18.Bölüm-Heykeller

223 27 2
                                    

Gözlerimi araladığımda yine hastahanedeydim.Sağ tarafıma döndüm.Bir masa ve üzerinde sıcak çikolata vardı.Sol taraftaysa bir koltuk vardı. Koltuğun hemen yanındada kapısı açık banyo gözüküyordu.Yataktan kalktım , bonyoya ilerledim.Kapıyı kapattım.Aynaya yaklaşmaktan korkuyordum.Yavaşça yaklaştığımdaysa beklemediğim bir görüntüyle karşılaştım.Halsizliğimin yüzümede vurmasını bekliyordum ama cildim olduğundan daha gergindi ve sağlıklı görünüyordu.Yanağıma dokundum sanki cilt bakımı yaptırmışım gibi pürüzsüzdü.Gözlerim şiş değildi hatta daha belirgindiler ,ortaya çıkmışlardı.Çeşmeyi açtım.Yüzüme her su damlasının değişini hissedebildiğimi fark ettim.Şokla çeşmeden uzaklaştım.Sonra aniden neden burdda olduğumu fark ettim.Dışarı çıktım.Odaya Mia ve James girmişti.Beni fark edince bakışları yumuşamıştı.Ona doğru yürüdüm.Nedensizce sıkıca sarıldım.Belkide rüyadan dolayıydı ama emin değildim.Burda olmasından mutluydum.Oda sarılışıma karşılık verdiğinde dokunuşu tenimi kavurdu.Yinede ondan uzaklaşmadım.

''Alcyone,dinlenmen gerekiyor.Yatmalısın.'' Onu dinlemedim,çünkü sadece ona sarılmak istiyordum.James'in omzunun üzerinden Mia'ya baktım.Şaşkındı.Tıpkı James gibi.Bir süre daha onas sarıldım.Sonra yorgun olduğumu hissettim.Yatağa yöneldim.Sonra aklıma Andrew gedli.

'' O iyimi ? '' İkiside başta anlamdılar ama sonra kimden bahsedebileceğimi anladılar James'in yüzünden hafif bir öfke geçti.Sonrada isteksizce sorumu cevapladı.

''Evet , onunda uyanmasnı bekliyoruz.'' 

''O uyanınca bana haber verirmisin , onu görmem gerek.''

''Peki.'' Sonrada çıkıp gitti Mia ve bende onu izledik.Sonra Mia yanıma geldi.Elimi tuttu.Fazla neşeli halinden eser yoktu bu sefer.Bitkin gözüküyordu.

''Artık bu sahneden yoruldum.Alcyone.'' Bende yorulmuştum.Ona gülümsedim.Oda bana gülümsedi.

*****

Bir kaç saat sonra Andrew'da uyanmıştı.Mia üzerimi değiştirmeme yardım etmişti.Andrew'ın odasına giderken.Tim ve James'in tartıştıklarını gördüm.Bizi görünce sustular.

Andrew'ı görmemle biraz daha kendime geldim.Onunda cildi benim gibiydi.Birbirimize baktığımız her an son yaşanları hatırlamama sebep oluyordu.Mia dışında kimse bilmiyordur umarım diye geçirdim içimden.Sonra James ve Tim içeri girdi.Tim'i nekadar zamandır görmemiştim.Uzun süredir yoktu.Ve Jessica'da...

James söze başladı.

''Hazırlanmana yardımcı olucam Andrew-sanki daha çok ölmene yardımcı olucam der gibi bir hali vardı-Sonrada bir konuşma gerçekleştireceğiz.'' Mia'ya bir bakış attı.Oda kafa salladı.Ben hala anlamamıştım.Sonrada Andrew'ın üzerini değiştirmek için hazırlandığını fark ettim.Utançtan yerin dibine giricektim.Anında odayı terk ettik.

***

Tanrım, inana biliyormusunuz.Konuşmak için nereye gitmiştik.Ve sadece ben bu durumu gereksiz buluyordum.Normalde bir kafede oturup konuşacağımızı düşünmüştüm ama hiçte öyle olmadı.Mezarlık...evet mezerlıktaydık okulun arkasındaki.Başta okuldamı konuşacağız diye içimden geçirirken.Sonra yola devam ettik daha sonra acaba gölün kenerındamı konuşacağız diye düşünsemde araba durmamıştı . Yola devam ettikçe anlamıştım.Şimdiyse ilk defa geldiğim bu mezarlığa,hayretlrer içinde baka kalmıştım.Bir çok asker motifli heykel vardı ama bunlar kanadı olan askerlerdi.Yanından geçtiğim heykele baka kaldım.Bir melek asker elindeki kılıcı diz çökmüş duran diğer melek askere geçirmişti.Tahminimce ölen asker'in yüzündeki şaşkınlık okadar iyi yapılmıştı ki sanki gerçek gibiydi aksi halde onu öldürdüğü için zevk alan diğer meleğe baktım.Böylesine iğrenç,kin dolu bir şey nasıl oluyorda melek kanadına sahip olabiliyor anlamış değildim.Bu heykelleri yapan sanatçının hayal gücü inanılmazdı çünkü yol boyu her mezar taşınının başındaki savaştan karaleri yansıtan heykelleri gördükçe hem şaşırıyor hemde ürküyordum.James diğer taşlardan daha büyük ve daha farklı bir heykelin önünde durdu.Yanında Tim sabırsız görünüyordu.Andrew ise oda benle aynı durumdaydı.Mia'ya gelince edndişeli bir hali vardı.James'in önünde durduğu heykeli inceledim.Uzun bir elbisenin içinde başı öne eğik duran bir kızdı elinde ise bir kitabı okuyordu.Saçları eğildiği için önüne düşmüştü.Uzun saçlıydı.Heykele biraz daha yaklaştım.Yüzünü göre bilmek için sanki biraz bana benzeyen burnu vardı.Kaşlarına dikkat ettim ince kalem gibiydi.Sonra daha fazla inceleyemeden James konuştu.

