Birkaç ay sonra, Fransa'nın Güneyi

Yorgun hissediyordum, bir hayli yorgun. Gözlerimi açmak o kadar zor geliyordu ki, bunu başarırsam günün kalanında ne yaptığımın hiçbir önemi olmayacak gibiydi. Elimi yatağın diğer tarafına doğru uzattım, belki bir şey bana güç verebilirdi ve böylece yataktan kalkabilirdim.

Ancak aradığım şey her neyse burada yoktu.

Villadan, taşra topraklarından ayrıldığımızdan bu yana yerleştiğimiz bu küçük kasaba bize pek bir şey vaad etmiyordu ancak mutluydum çünkü düşünmemiz gereken tek şeyin kendimiz olduğunu sanıyordum.

Ta ki, Haytham'ın Fransa Kralı ile başlayan küçük görüşmeleri büyüyene ve çoğalana kadar.

Bunu yeniden hatırlamak canımı sıkmıştı, öyle ki artık uyumak bile istemiyordum. Gözlerimi hırsla aralayarak odanın içine göz attım ancak ondan kesinlikle bir iz yoktu. Sıkıntıyla yanaklarımı şişirip yataktan kalkmak için üzerime kat kat serilmiş örtüleri bir kenara yığarak doğruldum ve yardım etmesi için Lydia'a seslendim.

Bu sabah kalbim huzursuzca çarpıyordu.

"Efendim bu gün geri döneceklerini söylemişlerdi."

Lydia'nın söyledikleri bile kalbimdeki tatsızlığı alıp götürmüyordu. Nazik hareketlerle ördüğü saçlarımın bir tutamını başımın üstüne atıp orada sabitlerken alt kısımlarını açık bırakmış ve omuzlarımdan aşağıya salmıştı. Tüm bu süre boyunca cevap vermediğimi görünceyse üzüntüyle, "Bu sabah iyi hissetmiyor musunuz?" diye sordu.

Başımı hafifçe iki yana salladım.

"Haytham günlerdir yok."

Bunu söylerken gerçekliği kalbimi bir kez daha acıtmıştı. Önümde durmakta olan aynaya yansıyan yüzümü seyrederken kendi halime acıdım, ona öylesine çok bağlıydım ki artık ondan bir parça olmuştum, öyle ki varlığım bile onunkine bağlıydı. Yüzümün gözümün aldığı şekil içler acısıydı, onsuz nefes bile alamayacak gibiydim sanki.

Bana büyümemi söylediğinde belki de haklıydı.

"Endişelenmeyin Prenses hazretleri, Efendi Haytham neredeyse dönerler."

Lydia, küçük elini omzuma bırakıp usulca okşarken kapı ufak bir gürültüyle aralandı, içeriye girmek için izin isteyen Benedict saygıyla selam verdi ve gülümsedi.

"Prensesim, Efendi Haytham buradalar."

Üzüntü ansızın yerini sevince bırakmıştı benim için, adını duymak bile nefes kesici değilmiş gibi geri dönmüştü.

Tanrım, ondan hiç ayrılmak istemiyordum.

O odadan nasıl çıktığımı ya da bahçeye ulaşana kadar kaç basamak merdiven indiğimi bilmiyorum ama bana sonsuzluk kadar uzun geldiğine yemin edebilirim. Ancak onca aceleye rağmen birkaç kez elbisemin eteklerine takılmam da geç kalmama sebep olmuş olabilirdi, emin değildim.

Bildiğim tek şey, ilk bahar güneşi altında atından henüz inmekte olan adamın beni gördüğü anda kollarını sonuna dek açmış ve beni davet etmiş olmasıydı.

Bu yabancı his karşısında, onun sıcak kollarında erirken aklımda tek bir soru vardı; "Kimsin sen?"

Belime dolanan kollarının arasında öyle güvende, öyle mutluydum ki başka bir şey düşünmek istemiyordum ancak onun harikulade değişen tavırları aklımı kurcalıyordu.

"Haytham? Zayn? Berenike? Hangisisin sen?"

Bir an hafifçe uzaklaşarak gözlerimin içine baktı, o gözlerde şimdi bambaşka bir adam, bambaşka anlamlar yatıyordu. İçimi ısıtan bir şeyler vardı, anlamlandırmak zordu.

Cynthia | ZAYNWhere stories live. Discover now