HER ÖLÜM, YENİ BİR MACERA

6 1 0
                                    

KARA GECE

Ankara'nın vurucu soğuğuna henüz alışamamış kimyager, ısınmak için iyice yorgana gömülmüştü. İstanbul'dan acele ile getirildiği için yanına fazla bir şey alamamıştı. Üşüdüğü için yorganın iyice altındaydı fakat bu sefer de terledi ve yorganı kaldırmasıyla birlikte!!! Ne? Bir gölge! Evde birinin olmasına imkan yoktu. Dışarıda o kadar polis onun için nöbet tutuyordu. Bir an korku üstüne çöktü. Ona neden sessiz olması gerektiğini söyledikleri zaman sebebini sormamıştı? Yavaşça doğruldu ve tabancasını eline alıp odanın kapısına doğrulttu. Kapıdan gireni hiç yargılamadan vuracaktı. Birkaç dakika bekledi. Kapıdan gelen giden yoktu. Tam ayağa kalkmak isterken dış kapıdan birinin çıktığını gördü. Ama peşinden koşmadı. Hemen aşağıda nöbette duran polislere telsiz ile çağrı yaptı. Ama cevap yoktu. Korkudan bir süre hareket edemedi. Nabzı sayamayacağı kadar fazlaydı. Eğer hala evinde birileri olsaydı, kalp atış sesinden onun evde olduğunu anlardı. Birkaç dakika sonra oturma odasına gitti. Giderken her yerin ışığını açıyordu. Oturma odasına gittiğinde birden dehşete kapıldı. Aynada bir yazı yazıyordu. "İçeride olduğunu biliyorum. Amacım seni öldürmek değil. Şimdilik. Belki anlaşma yapabiliriz." Bunları okurken kalbi yine güm güm atıyordu. Hemen eline geçen ilk mendil ile yazıyı sildi. Ardından amirini aradı ve yardım istedi. Dışarıdakiler boğularak ölmüştü. Bi çeşit gaz ile. Bunu öğrendikten sonra daha çok dehşete düştü. Kaldığı daireyi değiştirdiler fakat o yine de rahat değildi. Camını hiç açmıyordu. Ev bu yüzden rutubet kokmaya başlamıştı. Belki zehirli gazlara önlem almıştı ama bu hava da onun için pek sağlıklı değildi. Neyse ki evde yalnızca uyuyordu. Geri kalan zamanını Kale'de geçiriyor ve şimdilik proje hakkında her bilgiden mahrum bırakılıyor, yalnızca kendisine sorulan sorulara cevap veriyordu. Bu durum fazla uzun sürmedi. Amiri acil telefon etmiş ve konferans odasına çağırmıştı. U şeklinde masada ülke için önemli bilim adamları ve istihbaratçılar vardı. Herkes sunum yapacak kişiyi bekliyordu. İçeride hiçbir güvenlik görevlisi dahi yoktu. Sessizlik hakimdi. Ana kapıdan gelen gıcırtı sessizliği bozdu. İçeriye giren kişi ise Ahmet Bey'den başkası değildi. Kimyagere göz kırparak, zamanın geldiğine dair bir işaret yaptı. Ve anlatmaya başladı. Rüyaları anlatmaya başladı. Salondaki herkes anlamayan gözlerle ona bakıyordu. Ahmet Bey ise sanki meraklandırmaya çalışır gibi yavaş yavaş sözlerini devam ettiriyordu:

- Siz hiç garip rüyalar gördünüz mü? Ben gördüm. Hayatımdaki en önemli yerlerde hem de. En yakın arkadaşımla gitmeyi en çok sevdiğim kiraz ağacının dibinde. Ve gördüğüm rüyaları oraya gördüm. Ve size daha fazlasını gösterirsem, milyonlarca insanın korkulu rüyası olurum. Ben tezimi siz savaş başaltın diye yazmadım. Bunca araştırma sizin kan davanız için değil. Kaybettiklerimizi getirmek için yazdım. Ama belli ki siz aç köpekler paradan ve güçten başka bir şeye değer vermiyorsunuz.

