'Arkandaydım :)'
-Ee senin bir fikrin var mı Lisa? Yani kutunun yeri hakkında? (Jungkook)
'Bilemiyorum. Her yere baktık Jungkook.'
Üzgün bir surat ile başını yere eğdiğinde çoktan istasyondan çıkmış rayların üzerinde yürüyorduk. Etraf ağaçlarla dolu bir tren yolundan ibaretti. Hiçbir ev veya insan gözler önünde değildi. Havanın soğukluğundan ve benim bulunduğum boyuttan dolayı etraf daha da ürkütücüydü tabi ki. Rayların üzerinde öylece yürürken kenarında garip bir şeyler dikkatimi çekmişti. Hemen kağıda yazıp Jungkook'a gösterdiğim de koşarak dediğim rayın yanına gelmişti.
'Rayın kenarını kazarsak bir şey çıkacak gibi.'
Yazdığım şeyden sonra hızla bir taş bulup toprağı eştiğin de bende ellerim ile yardım etmeye çalışıyordum. Toprağın içine baktığımız da yine hüsrana uğramıştık.
-Nerde bu sıçtığımın kutusu?! (Jungkook)
Elleri ile saçlarını tuttuğun da yana doğru dönmüştü. Uzun süre bir yere odaklı baktığında neye baktığına merak etmiştim. Bende o tarafa yönelince bir raya baktığını anlamıştım. Fakat neden ona bakıyordu? Kendi kendime konuşurken Jungkook rayın olduğu yere gelmiş ve hafif çıkık olan tahtayı bir çırpıda yerinden sökmüştü. Ardından karşımıza büyük bir kutu çıkmıştı. Jungkook sabırsız bir şekilde kutuyu alıp kapağını açtığında içinde aradığımız kutuyu görmüştüm. Yüzündeki sevinç ile kutuyu eline aldığında konuşmaya başlamıştı.
-Lisa bulduk...oradan çıkaracağım seni. (Jungkook)
Dedikten sonra kutuya parmağını koymuş ve öylece beklemeye başlamıştı. Bende parmağımı koyduğum da gök gürlemesi ile irkilmiştim. Her ne kadar korksam da elimi yine çekmemiş ve olacakları beklemeye başlamıştım.
Kızıl çizgilerle birleşen gökyüzü bir canavar gibi kükrüyordu. Ardından bembeyaz bir ışık görmem ile gözlerimi diğer elimle kapatmıştım. Sesli ve korkunç bir aydınlanma olduğunda ayağımın altındaki yer oynamaya başlamıştı. Gittikçe korkmaya başlarken bir anda her şey durmuştu. Gözlerimi açtığım da yan tarafımda gördüğüm aralık ile dikkatimi o yöne yönlendirdim. Bir çeşit delik gibiydi fakat...fakat açılan bir kapıya da benziyordu. Büyük bir heyecanla delikten adım attığım da karşımda Jungkook'u görmem bir olmuştu.
-Lisa? (Jungkook)
Koşarak sarıldığım da neye uğradığını şaşırdığını anlayabiliyordum. Fakat şuan pekte umrumda değildi açıkçası.
-Ben...ben bir daha geri dönemeyeceğimi sandım...çok korktum. (Lisa)
Elleri ile belimi sardığında kafasını saçlarıma koymuştu.
-Şştt tamam geçti her şey artık buradasın. (Jungkook)
-Çok teşekkür ederim Jungkook...çok teşekkür ederim. (Lisa)
Ona sarılmayı bıraktığım da bana gülümsemesi ile bende ona gülmüştüm.
Arkamızdan gelen alkış sesi ile ne olduğunu anlamak için bakmıştık.
-Vay vay vay. Çifte kumrular da buradaymış demek.
Jungkook eli ile beni arkasına aldığında konuşmaya başlamıştı.
-Sen kimsin? Lisa'dan ne istiyorsun? (Jungkook)
-Ah Jungkook. Senin şu korumacı tavrın yok mu? Gözlerimi yaşartıyor açıkçası.
Ben görünümlü sahte Lisa karşımızda duruken şaşkınca ona bakıyordum. Aklıma gelen ile gözlerim fal taşı gibi açılmıştı.
-Jennie...kızlar-
-Cidden onları mı merak ediyorsun. HAH acınası haldesin.
-Onlar nerede? (Jungkook)
-Jungkook fazla agresifsin sakinleşmeye ne dersin?
-Defolup gittiğin gün sakin olacağım. (Jungkook)
-Kalbimi kırıyorsun hiç olmadı bu. Neyse arkadaşların beni kandırdıkları için onlarla ufak bir oyun oynadık.
Sinir bozucu bir şekilde güldüğünde onlara bir şey yapmış olup olmayacağını düşünmüştüm. Benim yüzümden...başlarına bir şey gelirse kendimi asla affetmezdim. Gözümden akan bir damla yaş ile bir adım öne çıktım.
-Eğer...eğer onlara bir şey yaptıysan seni buna pişman ederim. (Lisa)
Ağzından koca bir kahkaha çıktığında sinirlerimi iyice bozmaya başlamıştı.
-Sen kimsin Tanrı aşkına? (Lisa)
-Sence kimim Lisa ha?
-Min Ji. (Lisa)
Koca bir kahkaha daha attığında anlamsız bakışlarımı sunmuştum ona karşı.
-Çok aptalsın gerçekten. Fakat ona benzemem gurur verici teşekkür ederim.
