25

1.5K 149 51
                                    


"BUGÜN CUMARTESİ! HADİ KIÇINIZI KALDIRIN DA KAHVALTIYI HAZIRLAYALIM!"

Hyejin kafasına tencere geçirmişti ve elindeki tahta kaşıkla tencereye vurarak ses yapıyordu. Bu sırada da çocuklara kalkmaları için bağırıyordu.

Jongho yüzünü buruşturarak güzel uykusundan uyandı.

"Abla! Ne yapıyorsun ya?"

Jongho bağırırken yatağın diğer tarafında kulaklarını yastık ile kapatmaya çalışan Seonghwa'ya baktı.

"Hadi kalkın saat on iki oldu siz hala göt devirmiş yatıyorsunuz. Sabahtan beri bir şey yemedim ben."

"O zaman kendine bir şeyler yapsaydın abla."

Jongho tekrar yatağa yatarken söylendi.

"Jongho, Seonghwa hadi ama. Her zaman burada olamıyorum biraz beraber zaman geçirelim."

Tekrardan düşündü Jongho. Aslında ablası haklıydı. Okulunu farklı bir yerde okuduğundan dolayı farklı bir şehirde kalıyordu. Böylece ailecek pek fazla bir zaman geçiremiyorlardı. Jongho'nun üç kişilik bir ailesi vardı zaten kendisi, annesi ve ablası. Babasını küçük yaşta kaybetmişti ve bu yüzden baba sevgisi olmadan yaşamıştı hayatı boyunca.

"Doğru diyorsun noona-ya. Hadi hyung kalk."

Jongho hyungının tarafına doğru kaydı ve sarı saçlı oğlanın burnuna bir öpücük kondurdu. Daha sonra da ağlamaktan şişmiş ve pembeleşmiş gözlerine bir çift buse kondurdu.

"Bebeğim... Tamamdır."

Seonghwa uykulu bir şekilde söylendi ve oturur hale geldi.

"Hyung bugün daha iyisin değil mi? Bak bir yolunu bulup bunu çözeceğiz merak etme. İstersen sonsuza kadar bizimle kalabilirsin. Ben de böylece baba sevgisi görmüş olurum."

Seonghwa bu lafa güldü ve küçük oğlana sarıldı.

"Hadi ablana yardım edelim. Dün bizim için neler yaptıysa biz de bugün onun için yapalım."

İkisi de yataktan kalktı ve yüzlerini yıkamak için banyoya gitti.

Yüzlerini yıkarken su savaşı yapıp her yerlerini ıslatmışlardı ama sonuçta eğlenmişlerdi.

"Jongho pankek aşeriyorum sanırım."

Jongho bir kaç gündür böyle olan hyungına çaktırmadan garip bir yüz yaptı. Sonra ise her şey normalmiş gibi konuştu.

"Sen iste yeter ki hyung!"

İkisi de gülmeye başladı.

...

Kahvaltıyı bitirmiş mutfağı toplamaya başlamıştı ikili. Hyejin sevgilisinin yanına gittiği için her şey onlara kalmıştı.

"Hyung bizimkileri çağıralım mı?"

Seonghwa düşünceli bir ifade yaptı. Şu an çocukların onu bu halde görmesi pek de iyi olmazdı. Fazlaca soru sorarlardı ve en önemlisi de üzülürlerdi.

Bu yüzden olayı bildiği için sadece Mingi'yi çağırmasını istedi.

"Hayır hayır... Onlara bunu söylemek için daha hazır değilim. Onun yerine Mingi gelse? Hem sizin aranız bozuktu değil mi düzeltirsiniz işte."

Jongho'nun birden modu düştü.

"Bilmiyorum hyung... Mingi'ye en başından beri güven sorunları yaşıyorum. Bu hala daha onu ne kadar sevdiğim gerçeğini değiştirmese de... Bilemiyorum yani. O teyzenin onlara geldiği gün ben de oradaydım. Olay onun anlattığı gibi değildi. Kızın gözlerindeki gibi onun gözlerinde de biraz istek gördüm gibi oldu. Ama bilmiyorum belki sadece endişelenip uyduruyorumdur."

Seonghwa oğlanın bu sözleri ile hüzünlendi.

"Ahh Jongho. Mingi'nin biraz farklı bir tip olduğunu biliyorsun. Ben de biliyorum. Davranışları falan... Yani ne bileyim. Ama onda seni bırakacak bir şeyin olmadığını biliyorum. Güzel cümle kuramadım ama eminim ki anlamışsındır."

Bulaşıkları makineye yerleştirdikten sonra kısa çocuğun sırtını sıvazladı.

"Hadi arayalım o zaman."

Masadaki telefonunu aldı ve kırmızı kafalı oğlanın numarasını tuşladı Seonghwa.


***

şu düz bölümleri bitirmek için yapmıştım bu bölümü

bu yüzden boş ama ipuçları içeriyor

bu kitabın bu kadar büyüyebileceğini hiç düşünmemiştim hepinize tek tek teşekkür ediyorum💙

group of hoes | ateezWhere stories live. Discover now