Bölüm 1 - Başlangıç

1.4K 92 7
                                    

15 Ocak
Hava çok soğuk. Neden bu kadar soğuk ki? Yoksa ben mi öyle hissediyorum. Bu sekizinci günlüğüm. Diğerlerinde boş sayfa kalmadı. Aslında bunlar tam günlük sayılmaz. Sadece canım istediğinde yazıyorum. Anılarımı, hayallerimi, düşüncelerimi... Çoğu zaman yazacak bir şey bulamıyorum. Ya da onları nasıl yazacağımı bilemiyorum. Aklımdaki şeyleri hiçbir zaman kağıda tam anlamıyla dökememişimdir.

Bugünden bahsedecek olursam;
Annem ve babam yine kavga ettiler. Ablamı şuan sınav stresi sardı. Bu sene üniversite sınavına girecek. O güzelim sarı saçlarının dökülmesinden korkuyormuş. Benden bahsetmek gerekirse, pek çok kişi benim yerimde olmak istiyor. Neden, yani ne gerek var, zengin olunca ne olacak sanki? Sana söylüyorum bunu okuyan kişi. Annen ve baban sık sık kavga ediyorsa ve var olmayan şeyler görüyorsan büyük bir köşkte yaşamayı istemezsin.

28 Ocak
İşte o. Karşımda duruyor. Başını sağ tarafına eğmiş sessizce bana bakıyor. Simsiyah, omzunun hizasında, düz saçları var. Zayıf ve uzun. Aynaya bakıyor gibiyim. Ama orada ayna yok. Bana benziyor ama benden farklı. Teni griyi andırıyor. Gözlerinin altı mosmor. Dişleri beyaz ve sivri. Sivri tırnakları var. Benimkiler gibi ela gözleri var. Siyah kot ve siyah tişört giyiyor. Ama ayakları çıplak. Kesik kesik nefes alıyor. Beş dakika içersinde üç veya dört kez gözlerini kırpıyor.

Onu ilk gördüğüm günü hatırlıyorum. Çığlık atmıştım. Annem, babam, ablam ve evin çalışanları odama koşmuştu. Ama o gitmişti. Hiç birine inandıramadım kendimi. İşte o günden sonra bana deli dediler.

"Nasılsın Rüya?" dedi. Cevap vermedim. "Çok sessizsin." dedi. Bana doğru bir adım attı. Hareket etmeden, titreyerek yatağımda oturuyordum. "Daha on altı yaşındasın ama hayattan zevk almıyorsun. Hayattan zevk almak ister misin?" dedi. Yine cevap vermedim. Yatağımın tam ucuna gelince durdu. "Resim çizelim mi, kırmızı bir resim çizelim mi?" dedi.

Nefes alamıyor gibi hissediyor, bağırsam sesimin çıkmayacağını düşünüyordum. 20 Eylül'de onu ilk kez gördüğümden bu yana dört-beş ay oldu. Ayda en az üç, en fazla beş kez geliyor ama hiç konuşmuyordu. İlk kez konuştuğunu duyuyordum. Sesi benim sesimle neredeyse aynıydı.

"Hem benim kırmızım var." dedi. Bana sağını işaret etti. İşaret ettiği tarafa baktım. Yerde kanlar içinde yatan ablam vardı. Ölüydü, gözleri açıktı.

"Abla!" diye çığlık attım. Yanına koşup, önüne oturdum. Üstüm başım kan olmuştu.

"Rüya?" Ses arkamdan gelmişti. Dönüp bakınca kapı eşiğinde duran ablamı gördüm. Tekrar cesedin olduğu yere baktım. Ancak ne ceset vardı, ne üzerimde kan, ne de o. Ablam yanıma gelip bana sarıldı ve saçlarımı okşadı. "Merak etme, geçecek. Seni en iyi doktorlara götüreceğiz." dedi. Tek kelime bile etmedim. Az önce ablamı ölü görmüştüm.

4 Şubat
Annem ve babam bugün beni psikiyatriste götürecekmiş. Büyük ihtimalle o da bana aynı şeyleri söyleyecek. İlk önce ne gördüğümü anlattıracak, sonra ne hissettiğimi soracak, daha sonra annem ve babamla konuşup haftada iki kez gelmemi söyleyecek, son olarak bir reçete yazıp beni eve yollayacak.

Ama hiçbir işe yaramayacak ve ben o şeyi görmeye devam edeceğim. Ablamı ölü gördüğümden beri uyuyamıyorum. Uykusuzluktan gözlerim kıpkırmızı oldu. Doğru düzgün yemek yemedim. Yaklaşık beş aydır karanlık odalara giremiyorum. Son birkaç gündür de evden çıkamıyorum. Ben uyuyayım diye dün babam bana zorla içinde uyku ilacı olan bir süt içirdi. Annem yemek yemem için en sevdiğim yemekleri yaptırıyor ve babamla ikisi yemem için bana sevdiğim şeyleri vadediyorlar.

