1.BÖLÜM

182 24 98
                                    

"Benim bir kalbim bile yok."

---

1.BÖLÜM

---

Pencereden sızan güneşin ve esen hafif meltemin eşliğinde uyuyordum ki o iğrendiğim zil sesi çaldı. Öğle arası zili demek gürültü demek, bu yüzden hiç sevmiyorum bu sesi. Oflayarak başımın ağrısıyla ve büyük ihtimalle okul kıyafetim nedeniyle iz çıkmış yüzümü sıramdan ayırdım. Uyumam imkansızdı, zaten gece erken uyumuştum üzerine okulda da uyuya kalmışım. Güven problemlerim nedeniyle çok sevdiğim ve tek yakın arkadaşım olan Tamer'e,

"Dışarı çıkacağım hava falan alırım, Gelmek ister misin?" diye sordum. Başını salladı,

"Yok benim işim var sen git." cümlesini kurarken ben yerine başka yerlere bakmasından ne işi olduğunu az da olsa anlamıştım. 

Hepimiz hayatımızı yaşamak için bir neden arar ve o nedeni de bulmak için bir mutluluk olmasını isteriz. Ben ise tam bir mutluluk beklediğim sırada hayatımın altüst olmasıyla güven problemlerimden tutun, kimseyle konuşmamaya başlamıştım. Halen de öyleyim, 4 yıldır bu sorunlar peşimi bırakmıyor.

Sanki bir robot edasıyla, düşünmeden lavaboda ellerimi yüzümü yıkadım ve kendimi arka bahçede buldum. En sevdiğim yer burasıydı işte; kimse olmaz, rüzgarın sesi ve yağmurun kokusunu en iyi burada alırım. 

Fakat bu sefer çok farklı şeyler dönüyor sanki, ileride ki duvarın arkasından büyük bir kavga sesi geldi. Duygusuzca oraya ilerledim, eminim yine saçma sapan bir kız veya erkek meselesiydi. 

"Anladın mı beni!?" diye bağırıyordu bir çocuk, bana arkası dönüktü. Dövdüğü çocuğun yüzüne net görebiliyordum. Yanlarına gidip konuşmaya başladım,

"Kavga etmeyi kesin ve gidin şuradan, yeter." dövülen çocuk konuşmaya başladı,

"Tek hatası bu değildi unutma." onu döven çocuğa yönelttiği cümleyle kaşlarını çatarak ne demek istediğini düşündüm. Kız meselesi miydi? Teknik olarak 17 yaşımızdayız yani bir kan davası olamaz herhalde. 

"Ömer! Bu bir hiçti, daha neler neler yaşayacaksın." Demek ki dövülen çocuğun ismi Ömer'di. Ömer gidince bende umursamayıp arka bahçenin köşesine ilerleyeceğim sırada Ömer'i döven çocuk omzumdan tuttu. Bir an bana 'kardeşim sen ne ayaksın?" diyecek sansamda demedi,

"Dünya." adımı duymamla kaşlarımı çattım ve onu baştan aşağı inceledim. Daha önce gördüğümü ve karşılaştığımı sanmıyorum ama o ismimi biliyor. Nasıl olabilir?

"Adımı nereden biliyorsun?" en son çocuğu incelemeyi bitirip gözlerine baktım. Ağlamıştı, bir şeye üzgündü sanki. Duyduğum kadarıyla bizim yaşımızda aşık olan erkekler kızlar için ağlamazmış. Aşk bana göre bir duygu değil, ağlamak hiç değil. Sorunun cevabını vermeyince gidecektim ki merakımdan olduğum yerde durdum,

"Ağlamışsın sen." derin bir nefes aldı,

"Ağlayacak kadar güçsüz değilim."

"Ağlamak güçsüzlük belirtisi değil duygularının kontrol kaynağıdır ve sen bayağı ağlamışsın. Şu Ömer denen çocuğu dövdün ya işte. Ağlıyordun, ona sinirlendin sonra da onu dövdün." cevap vermeyince düşüncelerimin doğruluğunu kanıtlamış oldum ve arkamı döndüm,

"Radarımdasın Dünya Bordem." diye bağırdı arkamdan, sonra fısıldadığını zannetse de duyduğum bir cümle daha kurdu,

Sen Alperen Duman'ın radarındasın." aptal kelime oyunları diye düşünüp bahçeden çıktım.

---

(İki gün sonra)

Okuldan eve dönüş yolunda araba ile kaldırım arasında sıkışmış bir kedi görüyorum. Acıdan bağıra bağıra kıvranıyordu resmen, ona doğru gideceğim sırada benden önce birisi harekete geçti. Dikkatle incelediğimde şu Ömer'i döven çocuk Alperen olduğunu fark ettim. Hem birisini döver hem de kedilere yardım eder. Bu nasıl mantık böyle? İlk önce kediye üstten bastırıp arabanın altına girmesini sağladı, sonra ise arabanın diğer tarafına gitti,

"Gel bakalım şirin şey." taktığı lakaba gülümsediğim de beni fark etti,

"Dünya?" ben cevap vermeyince kediyi kucağına aldı,

"İsmin şirine olsun. Buralarda olursan seninle sohbet ederiz." kediyle mi konuştu o? Yok artık saçmalamayın lütfen! Bu bir şaka olsun. dikkatimi toparlayıp 'Ne oldu?' der gibi başımı salladım,

"Geçen gün gördüklerini yani Ömer ile kavga ettiğimizi kimse bilmese olur mu? Çünkü olay biraz daha farklı bir durumda ve ben hocalara açıklama yapmak istemiyorum. Biraz özel nedenleri var." kibarca sorusunu ilgiyle dinledim ve anlayışla cevapladım,

"Kimseye bir şey söylemezdim zaten, içerisinde bulunduğum bir olay değil. İçin rahat olsun."

"Bir de... Sinirimden kaba olmuş olabilirim özür dilerim. Dediğim gibi olaylar çok farklı." sonra bir an duraksadı ve sanki bir şey demeye çekindi, ama en son dudaklarını araladı, "Evet ağladım." hayranlıkla yüzüne baktım. Bir erkek bana ağladığını söylemişti, böyle davranmam garip değil çünkü siz de az da olsa bilirsiniz erkeklerin gururundan ağladığını söylemesi nadiren gerçekleşen bir olaydır,

"Eğer anlatmak istersen ne olduğunu beni görürsen yanıma gelebilirsin. Dinlerim." gülümsemeye çalıştı. O anda fark ettim. Herkes çoktan evine varmış olmalıydı. Biraz ileride ki okulumuz bomboştu. 

Güneş tam yerini almış fakat gözükmezken, rüzgar hafif eserken ve yağan sağanağın birleşmesi içimi huzurla doldurmuştu, gözlerimi gökyüzünden ayırıp Alperen denen çocuğa yönlendirdim,

"Alperen değil mi?" evet anlamında başını sallayıp bakışlarını gözlerimden arkamda ki bir noktaya çevrildi, sonra ani bir hareketle beni arkasına alınca bize doğru elinde bıçakla koşan birisi göründü, benim çığlığım tüm okul sokağını doldururken çoktan bıçak bizimle buluşmuştu bile.

DÜNYAWaar verhalen tot leven komen. Ontdek het nu