♚ ♔ ♚

Önündeki dosyalara odaklanmaya çalışırken aklına gelen düşünceleri bir türlü kovamıyordu Burç. Elindeki kalemi bırakıp önündeki dosyaları biraz kenara çekti. Nefes almaya ihtiyacı vardı. Alara'nın ona davranışlarını, nasıl bu hâle geldiklerini düşünmekten kendini alamıyordu. Bu aşk bir şansı daha hak ediyordu on göre. Üstelik kader de çifti aynı nikâh masasına oturtarak onlara bu şansı tanımıştı. Fakat Alara Hanım ne yapıyordu? Tüm bu olağanüstü mucizevi olayları bir kenara bırakıp boşanmak istiyor, ardından başka bir herifle yemeğe çıkıyordu. Bir de kendisine umursamaz denilirdi! Alara'nın yaptığına ne demeli acaba, diye geçirdi içinden. Tam öfkeyle gözlerini devirirken içeri aniden Burak girdi. Üstelik kapı çalmak şöyle dursun, kapıdan içeri girer girmez nefes dahi almadan aralıksız bir şekilde konuşmaya başlamıştı.

"Abi sen manyak mısın? Ya sen Orhan amcanın gazabından da mı korkmuyorsun? Yürek mi yedin kardeşim? Sen Bodrum'a kaçtığında adam benim anamdan emdiğim sütü burnumdan getirdi! Sizin boşanma haberinizi duyunca gezegeni ateşe verir, bu adam deli bak yapar bunu!"

"Ya bir sus, bir nefes al be!"

"Ha sen nefes almadığın için, beynine oksijen gitmediği için boşanmak gibi saçma bir karar aldın yani?" Yüzündeki alaycı ifade git gide acınası bir hâl alıyordu. "Ben eğer şuan nefes alırsam, ileride hiç alamayacağım çünkü Orhan amca bu hayat defterini benim için kapatacak, beni ahirete gönderecek Burç! Ben ölmek için çok gencim ya kendine acımıyorsan bana acı kurbanın olayım!"

"Bu Alara'nın fikriydi. Bana sadece bu fikri onaylamak düştü."

"Oğlum sizin evliliğiniz hiyerarşi düzeniyle mi yürüyor? O cumhurbaşkanı, sen milletvekili misin? Senin kendine ait bir fikrin yok mu?"

Omuz silkerek "Kendime ait fikrim olsa ne olacak?" yanıtını verdi Burç boş vermiş bir ifadeyle.

Düşünceli bir ifadeyle kafasını kaşıyan Burak olayın iç yüzünü anlamaya çalışır gibiydi. "Ne yani, şimdi sen boşanmak istemiyorsun ama Alara istediği için susuyorsun, öyle mi?" Çünkü eğer durum gerçekten böyleyse işleri daha da kolaylaşacaktı.

"Onun gibi bir şey."

"O ne demek lan? Yanar dönerli konuşma, net bir cevap ver bana! Yüreğini ortaya koy, yüreğini!"

Yakın arkadaşından aldığı gazla yumruğu masaya vurdu adam. "Tamam ulan! Köpek gibi seviyorum anasını satayım! Ama bu Alara Hanımın umurunda bile değil, o anca başka adamlarla yemeğe çıksın."

"Ne demek o? Oğlum sahip çıksana karına! Bana vurduğun gibi vursana yumruğu masaya, 'Höst ulan!' desene!"

"Oldu Burak, sen ileride karına öyle yaparsın abicim. Ki şansına Alara gibi bir şey çıkarsa da vurursun yumruğu masaya, sonra o masayı kafana geçiriverir."

Kısa bir süre sessizlik hâkim olunca her iki taraf için de düşünecek zaman oluşmuştu. Burç şuan kendisine sunulabilecek her türlü fikre açıktı, öyle çaresizdi yani. Tam bu sırada Burak'ın sorusuyla hareketlendi.

"Bir şey yapmayacak mısın? Kız göz göre göre elden gidiyor."

Son cümlenin verdiği acı hiçbir şeyde yoktu. Ama çaresizliği iliklerine kadar hissederken ne yapabilirdi, elinden ne gelirdi? "Ne yapayım?" Bu durumdan kendisi de hiç memnun değildi. Böyle eli kolu bağlı hiçbir şey yapamazken karısının ellerinden kayıp gidişine seyirci kalmak onun için korkunçtu.

