir silah üretecek bilgiye sahibim.

Bu sözler direnişçilere etkileyici geldi ve onu alıp direnişçilerin başka bir üssüne götürdüler. Ona, az sonra lider ile buluşacağını ve eğer yanlış bir şey söylerse öldürüleceğini söylediler. Bu üs kendisinin gördüğü yerden biraz daha farklıydı. Bir pavyona gelmişlerdi. Üst kata çıktılar ve iri yarı adamların başında nöbet tuttuğu kapıdan içeri girdiler. Burası direnişçiden çok mafya yeri gibiydi. Siyah giyinen adamlar ve korumalar vardı. Kapılar devasa büyüklükteydi ve oldukça ağırlardı. Mehmet, kapının arasında ezilmemek için hızlı bir hamle ile içeri girdi ve bir anlık şok yaşadı. Karşısında lider diye tanıttıkları kişi, kendi dünyasında gözlerinin içine bakarak intihar eden kardeşi gibi sevdiği arkadaşı Ahmet'ten başkası değildi. Heyecandan eli ayağı titredi. Ahmet, kapıdaki adamlara işaret verdi odanın boşaltılmasını istedi. Sonra Mehmet'e dönerek:

"Hoş geldin dostum. Gelmen uzun sürdü."

KİMYAGER'İN PARALEL EVREN YOLCULUĞUHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin