۝ B: BTBP || 10/1

10.2K 800 54
                                    



-10- / 1

Hava yine kavurucu bir sıcaklıktaydı ve hayat olağan seyriyle devam ediyordu. Gözlerinde gözlükle şezlongda uzanmış, gözlerini kapamış geçen akşamı düşünüyordu. Burç ona "Senin gibi şirret bir kıza âşık olacağımı mı düşünmüştün?" demişti. Demek gerçek düşüncesi buymuş, dedi içinden. İç hesaplaşmaları sürüp gidiyordu. "Ne yalan söyleyeyim, bozuldum." diye mırıldandı kendi kendine. Nerede hata yapmıştı acaba? Diğer kadınlar gibi ona istediğini vermediği için mi? Peki, Burç Aksoy ne istiyordu? Sevmek, sevilmek... Tabi ki hayır! Palavraydı bunlar onun için. O sadece her kadın tarafından beğenilmek istiyordu. Kadınların ilgisini istiyordu. Tek bir kadının değil, kadınların ilgisini! Bu Alara'ya tersti. Aslına bakılırsa bu, tüm kadınlara tersti. Ama erkekler... Onlar çoğu zaman kendilerini harem kurabilecek kapasitede hissederlerdi. Dünyanın efendisi... Ama hayır! Ona istediğini vermeyecekti Alara. Onu sürüm sürüm süründürecekti. Burç Aksoy değil bu otele, bu dünyaya geldiğine pişman olacaktı. Sadece nakış gibi işleyeceği bir plana ihtiyacı vardı, hepsi bu...

Beynindeki satranç taşlarını sırasıyla dizdi ve bu zekâ oyununa kendini hazırladı. Elbette Alara'nın fendi Burç'u yenecekti. Bir kadının isteyip de yapamadığı şey olamazdı.

♚ ♔ ♚

Burç ise adeta bir girdabın içerisinde oradan oraya savruluyormuş gibiydi. Karmaşık duygular içerisindeydi. Alara'ya karşı konulamaz duygular hissetmesine rağmen kendini geri çekmişti. Aniden. Bıçak gibi kesmişti onunla arasındaki bağı. Dostlukları devam ediyordu belki ama geçen akşam ilân-ı aşkını inkâr etmesi ne denli hoş olmuştu bilemiyordu. Zaten bunu Alara'ya olan duygularından emin olmadığı ve onu üzmemek için yapmamış mıydı? Duygularından emin olunca ne olacaktı? Yani Alara'ya kendini kanıtlaması gereken o muamma zamandan bahsediyordu. Bu tavrıyla dengesiz, çapkın, herkese mavi boncuk dağıtan, her çiçekten bal alan bir serseri olduğunu kanıtlamıştı. Artık istese de Alara'ya kendini kanıtlayamazdı herhalde. Ne dese onu samimiyetine inandıramazdı ve inanmamakta da çok haklıydı Alara.

Çünkü hangi kadın kendisi gibi işe yaramaz, uslanmaz bir çapkına inanırdı ki? Akıl işi değildi.

Yaklaşık 2 hafta böyle akıp giderken Alara ve Burç arasındaki diyalog "Havalar da çok sıcak." cümlesinden öteye gidemedi. Bu işin böyle gitmeyeceğini düşünen genç adam Alara'nın odasına doğru yürürken onu başka bir adamla gülüşerek konuşurken gördü. Önce şaşırdı, biraz gerildi hatta adam Alara'nın önüne düşen saçını parmağıyla kızın kulağının arkasına attığında öfkelendi. Ama daha sonra böyle bir şeyi daha önce yaşadığını, ağabeyi Mete'yi de kızın sevgilisi sandığını hatırladı ve olaya bu kadar önyargılı yaklaşmaması gerektiğini hatırladı. Önce sormalıydı "Nedir, ne değildir?" diye. Fakat bunu sorabilmesi için önce o hakka sahip olması gerekmez miydi? Şimdi sorduğunda Alara "Sana ne? Sen benim neyimsin?" diye sorarsa ne cevap verecekti ki? Sonuçta kızın hiçbir şeyi değildi.

Bütün akşam içi içini yedi. Bardan döndüğünde de aklı hep Alara ve yanındaki o sırıktaydı. Ne kadar da yakın görünüyorlardı... Öyle yol, tuvalet soran bir yabancıya hiç benzemiyordu. Kesin geçmişten kalan bir aşk hatırasıydı. Belki de Alara'nın sevgilisi! Üstelik Alara da memnun gibiydi onun ilgisinden. Işıl ışıl gülüyordu, ilgi gösteriyordu. Hatta saçına dokunmasına bile bir şey dememişti. Aynı şeyi kendisi yapsaydı kızdan bir temiz dayak yemişti. Neler oluyordu böyle? İçine düşen bu kurt onu yiyip bitirecekti sabaha kadar.

Yataktan kalkıp pencerenin önüne geldi. Perdeyi aralayıp dışarıdaki manzaraya bakındığında bir an rüya gördüğünü sandı. Alara o adamla sarmaş dolaş yürüyordu. Yo, yo hayır. Kesin halüsinasyon görüyordu. Bunun başka bir açıklaması olamazdı. Alara gibi bir kız bunu yapmazdı. Sormak için sabahı beklemeyi düşünmüştü ama bu görüntüden sonra daha fazla dayanamayacağını anladı. Alelacele odasından çıktı ve asansör düğmesine bastı. Asansör gelmek bilmeyince merdivenlere yüklendi, haldır huldur iniyordu basamakları. Aceleci. Nefes nefese. Delirmiş. Adeta kıskanç bir sevgiliyi andırıyordu. Sanki Alara'yla uzun bir ilişkisi olmuş, ayrılmışlar ama aklını ve kalbini halâ ondan alamaz haldeyken onu başkasıyla görmüş gibi. "İbrahim Tatlıses bile böyle beyninden vurulmamıştır!" dedi kendi kendine. Sözü gülünçtü ancak içinde bulunduğu durum daha çok Ferdi Tayfur filmlerindeki arabesk acıları andırıyordu. Ciddi anlamda kafayı bu kızla bozduğunu işte o an fark etti. Bahçeye çıktığında ne Alara ne de adam görünmüyordu ortalıkta. Sağ eli sıkıntıyla ensesinde dolaşıyordu. "Offf... Nerede bunlar?"

BODRUM: Bir Topuklu, Bir Papyonlu ღBİTTİღWhere stories live. Discover now