''Eminim neden burda olduğumuzu merak ettiniz-cümlesi daha çok Andrew ve beni içeriyordu sanki-aklınıza farklı şeyler gelmesin sadece sessiz kalabileceğimiz tek yer burası.'' Aslında mantıklıydı ama ne konuşacaktı ki bu kadar sessiz bir yer seçmişti.Tim bana bakıp güldü.Bende kaşlarım çatık ona baktım.Bu sefer iyice sırıttı.Ona ''NE'' dercesine kafa salladım.

''Ne yaşadığınızı biliyorum.'' James'in neyi kast ettiğini kestiremedim.Oda açıklık getirdi.

''Bayılmanızın sebebini kast ediyorum.'' Andrew ve ben anında birbirimize baktık.

''Ne olduğunuza dair en ufak bir fikriniz yok.'' Tim şimdide kahkaha attı.James'in ciddi olması yanı sıra o daha çok eğleniyordu.James onu dinlemedi.

''Size söyleyeceğim şeye inanmayacağınızı biliyorum.zaten bunu kendiniz anlayacaksınız.Aslında sen bir çoğunu biliyor durumdasın Alcyone.Sadece hatırlaman için bir takım dürtüler gerekiyor.James sıkıntıla hale büründüğünde.Tim iyice eğlendi bu durumdan Mia da onu uyardı.

''İşin aslı şu,William sana bir efsaneden bahsetişti öyle değilmi ? '' İyide bunu nerden biliyordu.

''Ona efsaneyi anlatmasını ben söyledim.'' 

''Ne ?''

''Efsaneyi biliyorsun.Peki O kızın kim olduğunu biliyormusun.'' Kalp atışlarım hızlandı.Sanki devamını kestiriyor gibiydim ama bu sadece şaka olabilirdi.

''Kimmiş peki o kız, gerçekten bunu söylemek içinmi getirdin bizi buraya.''Tim'in gülüşüne bende karşılık verdim.James ciddiyetini bozmadı ama.

''O kız sendin Alcyone.'' Aniden bu cevabı karşısında afalladım.Mia derin bir soluk aldı.Bense sadece ona baktım yüzünün şaka olduğuna dair kendisinin ele vermesini bekledim.Tim artık gülmüyor James kadar ciddi bir şekilde bana bakıryodu.Andrew ise yeterince cevap bulmuş gibi derince düşünüyordu.Mia ya baktım hadi ama eğlenmedinizmi demek istiyordum.Ama onunda ciddi duruşu beni endişelendiriyordu içimden ona kadar saydım eğer açıklamazlarsa bu iş eşek şakası olur ve bende onunla asla konuşmazdım.Ama yalnızca benim bir şeyler söylememi beklediler.

''Ne yani Andrew ile aynı anda bayıldım diye.... hem nasıl o kızla bağlantısı olsun ki bu işin.Ben sadece Andrew'a dokunduğumda sanki....sanki geçmişe gitmiş gibiydim.Rüya gibiydi.Ne bileyim...''

''Geçmişe mi gittin.'' Tim şaşkınlıkla bu soruyu sordu.

''Evet.Üzerimde eski bir kıyafet vardı.19.y.y a aitti.Sonra James'i gördüm.Biz... şey yaptık.''

''Ne yaptınız.''bu sefer Mia sabırsızdı.

''Şey işte-James'e bir bakış attım-Öpüştük.'' James gülümsedi.Hemde okadar sakin ve tatlı bir gülümsemeydi ki bende gülümsedim.'' Mia bu sefer mutlu gözüküyordu.Neşesi sesine yansıdı.

''Siz Andrew ve sen el ele tutuştuğunuzda vizyonmu gördünüz ?

''Gördüğümüz şeye vizyon deniyorsa evet.'' Andrew sonunda konuşmuştu.Mia James'e zafer kazanmış bir edayla baktı.Tim ise kaşları çatık bizi dinliyordu.Sonra James'e döndü.

''Bu mümkün mü ? '' Ben atıldım.

''Ne mümkün mü ? '' Sonra James sakince cavapladı.

''Başka seçilmişin olması.''

Black & White #WATTYS2015Where stories live. Discover now