24

1.3K 122 51
                                    

Zaman, elimde tutamadığım ve geçmişi geri getiremediğim garip bir olguydu. Yaşadıklarımı zihnimden silme gücüne de sahip değilken elimden sadece kendimi olaylara karşı bilenmiş ve intikamla dolmuş olarak buluyordum. Her şey o kadar garip ve ani olmuştu ki, zihnimi toplamaya bile vaktim kalmamıştı.

Şimdi sadece neyin içimi soğutabileceğini arıyordum. Beni yeniden ayakta tutacak olan şey neydi, bunu arıyordum.

Ve cevap çok geçmeden iki ayağı üzerinde gelmişti.

Fazla uzun olmayan, kare biçimindeki masanın diğer tarafında oturan orta yaşlarındaki adam, bir sonraki hamlesini düşünmek üzere satranç tahtasına odaklanmışken yaptığım ani hamleyle yenildiğini anlamamıştı ancak fark ettiğinde her şey için çok geçti. Ellerini çırpıp yenilgisine karşı hüzünlü bir ritim tutarken elimde olmadan kıkırdıyordum.

"Şah ve mat." dedim usul bir sesle. "Yine yenildiniz, baba."

"Öyle görünüyor.." İri yüzüklerle dolu koca ellerini ovuşturup çenesinin altına dayarken neşeli görünüyordu.

"Bana bu şekilde hitap ettiğin sürece ne kadar yenildiğimin bir önemi yok sanırım.."

Onunla hiçbir zaman gerçek bir baba-kız ilişkisi yaşamamıştık. Belki de bu yüzden bir şey düşünemiyor, bazı anlarda nasıl davranacağımı bilemiyordum ancak içimde bir yerlerde hala acı çekmekte olan ve bir babanın sevgisine muhtaç olan küçük bir kızın varlığını bugün bile hissediyordum. Belki de bu yüzden dolu dolu söylüyordum bu kelimeyi; baba. Halbuki bana ne kadar da yabancıydı.

Ve bir parça da olsa Haytam'ı hatırlatıyordu.

"Dante nasıl?" diye sorarken yüzünde beliren çizgiler alakasız, umarsız birine ait olamayacak kadar keder yüklüydü.

"O iyi." dedim kısaca. "Sadece hala.. kızgın."

"Sen de öylesin." dedi sakince. "Belki de tercihlerimi sorguluyorsunuz."

"Bu benim haddime değil, Majesteleri."

Elime aldığım piyonu parmaklarımın arasında çevirip girintilerine tırnaklarımla baskı uygularken oturduğu yerden kalkarak hemen yanıma oturmuş ve sırf ona bakmıyor oluşuma biraz içerleyerek sıkıntı dolu bir nefes vermişti. Tırnağımla, biraz daha uğraşırsam kesinlikle bir iz bırakacağımdan emin olduğu taşı parmaklarımın arasından alarak sıcak elini elimin üzerine koydu.

"Yalnızken baban olmayı tercih ederim sevgili kızım."

Ellerimi o masadan çekmek istedim çünkü garip bir şekilde bana tiksindirici geliyordu. Bir babanın sevgisini kabul etmeye yetecek bir yüreğim yoktu ancak sevgisine karşılık her şeyimden vazgeçtiğim adam bana belki de tadılabilecek en kötü acıyı tattırmıştı.

"Kızınız olabilmek için bir unvanımın olması gerekiyor, yanılıyor muyum?"

Kendisine yöneltilen bir nevi pazarlık karşısında kralın yüzündeki ifadenin giderek soluklaşmasını seyretmek bana, anlam veremediğim bir ıstırap yaşatıyordu. Karşılıksız olarak unvan talebinde bulunuyordum, sanki bir zamanlar kendi elimle itmemişim gibi. Bu utanç vericiydi ancak Haytham'ın karşısına çıkabilecek gücü başka türlü nasıl bulabilirdim bilmiyordum.

Ona meydan okuyabilmek için aynı seviyede yarışmamız gerekiyordu.

"Dante ne düşünüyor?" diye sordu sessizce. "Yani bilirsin, siz ikiniz.."

Biz ikimiz başına buyruk olanlar sınıfına giriyorduk tabi. İsyan edenler, düzeni bozanlar, karşı çıkanlar..

Ya da ne derseniz.

Cynthia | ZAYNHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin