Körebe

69 16 69
                                    


Dila'dan

Şilan ile beraber markete gidiyoruz diye çıkıp bir türlü gelmek bilmediğimiz için çay içme hakkını kaybetmiştik. Erkeklerin gelmesine az kaldığından sofrayı kurmaya başladık.

Dicle, "Dila, çatal ve kaşıkları yanlış koyuyorsun." Dediğinde alınmış gibi baktım.

"Dicle restoranda mıyız? Hem bizim erkekler çatalın yerinin sağ mı, sol mu olduğunu nereden bilecekler? Onlar için önemli olan yemek yemek." Diyerek söylendim.

"Haklısın ben restoranda kala kala böyle şeylere çok takılıyorum." Mahçup bir ifadeyle güldü.

Dış kapının çalmasıyla "Ben bakarım." dedim.

Kapıyı açtığım gibi hepsi dev cüssesiyle tek tek içeriye girmişti. Yüzlerindeki gülümseme benimde yüzümde tebessüm oluşturmuştu. Yusuf abi, beni kolları arasına alarak döndürdü.

"Ah be, seni o yatakta görmekten bıkmıştım." Sıkı sıkı sarmasından gerçekten sevincini hissediyordum.

"Yusuf yeter, biz de biraz sarılalım." Dedi Murat. Yusuf abiden ayrılarak Murat'a döndüm.

"Hadi ya, yeni mi aklına geldim? O hastanedeki acımasızlığını unutmayacağım." Dedim.

"Cadım, yaptığım her şey iyileşmen içindi."

"Hadi ordan. Odamda insan olmasına bile izin vermiyordun. Siz doktorlar, hastamızın morali yüksek olmalı diye konuşmuyor musunuz? Aksine sen benim moralimi alt üst ettin." Yaptığı şeyleri hatırlayınca yine moralim bozuldu. Biz hastanede kuzenimiz var diye rahat olalım, o normal doktorlardan daha katı davransın.

"Kulağın çınlıyordu. İyi de yaptım!"

"Hadi ayakta kaldınız. Sofra hazır içeri geçin." Dicle'nin yanımıza gelip söylediği şey ile herkes harekete geçti. Siraç abi de salona gireceği sırada kolunu tutarak durmasını sağladım. Önce kolundaki elime sonra yüzüme baktı. Yüzünün solgunluğu, göz altındaki morlukları daha içeriye girer girmez dikkatimi çekmişti.

"Uyuyamadın mı?" Diye sordum.

"Hayır uyudum." Gözlerini kaçırdığında kaşlarımı çattım.

"Bu gözlerin hiçte öyle demiyor."

"Biraz yorgunum. Yeni bir proje üzerinde çalışıyorum." Yüzündeki sıkıntı sesine de yansımıştı.

"Abi kendini çok yoruyorsun. Böyle yaparsan hasta da olursun. Kendini düşün." Hiç kendini düşünmüyordu. Bir şey varsa ilk yıpranan o oluyordu.

"Önemli bir şey yok Dila, iyiyim. Bugün çok yoğundu. Hadi içeriye geçelim beklemesinler."

Eliyle geçmem için müsaade etti. Birlikte içeriye geçtik. Yan yana boş olan iki sandalyeye yönelerek oturduk.

Azat abi "Afiyet olsun." Dediğinde yemeğe başladık. Tabağımın içine giren köfteyle Siraç abiye döndüm.

"Sen seversin. Kaç gündür hafif yemekler dışında doğru düzgün bir şey yemedin." Demesiyle gülümsedim.

"Biliyorum beni çok seviyorsun. En çok köfteyi sen sevmene rağmen bana verdin. Bende 'Siraç abi o köfteyi sen yemelisin.' falan demiyeceğim. Bir kere vermiş bulundun kusuruma bakma." Sevinçle konuştuğum sırada gülümseyerek bana baktığını farkettim. Ben ne diyordum? Gözlerinin içine bakarken ne dediğimi gerçekten unuttum. Beyin fonksiyonlarım durdu. 'Hadi Dila gözlerini çek. Bence artık çekmelisin.' İçimden sarfettiğim sözler beynime ulaşmıyordu galiba. Hem bugün Şilan'ın konuştuğu şeyler... hayır hayır o konuşulanları düşünmeyeceğim. Hep Şilan yüzünden kafam allak bullak oldu.

Efsunkâr Where stories live. Discover now