Bu sözleri Türkiye'nin hatırı sayılır makamlarındaki insanlarına söylüyordu. Aniden konuşmasını kesti. "Fikirlerim asla size köle olmayacak" dedi ve mühendisin masasında bulunan pergeli hızlı bir hamle ile alıp boğazına sapladı. Ardından, hayatta en çok güvendiği insanlardan biri olan kimyagerin içine bakarak yere yığıldı. Birkaç dakika içinde her yer kan olmuştu. Görevliler geldi ve cesedi kaldırdı. Amir çok kızgındı. Ekonomi bakanının karşısında mahcup bir hareketle ellerini birleştirmiş ve açılan zarar için özür diliyordu. Bakan ise, bu kadar yatırımın boşa gitmesinden söylenerek üslerine nasıl hesap vereceğini soruyordu. Kimyager donup kalmıştı. Olanların hala farkında değildi. Tek bildiği şey vardı o da küçükken Ahmet Bey ile kiraz ağacının dibinde saatlerce zaman geçirdikleri ve hayal kurduklarıydı. Ahmet bey o zamanlarda sürekli pilot olmak istediğini söylese de kimyager küçükken de aynı şekilde bilim insanı olmak istiyordu. Birlikte yıldızları seyrediyorlardı. Ahmet sürekli yıldızlara gitmek istese de en yakın arkadaşı onu hep zapt eder ve oraya gitmek için pilot olmak yetmez astronot olmalısın derdi. Ama Ahmet her defasında hayal kurmaktan çekinmezdi.

Kimyager bu düşünceler içinde dalıp giderken amiri ona İstanbul'a dönme emri vermişti. İlk uçakla İstanbul'a geldi fakat Doruk anca aklına gelmişti. Onun güvende olacağını ümit ederek onla iletişim kurmanın oldukça riskli olduğunu düşündü.

Kimyagerin evinden sonra ilk durağı çocukluğunu geçirdiği evdi. Ahmet Bey'in ailesinin evi yalnızca bir iki blok ötedeydi ve onunla hayal kurdukları kiraz ağacı sahilin üstündeki villaların bulunduğu tepenin yamacındaydı. Eline kürek alıp oraya gitti. Manzara oldukça değişmişti. Artık deniz bile gözükmüyordu. Aklına Ahmet Bey'in söylediği sözler geldi. Rüyalarını buraya gömdüğü. Kiraz ağacını kazdı ve bir sandık gördü. O anda gözlerinden birer damla yaş aktı. Bir anda hayatı bambaşka bir yöne doğru savrulmuştu. Dairesine girenler bir yandan, evinin önündeki korumalar bir yandan, hem kendisini hem de ailesini tedirgin ediyordu. Bir büyük kızı ile, 5 yaşında bir küçük oğlu vardı. Eşi ise oldukça endişeli ve olaylara fazla reaksiyon veren birisiydi. O yüzden ona olanlardan bahsetmemiş, korumalar için ise "Sadece iş ile alakalı bir zorunluluk, olağanüstü bir hal yok." demişti. Şimdi bu sandığı buradan çıkarırsa hayatının bir daha asla eskisi gibi olmayacağını biliyordu. Gerçi şu an da eskisi gibi değildi ancak daha kötüye gitmesinden korkuyordu. Ama bir andan da arkadaşına karşı olan sorumluluklarını düşünüyordu. O, çocukluğundan beri en çok güvendiği insandı. Birlikte hayal kurmuşlar, birlikte okul okumuşlar ve birlikte iş yapmışlardı. Şimdi onu yüz üstü bırakamazdı. Sandığı hızlıca çıkardı, gazete kağıdına sardı ve koltuğunun altına alarak oradan hızlıca uzaklaştı. Babasından kendisine miras kalan tek şey olan yazlıklarına doğru hızlıca sürdü. Takip edilmediğinden emin olmak için kiralık arabayla yola çıktı ve sık sık mola vererek ilerledi. Ayrıca yolu da bayağı uzatmış ve dikiz arkasında aynı aracı iki kere görmediğinden emin olana dek yazlığa girmemişti. Korumaları da İstanbul'da ailesinin yanındaydı. Burada olduğunu iki taraf da bilmemeliydi.

Yazlığa girdi ve eskiden babasına ait olan çalışma odasına çıktı. Sandığı masanın üzerine koydu ve açtı. İlk olarak kendisine yazılmış bir mektup buldu...

KİMYAGER'İN PARALEL EVREN YOLCULUĞUWhere stories live. Discover now