Şu an odamda psikiyatriste gitmek için hazırlanıyorum. Ama canım istemiyor. Nedendir bilmem ama elimdeki montu bırakıp birden komodine yöneldim. Çekmeceyi karıştırıp en son bitirdiğim günlüğü aldım ve sayfalarını karıştırdım. 20 Eylül'ün sayfasını açtım ve okumaya başladım;

Bu sabah çok mutluyum. Kahvaltıda annem ve babam boşanmaktan vaz geçtiklerini söylediler. Bir de üstüne sınıf öğretmenimin okuldan gitmeyeceğini öğrendim. Sanırım bugün şanslı günüm. Güne güzel başladım. Neyse akşam yazmaya devam edeceğim. Şimdi okula gitmeliyim.

Okuldan döndüm. Okulda çok güzel bir şey daha oldu. Üç ders boş geçti. Gerçekten mükemmel bir gün geçiriyorum. Ablamı sinir etme kısmını da hallettim. "Çeneni kapa ve odamdan çık!" dediğine göre kesinlikle sinir oldu. Ödevim de yok. Yani bu gün yapacak bir işim kalmadı. 20 Eylül'ü Dünya Mutluluk Günü ilan ediyorum. Sonuç olarak mükem..." yazıyordu.

Devamını yazamamıştım. Çünkü o gün ilk defa onu karşımda dikilirken görmüştüm. Bir sonraki sayfayı okumaya başladım. Yani 21 Eylül'ü,

"O gerçekti, gerçekti, gerçekti. Herkes inkar ediyor ama gerçekti. Bana sakinleştirici verdiler. Şu an bir hastane odasında yatakta oturmuş yazıyorum. Solumdaki koltukta ablam ve annem uyuyor.

Doktorların konuşmasını duydum. Beni bir psikiyatriste yönlendirmek istiyorlarmış. Babam kimi tavsiye ettiklerini sordu. Doktorlara katılmıyorum. O sivri dişler ve sivri tırnaklar gerçekti. Polis çağırmaları gerek. O gerçekti. Kimse görmedi ama ben onu gördüm. Benim otuz santim önümde duruyordu. Sadece otuz santim."

O gün ablam uyanıp defterimi elimden almıştı. O yüzden daha fazla yazamamıştım. Neden böyle bir şey yapmıştım ki, neden bunu okumuştum? Onlar kötü anılardı. Bir sayfa daha çevirdim ve okumaya başladım. Bu seferki güzel bir anıydı. 27 Eylül güzel bir gündü.

"Babam ben rahatsız oluyorum diye eve koruma getirtti. Onu göreli bir hafta oldu, bir daha gelmedi ama zaten ben de gelmesini istemiyorum.

Köşkteki çalışanlardan biri bu olayı dışarıya sızdırmış. Bizi tanıyan insanların neredeyse tamamı bunu öğrenmiş. Annem o çalışanı kovdu. Bütün bunları inkar etmeye zamanımız kalmamıştı. Eş, dost, akraba herkes eve doluştu. Ama hepsi alttan bu konu hakkında dalga geçiyor, bize acıyarak bakıyordu.

Evde yaklaşık yirmi kişi vardı. Annem ve babam gerilmişti. Bir süre sonra konuşma iğrenç bir hal aldı. Hele birisi "Ben olsam evlatlıktan reddederdim." dediğinde annem ve babamın yüz ifadesini görmeliydiniz. Annem kolundan tutuyor olmasaydı babam otuz yıllık arkadaşını dövecekti.

"Anne ben odama çıkabilir miyim? diye sordum. Bunu duyan yirmi bir yaşındaki kuzenin, "Yine o yaratığı görme sakın. Yalnız kalman kötü olabilir" dedi ve güldü onunla birlikte birkaç kişi daha güldü. Ablam ona bakıp dişlerini sıkıyordu.

Teyzem, "Çok ayıp, bu gülünecek bir şey mi? Biz niye geldik, siz ne diyorsunuz. Psikiyatriste götürdünüz mü Leyla?" dedi.

Annem, "İki gün önce götürdük." diye cevap verdi. Kuzenim tekrar lafa girdi, "Bence tımarhaneye kapatın gitsin." dedi. Babamın az önce saçmalayan arkadaşı, "Bence de." dedi. Oradan sonra ip koptu. Ablam kuzenimin üstüne atlayarak onun saçlarını yoluyordu. Babam arkadaşını yumruklamaya başladı. Annem bir yandan kavgayı durdurmaya çalışırken, bir yandan da evdekileri kovuyordu. Bense yüzümde istemsiz bir sırıtışla onları izliyordum."

"Rüya, hadi." Annem beni çağırıyor. Birazdan yola çıkacağız. Ben gitmek istemiyorum. Nasıl bir bahane uydursam diye düşünürken yine o karşıma çıktı. O gri tenli yaratık, "Gitmek istemiyorsun. Kaç o zaman. Karşı koy." dedi. Pencereye yöneldim. Pencereyi açtıktan sonra bir an düşündüm. Neden onu dinliyordum ki? Öylece durdum. Ben durunca o üzerime yürümeye başladı. Ben geri çekildim. Ama arkamda açık olan pencereyi tamamen unutmuştum. Pencereden aşağıya düşmüştüm.

Bana Deli Dediler (Tamamlandı)Where stories live. Discover now