7

1K 144 29
                                    

Ayırmışlar bizi sevgilim. İki dünya bir araya gelsede biz yine bir olamamışız.
.....

Küçük dileklerin olduğu bir dünyada yaşıyoruz. Hayaller nedensizce hep sınırlı. Sanki çıtayı biraz yükseltsek bile, kaderimiz buna izin vermeyecekmiş gibi. Sanki senin için bir dilek dilesem, bana tek geri dönen koca bir yokluk olacakmış gibi.

Seni seviyorum Park Jimin. Herşeyden, herkesten daha çok seviyorum. Eğer sana kavuşacak olsam, herşeyi geride bırakarak kollarına koşardım. Eğer benim için açarsan kalbini, kocaman sevgimle küçük kalbini doldururum. Benim sana olan sevgim, kimsenenin görmediği alışılmış dışı bir sevgi.

Senin bile aklının akamayacağı kadar büyük.

Fakat, sanırım sende en az benim kadar akıl sır erdilemeyecek bir sevgiye sahiptin kalbinde.

Dünki sözlerin her aklıma geldiğinde, kalbim alaşağı oluyordu, nefesimi kesiliyordu, avuç içlerimi terliyordu, zihnimide aynı şekil koca bir karmaşaya sokuyordu.

Dün gece her aklıma geldiğinde, düşünme yetim kayboluyor, zihnim duruyordu adeta.

Madem kalbinde ufacıkta olsa bir yere sahiptim, peki neden bu kadar acı verdin bana? Madem kokumu içine çekmek istiyordun ne diye benim yerime Hyesayı kokluyordun? Kolların arasına onu alıyordun? Öyleyse acı çekmem hoşuna gidiyor olmalıydı. Bunun başka bir açıklaması yoktu. Benden uzak durmanın, Hyesaya karşı bu kadar büyük bir sevgi beslemenin başka bir açıklaması yoktu.

Öyle değil mi?

Büyük bir klişe var fakat doğru olan bir klişe bu. Aşk engel tanımazdı Park Jimin.

Bak bana Jungkook la evlenecekken bile seni düşünüyordum. Aklımın her köşesinde her daim sadece senin yüzün beliriyordu.

Gülüşün, bakışın, sesin.

Her şekilde sadece sen.

Gözlerimin önünde tekrar o belirirken yutkundum. Tekrar aynı şeyi yapıyordum. Her defasında aynı aptallığı yapıp o nu düşünüyordum. Ben koca bir aptaldım. Bunu yapamazdım, Jungkooka bunu yapamazdım. Artık herşey bitmişti ve ben geriye dönüp bir defa bile olsa bakmazdım. Bir sahtekar değildim. Sadece kendi mutluluğunu düşünen sahtekar hiç değildim.

Onun kalbini kıramaya hakkım yoktu.

Aklımı çelen düşünceleri bir kenara iterken, derin bir nefes içime çektim.

Biraz temiz hava almanın en iyisi olacağını düşünmüştüm.

Ellerime ceplerime yerşetirip ilerideki çınar ağaçlarının sarmaladığı kamelyaya doğru ilerlediğim de beklemediğim bir ses ile karşılaştım.

" Vücudunu onun için sarmalayan elbiseleri giymeni istemiyorum. Sen bu akşam çılgınlar gibi dans ederken onun kollarında, sarhoş olurken. Seni uzaktan izlemek istemiyorum. Güzel dudaklarına yakışan kırmızı ruju ona göstermeni istemiyorum. Sen bu geceden itibaren ona ait olacakken, bu manzaraya şahit olmak istemiyorum. Sadece sensiz olan bu kumsalda ayaklarımı kuma daldırıp gökyüzünde ki sen diye tanımladığım yıldızları izlemek istiyorum. Sadece bunu istiyorum. "

İşittiğim ses onundu. Karşımda duran kamelyada kafasına geriye atarak gözlerini kapatmış, kulağında ki kulaklıkla sessizce mırıldandığı şarkıyı söylüyordu.

Usulca yanaştım yanına. Gözlerini açmadı. Çok bitkin görünüyordu. Göz altları morarmış, ten rengi solmuştu.

O hastamıydı? Neden bu kadar bitkin gözüküyordu hayran olduğum yüzü?

Yutkunurken hareket eden adem elmasına kaydı gözüm.

Kalbim tekledi. Sürekli bu oluyordu. Her yakınına yaklaştığımda, kalbim ritmini bozuyor, vücut ısım artıyordu.

Gözlerini açtı yavaşça. Bakışlarını bana çevirdiğinde tırnaklarımı bastırdım tenime. Heyecan yapmamalıydım. Fakat elimde de değildi.

Şişmiş gözleriyle bakıyordu gözlerime. Derin bir nefes aldı. Ardından gözlerini vücudumda gezdirdi.

"Üşümüyor musun?"

Tereddütle üzerime baktım.  üzerimde duran yarım atlet şuan ki hava durumuna karşı biraz ters kalıyordu.

"Hayır."

Boş bakışalrını bu sefer üzerimden çekti.

"Peki"

Uavaşça ayaklanarak yanımdan ayrılacakken, ellerime hakim olamadan omuzundan tutarak durdurdum.

"Neden gidiyorsun?"

Bunu sorarken sesim titremişti.

Başını bana çevirdi hafifçe.

"Gitmem gerek" diyerek tekrardan gidecekken aynı şeyi yaparak onu durdurdum.

Neden böyle soğuk davranıyordu?

Karşımda huzursuzca bir nefes verirken, inatla kısık çıkan sesimle konuştum.

"Gitme."

Kırılgan duran gözlerime baktı öylece.

"Ne istiyorsun?"

Ne istiyordum? Bunu ben bile bilmiyorken sana nasıl söyleyebilirdim ki? Bunu kalbime sorduğumda bana verdiği tek cebap aşkındı. Aşkını mı istiyorum demeliydim?

"Bak Jennie eğer dünden bahsedeceksen, kusura bakma anlık olan birşey di. kendimde değildim. Saçmaladım üzgünüm."

Kalbimin sızladığını hissetmiştim.

"Sadece yanımda otursan opmaz mı? "

Duraksadım. Sert bakışlarına dayanamazken yere bakar konuştum.

" Yanımda otur. Lütfen. "

Aldırış etmeden arkasını dönerek gitti.

Bir damla süzüldü yanağımdan. Ve bir damla daha. Göz yaşlarım birbiri ardına düşerken harelerimden, öylece kalakaldım olduğum yerde.

Aşk yıpranıyordu. Kalp kırılıyordu. Çiçek kuruyordu.

Ve ben artık yok oluyordum.
Ruhuma aralıksız atılan kesik darbeleri, birer birer kanını döküyordu kum saatinin içinde. Çok az kaldı, herşey için artık çok geç.

Bu hikayenin ismi yavaş yavaş tamamlıyordu kendini.

Sonum oluyor fakat sonumuz olamıyor.

Küçük çiçek yapraklarını uzulca döküyor.

Dernièr, JenminWhere stories live. Discover now