-O değil misin? (Jungkook)
-O halde kimsin? (Lisa)
Parmağını şıklattığın da kendi haline dönmüştü. Gördüğüm kişi ile donup kalmıştım. Bir adım gerilerken konuşmaya başlamıştım.
-Sen...se-
-Evet ben oyum. Ve sen beni bulamayacak kadar aptalın tekiydin.
-Peki neden? Bana yardım ettiğini sanıyordum. (Lisa)
-Sence sana yardım edecek kadar aptal mıyım? Bak laneti bitirmene izin veremem anlıyor musun? Min Ji...o benim annem gibi.
Karşımda bana geçen gece anılarımı hatırlatan küçük erkek çocuğu duruyordu. Bana yardım ettiğinde gerçekten iyi biri olduğunu düşünmüştüm.
-Peki bana neden anılarımı geri verdin? (Lisa)
-Şu çektiğiniz saçma aşk acınızdan bıktım da ondan. Birde seni oraya tıkmak için o kapıdan geçirmem lazımdı.
-Ne geçmişi ve ne kapısı? Bir şey anlamıyorum. (Jungkook)
-Ah Jungkook hala bilmiyorsun yazık sana.
-Ne demek istiyorsun? (Jungkook)
-Demek istediğim-
-MİKE! (Yoona)
Bağıran sese karşılık afallayarak Yoona'ya baktım.
-Yoona? (Lisa)
-Ah Yoona sen olduğunu anlamalıydım. (Mike)
-Lisa dan uzak dur anladın mı beni? (Yoona)
-Köpekliğini mi yapıyorsun şimdi? Beni eğlendiriyorsunuz cidden. (Mike)
-Kes sesini ve deliğine geri dön. (Yoona)
-Min Ji senin olduğunu öğrendiği zaman sana neler yapacağını biliyorsundur umarım. (Mike)
-Biliyorum ve onun o pis işleri inan umrumda değil. (Yoona)
-Büyük oynuyorsun Yoona. Canın yanacak. (Mike)
-Asıl sen aptalı oynuyorsun Mike. Onun en iyi yardımcısı olduğunu falan mı sanıyorsun? Daha çocukluğunu dahi yaşayamadan seni ruhlar boyutuna hapseden biri için mi tüm çaban? (Yoona)
-Yoona kes sesini. (Mike)
-Kesmiyorum. Bak Mike sonunda huzura ereceğiz niye zorluk çıkarıyorsun? (Yoona)
-Seni ilgilendirmez. (Mike)
Ardından bana dönerek konuşmaya başladı.
-Çok fazla sıkıntı çıkarıyorsun aptal kız. (Mike)
Baş parmağını şıklattığın da bir tren sesi duyuldu ortamda. Rayların üzerinde dikilirken karşımda hızla gelen tren karşısında donup kalmıştım.
-LİSA! (Jungkook)
Bana bağırdığında tepki veremezken gelen trene takılmıştı gözlerim. Ardından bedenimin çekilmesi ile yüzüm Jungkook'un göğüsü ile buluştu. Kokusu...onun kokusu iliklerime kadar işlenmişti. Yan taraftan geçen trenin esintisi ile ona iyice sarıldım.
-NE YAPIYORSUN DELİRDİN Mİ?! (Jungkook)
-Ben...ben bilmiyorum. (Lisa)
Elleri ile yüzümü tuttuğunda geri sarılması ile yüzüm tekrar göğüsü ile buluştu. Kalbi hızla atarken benim için endişe duyduğunu bilmek çok güzel bir duyguydu.
-Çifte kumru diye boşa demiyoruz. (Mike)
-Ne yaptığını sanıyorsun sen aptal çocuk. (Jungkook)
-Tch Tch Tch Jungkook. Çocuk görünebilirim fakat senden yaşlı olduğumu unutma. (Mike)
-İnan umrumda değil. (Jungkook)
-Hiçbir şey bilmemek üzücü değil mi Jungkook ha? Bu kadar kör olma ve gözünü aç...Lalisa için. (Mike)
-Lalisa'nın adını ağzına alayım deme öldürürüm seni. (Jungkook)
Mike bir bana bir Jungkook'a baktıktan sonra sözlerine kaldığı yerden devam etti.
-Min Ji neden sizi seçti daha iyi anlıyorum. İki aptal birbirinizi bulmuşsunuz. Ama Jungkook aradıklarını dibinde bulabilirsin. Ve sen Min Ji den kaç Yoona...huzura eremeden bir kez daha mezara gireceksin. (Mike)
Dedikten sonra gözden kayboldu.
-Yine korkaklık yapıp kaçıyorsun Mike yanlış yapıyorsun...yanlış. (Yoona)
-Yoona? (Jungkook)
-Lisa bunlar başına geldiğinde beni çağırmalıydın. Diğer boyuttan buraya koca bir geçit açtıktan sonra çağırman bir işe yaramıyor. (Yoona)
-Üzgünüm...ne yapacağımı bilemiyordum.(Lisa)
-Biri bana neler olduğunu açıklayabilir mi artık!? (Jungkook)
Sinirle ve merakla karışık şekilde bakan Jungkook'a döndü gözlerim.
-Niye hayalet görmüş gibi bakıyorsunuz? Bir açıklama bekliyorum... (Jungkook)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Cursed Loop
FanfictionHer zaman ki gibi normal bir gündeyken neden bir anda lanetin içinde bulunmayasın ki? ~27/06/2019~
~62~
En başından başla
