28, all together now

Start from the beginning
                                    

O günkü facia esnasında bilincim kapanmıştı. Gözlerimi açtığımda odamdaydım, karşımda endişeyle bana bakan hekim ve hemen arkasında daha büyük endişeye kapılmış olan Jungkook vardı. Falcı kadın neredeydi bilmiyordum. Jungkook'a her sorduğumda bir yanıt alamıyordum, beni cevapsız bırakmayı tercih ediyordu. Jennie'e ya da Jimin'e soru sorduğumda ise Jungkook tarafından tembihlenmiş olduklarını anlayabiliyordum çünkü ağızlarını açıp tek bir kelime etmiyorlardı. Konuyu değiştirip duruyorlardı.

Paranoyak olmuştum. Her şeyden şüphe ediyordum. Sanki herkes benden bir şeyler saklıyormuş gibiydi.

Jungkook pencere pervazından ayrıldı ve "Hadi karşılamaya gidelim." dedi. Heyecanlı hâlini kırmamak için zorlukla yerimden doğruldum. Bu sırada Jungkook üzerine siyah deri bir yelek geçirmişti. Kırışan elbisemi düzelttikten sonra ellerimi karnımın üzerinde birleştirdim ve dışarıya çıkan Jungkook'un peşine takıldım. Yataktan atlayıp yanıma gelen Isla ise ayağıma dolanıyordu.

Jungkook, hızlı adımlarını yavaşlattı ve yanıma gelerek girmem için kolunu uzattı. Hafifçe tebessüm edip kırdığı koluna girdim. Ön bahçeye geldiğimizde güneş yüzümüze çarptı.

Biz ön bahçeye geldiğimizde falcı faciasını duyup apar topar saraya geri gelen Jisoo'nun da en önde kocasını beklediğini gördüm. Hafifçe gülümsedim ve Jungkook'un kolundan çıkarak onun yanına ilerledim. Başımı arkadan omzuna dayadığımda Jisoo göz ucuyla bana baktı. "Uyuyan güzel uyanmış!" dediğinde oldukça mutlu gözüküyordu.

"Öyle oldu," deyip güldüğümde bakışlarımı bahçe kapısından içeriye giren atlı kalabalığa çevirdim. En önde Kral Kang Chin-Hwa vardı, hemen sol tarafında Jin onun sağ tarafında ise Namjoon vardı.

Birkaç gün önce prenslerin ve kralın saraya yakın olduklarına dair bir mektup gelince kralın eşleri de saraya dönmüşlerdi.

Jisoo, Jin'i görünce heyecanla yerinde kıpraştı.

"Bakıyorum da çok heyecanlısın." diye ona takıldığımda bakışlarını bana çevirdi ve kolunu arkadan belime dolayarak beni kendisine çekti. "Öyleyim tabii, kocam geliyor ayol!"

Jisoo'ya güldüğümde bakışlarım etrafta görünmeyen Jennie'e kaydı. Ben sabah kahvaltıdan sonra dinlenmek için odaya çekilmiştim, o da nedimelerimle birlikte dışarıda olacaklarından bahsetmişti. Bakışlarım Jennie'i görmek için hızlıca etrafı dolaştığında onu sarayın ikinci bloğunun, kilisenin yanındaki boş arazi oluyor, orada Jimin ile konuşurken gördüğümde hınzırca güldüm.

"Anlaşılan senin kadar gönül işlerine meraklı başkaları da var!" dediğimde Jisoo bakışlarını atlı topluluktan alarak işaret ettiğim noktaya çevirdi. Gördükleriyle güldüğünde "Yapacağım onların arasını ben, sıra onlarda!" dediğinde kafamla onayladım. Jisoo yapacağım derse yapardı.

Topluluk atlarını durdurduğunda atından ilk inen kral oldu. Hemen onun ardından atından hızlıca inen Jin'in gözlerinin etrafta gezindiğini gördüğümde Jisoo'nun omzunu patpatlayarak yanından ayrıldım.

O sırada da Jin koşar adımlarla merdivenleri çıkmış, Jisoo'nun ona gelen bedenini kollarının arasına alarak saçlarına sayısızca öpücük kondurmuştu.

O an içimde tarifi belirsiz bir his oluştu. İmrenme? Belki. Jungkook ile aynı sahneleri yaşamayı çok isterdim... Onun da Jin gibi kulağıma seni seviyorum diye fısıldamasını çok isterdim... Bencil olamazdım, aramızda bir şeyler vardı fakat hiçbir şey net değildi. Ne ben onun hislerinden emindim de ne başka bir şeyden. İkimiz arasında olan yakınlaşmaların hepsi anlıktı, bir anda gelişiyorlardı ve bunun tamamen cinsel açlıktan mı olduğunu merak ediyordum.

a queen and her tearsWhere stories live. Discover now