"Ara, mesaj at."

"Nasıl yani?"

"Oğlum telefon diye bir şey var hani, tuşları var! Graham Bell icat etmiş, tuşlara basıyorsun arıyor, mesaj atıyor!" Hâlâ karşısında balmumu heykeli gibi donup kalmış adamı kendisine getirmek için adeta tokatlamak istiyordu. "Ya telefonun icadından haberin yokmuş gibi alık alık bakmasana suratıma! Ara, mesaj at. İçinden geçeni söyle!"

"Tamam, arayayım." İlk aradığında uzun uzun çalmıştı ancak yanıt veren olmamıştı. İkinci arayışında da pek bir şey değişmedi. "Ulaşılamıyor, mesaj atayım." Böyle eli kolu bağlı durmaktansa Burak'ın hiçbir işe yaramama ihtimali yüksek olan fikrini denemek daha kârlı gelmişti gözüne. Acaba Alara Hanım elin herifleriyle yemeğe çıkmaktan kendisinin mesajına dönmeye vakit bulabilecek miydi?

♚ ♔ ♚

Alara ise o sıralar şirketteki odasında Mete'yle oturmuş kahve içiyordu. Bu boşanma olayını en azından abisine anlatmalıydı, fakat şuan doğru zaman mıydı emin değildi. Bu yüzden havadan sudan sohbetlere devam etme kararı aldı. Evliliğin nasıl gittiğiyle ilgili bir ton saçma soruya baştan savma cevaplar vermek zorunda olduğu için kendinden nefret ediyordu. Abisine yalan söylemek ya da ondan herhangi bir şey saklamak genç kızın hiç hoşuna gitmiyordu. O sırada çalan telefonun ekranında Burç'un ismi belirmişti.

Bunu gören Mete gayet anlayışlı bir ifadeyle "Ben kalkayım, işim var. Sen de rahat rahat konuşursun kocanla." dedikten sonra kendisini kapıya uğurlamak için ayaklanan kardeşine "Misafir miyim ben kızım? Senden çok çalıştım burada, hadi işine bak sen." diyerek itiraz etti.

Abisinin gidişi robotik ifadelerle seyrettikten sonra bakışlarını telefona çevirdi. İki kez aradığı hâlde yanıtlamadı Alara. Daha fazla kırıcı cümleler duymak ya da söylemek istemiyordu. Böylesi herkes için daha iyi olacaktı. Aradaki bağları kalp kırmadan yavaş yavaş koparmak... İlişkileri en azından bu kadarını hak ediyordu. İki dakika sonra gelen mesaj sesiyle telefonuna yöneldi.

Kimden: Öküz Burç

"Akşam seni evde bekleyeceğim. Konuşmak istiyorum. Bizimle ilgili... Gelmesen de bekleyeceğim."

Geldiği andan beri defalarca okumuştu mesajı. Bu bir ateşkes çağrısı mıydı, yoksa Burç efendinin bencilce yemeği sabote etme çalışması mıydı bilemedi. Önce yemeği iptal edip eve gitmeyi düşündü Alara, ama bu sabah bir ümit duymak istediği "Boşanmak istemiyorum." sözünden sonra kocasının bu kadarını bile hak etmediğine kanaat getirdi. Belli ki yeni bir şey söyleyeceği yoktu. Sadece arkadaşıyla yemeğe çıkmasını engellemek için bir yemdi bu. Burç efendinin ego savaşları. O duymayı çok istediği cümlenin yerine "Boşanmayı hızlandıralım." cümlesi gelince ister istemez film kopmuştu kadında. Ne için uğraşıyordu ki hem? Burç da boşanmak istiyordu, besbelli. Sadece kendisi kadar cesareti olmadığından, babasından korktuğu için ve bir de belki para muslukları kesilmesin diye bunu dile getirememişti. Yoksa Alara söyler söylemez bu karara balıklama atlamazdı, değil mi? Bay Ego'ya kalbini daha fazla çiğnetmeyecekti. Biraz daha kalbinin kırılmasına tahammülü yoktu. Yeterince kırılmıştı çünkü.

...

BODRUM: Bir Topuklu, Bir Papyonlu ღBİTTİღWhere stories live. Discover now