1

3.1K 123 12
                                    

Başlangıç

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Başlangıç

Busan'ın ağaç dolu, küçük kasabasında kahvemi yudumlarken nasıl bu konuma geldiğimi düşünüyordum. Kırılmalar çağlar boyunca her anda olmuştu ki bu oldukça normal olan bir durumdu. Olaya daha farklı bir yaklaşım getirmek gerekirse insan doğası bile bir süre sonra kırılmalar yaşayarak, evrimleşmişti. Bunu ben söylemiyordum elbette. Darwin bu açıklamayı benim yerime güzel bir şekilde açıklamıştı. Yaşadığımız evrende her ne kadar insanlar fark edemese de sürekli bir değişim mevcuttu.

Ben Park Jimin. Bundan iki sene öncesine kadar işim bu değişimlerin farkına varıp, kırılmalardan kaynaklı olası felaketlere karşı çözüm üretmekti. Önceden böyleydi...

Şimdi ise tek derdi kahvesini rahatça içip, köğeğini vaktinde tuvalete çıkarma gayesinde olan bir adamdım.

İnsan bazen öyle bir noktaya gelir ki dayanacak güce sahip olmaz. İşime karşı, kendime karşı olan güvenimi iki sene öncesinde yitirmiştim ben. Hiyerarşik yönetimler ve söylenilen sözün karşındaki insan için bir öneminin olmaması büyük bir yıkımı beraberinde getirirken, benim de içimde kırılmalara sebebiyet vermişti. Düşüşüm ve dibi boylamam tamda bu dönemde olmuştu.

Şimdi ise elimdeki kahvem ile bahçemdeki hamağımda yatıyordum. Pişman mıydım? Belki evet, belki hayır.

Hayatımdaki en büyük sorun olarak şu sıralar havaların aşırı sıcak olmasını gösterebilirim. Bir de Yeontan'ın çimlerime işememesi, sonrasında temizlik görevini Yoongi'ye bıraktığım için çok büyük bir azar işitiyordum.

"Park! Artık yapıştığın yerden kalkman lazım. Telefonda birisi var ve ısrarlı bir şekilde seninle konuşmak istiyor."

Hayatımda sadece Yoongi kalmıştı. Her ne kadar çokça atışsak da ailem diyebileceğim tek kişiydi. İşten çıkıp kendimi sakin kasaba arayışında bulduğumda tereddüt etmeden benimle birlikte gelmişti. Oysaki benimle gelmek ister misin diye sormadığım gibi o da gelebilir miyim deme zahmetinde bulunmamıştı. Neyse ki iyi bir birikimim vardı ve Yoongi ile yüklü bir mirasa sahiptik.
Bağırışı ile istemeyerek kalkıp telefonu elime aldım. Yerel telefonumu bilen çok kişi yoktu bu yüzden birilerinin bana ulaşabilmesi oldukça ekstrem bir durumdu. İşimden ayrıldığım gibi kendimi dünyadan da soyutlama gereği duymuştum.

"Alo?"

"İyi günler, Bay Park'la mı görüşüyorum?" diyen ses oldukça telaşlı vaziyette olduğunu belirtircesine derin derin soluklanıyordu.

Kısa kesmesini umarak "Evet." Dediğimde hattın ucundan bir çığlık sesi yükselmişti.

"Şükürler olsun. Size ulaşabilmek için birçok yol denedim sonunda birinin olumlu yanıt vermesi çok iyi oldu."

"Ne istiyorsunuz?"

"Bakın kısa kesmeye çalışacağım bu konuyu yüz yüze konuşmamızın daha iyi olacağı kanısındayım. Ben Kim Taehyung. Deprem bilimciyim daha doğrusu şu an çaylağım, belki hatırlamazsınız fakat aynı okuldaydık ve ben sizin iki alt döneminizdeydim."

"Bunlar benim ne gibi işime yarayacak Bay Kim?"

Konuşmanın ardından gelecek felaket bana uzaktan göz kırparken keşke dedim, keşke bu lanet telefonu açmasaydım.

"Tavrınızı anlayabiliyorum Bay Park. Sadece buluşsak olmaz mı?"

"Evim şehir dışında kalıyor, üzgünüm."

Telefonu kapanmaya yeltenmişken "Hayır kapatmayın lütfen. Siz adresi verin ben gelirim, sadece yarım saat ayırın bana." Dediğinde neden bu kadar direttiği konusunda emin olamıyordum. Bir şeyler yanlış geliyordu fakat yine de içimdeki meraka söz geçiremeyerek kendimi "Tamam." Derken bulmuştum.

Ev adresini verdikten sonra daha fazla söz söylemesine fırsat tanımayıp telefonu suratına kapatmıştım.

🔱

Yıldızlar tuhaf bir şekilde oldukça belirgindi, aynı zamanda neredeyse samanyolu galaksisi kendini net bir şekilde belli edecek vaziyetteydi. Bir deprem bilimciyseniz bunların anlamlarını az çok bilirdiniz fakat ben gözümün önündeki cevaplara kör davranmaya alışmıştım.

"Yine nerelere daldın?"

Yoongi elindeki bitki çayı ile karşıma oturduğunda omuz silktim.

"Bir yere dalmadım. Sadece düşünüyorum."

"Kaşlarını çatma velet, bu gidişle benden önce yaşlanacaksın."

Hyungun gülerek söylediği şey benim daha çok kaşlarımı çatmama sebep olurken, topraklı yoldan yükselen araba sesi ile ikimizin de meraklı bakışları arabaya kaymış ve gelenlerin kim olduğunu anlamaya çalışmıştık.

"Telefondaki çocuk mu?"

Hyung arabayı göstererek konuştuğunda emin olamıyordum fakat bize karşı çiftliğin sahibi Seokjin'den başkası gelmezdi, zaten o da araba kullanma zahmetine girmezdi.

Siyah bir jeep evin önünde durduğunda havaya kalkan toz ile Yeontan yerinden kalkmış ve gelenlere saldırma moduna geçmişti.

"Tan-ah buraya gel." Yoongi katliamın önüne geçmek için Tan'ı kucağına almış ve ayaklanmıştı. Arabadan inen iki beden bize doğru hızla gelirken beynim kaç diyordu. Kaç ki gelecek felaketleri görme. Zaten bir can kaybettin ikinciyi de kaybetmeye fırsat verme.

Beynimde dolaşıp duranları bir kenara itip ayağa kalktığımda, elini uzatan uzun beden ile bir müddet bakışmıştım. Ortamın gerginliğini yok etmek için boğazını temizleme gereği duymuş "Merhaba Bay Park. Ben Kim Taehyung." diyerek kendini tanıtmıştı.

Sesi ile görünüşü arasındaki farlılık bir süre yaşadığım şoktan çıkmama izin vermezken kendime gelip "Park Jimin." Diyerek eline uzandım.
Yanındaki beden rahatsızca kıpırdanıp, gözlerini asla benden ayırmazken "Jeon Jungkook." Diyerek iri ellerinin arasına minik ellerimi hapsettiğinde işte tamda bu anda kader bizim için çoktan yazılmaya başlamıştı...

.
.
.

Merhaba :3
Farklı bir kurgu ile geldim.
Umarım çokça beğenirsiniz, oylama ve yorumlar istediğim boyutta oldukça yeni bölümler gelecek. Kısa bir kurgu olmasını planlıyorum. Deprem bilimci bir Park Jimin ve arama kurtarma pilotu Jeon Jungkook bizleri bekliyor.

🔱

🔱

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
Curse of the Poseidon, jikookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin