Acının İlacı 5.Bölüm

113 2 0
                                    

''Bir ilk yardım kuralı olarak geçiyor kitaplarda yalnız; Yaralının yarasını görmesine izin vermemek.''

''O gün..Sen gittikten sonra mezarlıkta buldum bunu. Sana verecektim ama gitmiştin. Ben de üzerindeki taşları yaptırıp öyle vermek istedim.'' 

Zühre, bileğindeki bilekliğe bakarken aynı zamanda da Ayaz'ın sözleri belirmişti zihninde. Kaybettiğini sandığı, her yerde arayıp, bulamadığı o bilekliğin Ayaz'da olduğunu öğrenince başta çok şaşırmıştı. Tabii bu şaşkınlığı bilekliği yaptırdığını öğrenince kat ve kat artmıştı. Üstelik bugün kına gecesi olduğu için konakta hazırlıklar son sürat devam ediyordu. Sanem Hanım ve evin çalışanlarından Zeliha özellikle ilgilenmişti hazırlıklar için. Elif, bindallının içinde olduğu paketleri ve paketleri Zühre'nin odasına çıkarırken, Zühre'nin saç ve makyajını yapmak için bir kuaför ve makyöz de gelmişti. Kadir, bu manzaraya tanık olmamak adına sabah erkenden nereye gideceğini söylemeden çıkıp gitmişti konaktan. 

Zühre, kırmızı bindallısını giydikten sonra bir süre alışık olmadığı aynadaki görüntüsüne bakmıştı. Ağlamamak için kendini tutarken aslında tüm gözyaşlarını geceye saklamıştı. Çünkü bugün, bu konakta son günüydü. Yarın bambaşka biri olarak çıkacaktı bu konaktan. Zühre, zihnini meşgul eden olumsuz düşünceleri bırakırken odaya Sanem Hanım, Maral ve Yazgı girmişti. 

''Çok

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.

''Çok..çok güzel  olmuşsun Zühre!'' 

Diyerek sarılmıştı kuzenine Yazgı. Zühre Yazgı'nın sarılışına karşılık verirken tuttuğu gözyaşları da akmasına ramak kalmıştı. Sanem Hanım, kuaför ve makyözü odaya alırken kendisi de hazırlıkları kontrol etmek için aşağıya inmişti. Sırasıyla önce Zühre'nin saçı ardından da makyajı yapılmıştı. Zühre özellikle rica etmişti abartılı olmaması için. Ardından da Maral'ın ve Yazgı'nın saçı ve makyajı yapılmıştı. 

''Teşekkür ederim.'' Demişti Zühre, çekingen bir tavırla. 

Misafirler yavaş yavaş konağın içini doldururken aynı zamanda misafirlere verilecek olan ikramlarda dağıtılmaya başlanmıştı. Yemekler yenilip, halaylar çekildikten sonra kına yakma zamanı gelmişti. Herkes Zühre'nin etrafında dönüp, ''Yüksek yüksek tepelere...'' şarkısını seslendirirken bir yandan da zılgıtlar çalınmıştı. Zühre, tuttuğu gözyaşlarını bırakırken bu konağın içinde yaşadığı tüm anılar canlanmıştı gözüne. Annesini kaybetmesi, İstanbul'a gitmesi, Tıp Fakültesini kazanıp doktor olması...Ve yıllar sonra bir daha gelmem umuduyla gittiği bu şehirden şimdi kendi ayaklarıyla gelmesi...Yaşadığı her şey boğazına düğümlenmiş, yutkunmasına engel olmuştu Zühre'nin. Elinden hiçbir şey gelmiyordu. Öyle ki bağırmak istiyordu ama susması gerektiğini de biliyordu. Yıkılan hayalleri gibi, ölümü beklemek gibi...

Dicle, Zühre'nin başındaki kırmızı örtüyü kaldırıp ağlamaktan kızaran gözlerine bakınca acıyla gülümsemişti. Müziği durdurduktan sonra kınayı yakmak için annesini çağırmıştı. Zühre Dicle'ye kendisine kına yakılmasının istemediğini söylemişti. Dicle itiraz edecekken, Zühre'nin halini gördükten sonra onu başıyla onaylamıştı. Çalmaya başlayan müzik ile herkes eğlencesine devam ederken Zühre kalabalığın arasından sıyrılıp, yalnız kalmak için konaktan çıkmıştı. Titreyen dizlerine inat, yavaş adımlarla Mardin sokaklarını yürürken karşısına çıkan Ayaz ağa ile duraksamıştı.

Acının İlacıWhere stories live. Discover now