Çehresinden aldığım bakışlarımı soya fasulyesine çevirdim. Canım fena halde somon çekiyordu ve ben normalde balık sevmezdim. Olduğum yerde huzursuzca kıpırdandığımda Jungkook, soya fasulyesinden uzun kaşığını çekti ve bana baktı.

Bakışları tabağıma düştüğünde, "Beğenmedin mi, neden yemiyorsun?" diye sordu.

"Yok," dedim. "Güzel de canım istemiyor."

Jungkook bakışlarını üzerimde gezdirdi. "Mutfağa başka bir şey söylememi ister misin? Canın bir şey mi çekiyor?"

Burada somon var mıydı emin değildim fakat biraz daha yemezsem çatlayacaktım ortadan. "Somon," dedim bakışlarımı kaçırırken. "Canım somon çekiyor."

"Somon mu?"

"Evet," diye fısıldadım utana sıkıla. Bu pek benlik bir hareket değildi fakat bebek sağ olsun, tüm düzenim alaşağı olmuştu. Her geçen gün daha farklı biri oluyordum.

"İyi de sen balık sevmezsin ki?" O an bunu fark etmiş olması bile beni sevindirmedi, canım sadece somon istiyordu. Lanet olası somon!

"Bilmiyorum, canım çekiyor işte." dediğimde karşımızdaki sandalyede oturan Leydi Mina, fısıldayışımızı duymuş olacak ki "Aşeriyor." dedi.

Ona ciddi olup olmadığına dair bir bakış atmak istedim fakat delinin tekiydi, hiç başıma saramazdım.

"Ben şimdi mutfağa söyleyeceğim, yoksa da getirsinler." dedi ve ağzını peçeteyle silerek oturduğu yerden kalktı Leydi Mina. Bebek konusunda oldukça titiz, hassas bir insandı. Bir dediğimi iki etmiyordu hakkını yiyemezdim.

Leydi Mina'nın salondan çıkmasıyla Jungkook ile baş başa kaldık.

Aklıma sabahki reddedilişim gelince dudaklarımı büzdüm ve oturduğum sandalyede geriye doğru yaslandım. İştahım kalmamıştı, canım artık somon da o kadar istemiyordu...

"Ne oldu?" diye sordu Jungkook kaşlarını çatarak.

"Bir şey olmadı," diye mırıldandım gözlerimi devirip. Yapıyordu yapıyordu sonra ne oldu diye soruyordu... Gerçekten kafayı yiyecektim.

"Sabahki konuşmamıza moralin bozulmuş olamaz, değil mi?" Dudaklarımı dişledim ve bakışlarımı kaçırdım. "Rosie?" diye tekrar seslendiğinde bakışlarımı ona çevirmedim.

Hayatta başarılı olduğum iki şey vardı: trip atmak ve portre çizmek.

Jungkook'un sandalyesini geriye doğru ittiğini duydum ama dönüp de ona bakmadım. Salak herif, beni deli ediyordu.

Kendi sandalyemin kol kısmında hissettiğim sıcaklıkla içten içe zaferle güldüm. İstediğim zaman şeytanın teki oluyordum ve bazen yaptığım bu şeytanlıklar güzel şeylere sebebiyet veriyordu.

"Bu kadar çok mu gitmek istiyordun oraya?"

"Sence?" diye tersçe sorduğumda Jungkook, sandalyenin koluna koyduğum dirseğime parmaklarını değdirdi.

Bu temasına rağmen ona bakmamak için irademi zorluyordum. Yüzü bile beni alaşağı ederken şu sıralar artan temasları beni bu küçük dokunuşlarda bile kendimden geçiriyordu.

Jeon Jungkook, sen gerçekten çok fenasın.

"Güzelim," diye fısıldadığında ağzımın içini dişledim. Şerefsiz herifin ağzı çok iyi laf yapıyordu. "Tamamen sizi düşünüyorum. Oranın nasıl bir yer olduğunu en iyi ben biliyorum."

Bakışlarımı salonun tavanında gezdirdiğimde çenemde hissettiğim dokunuş ve başımın hafifçe ona doğru çevrilmesi bir oldu.

Jungkook'un elmas gibi parıldayan teni ve özenle çizilmiş gibi duran yüzü, salonun loş ışığı altında bir sanat eserine benziyordu. Canlı bir sanat eserine. Benim olmasını çok istediğim bir sanat eserine.

Mesela dudağının altındaki benin benim olmasını istiyordum, tavşan dişlerinin sadece benim dudaklarımı ezmesini; siyah parlayan saçlarına dokunabilecek tek kadının ben olmasını istiyordum. O zamanlar oldukça saftım, bu düşüncelerin gerçek olmasını istiyecek kadar da hayalperesttim. Tam oldu dediğim yerde düşeceğimizi bilmiyordum. O da bilmiyordu. İkimiz de sadece birbirimize odaklanmışken etrafımızda biriken şeytanları görememiştik. Görseydik, yenilmeyeceğimizi biliyordum.

"Bana güven," diye fısıldadı. "Bırak seni ellerinden tutan kişi ben olayım. Düşeceğin zaman ellerinden tutup seni kaldıracak kişi, sırtını yaslayıp dinlenmeni sağlayacak kişi olmama izin ver, Rosie." diye fısıldadı. Kulaklarımın uğuldadığını zannetim fakat hayır, net bir şekilde duymuştum söylediklerini.

"Ne?" diye fısıldadım.

"Diyorum ki," dedi yüzünü biraz daha bana yaklaştırıp burnunu burnuma sürtürken. "Kalbinin sadece benim için—.."

"Efendim." İçeriye paldır küldür giren hizmetçi, bizi o yakınlıkta basmanın utancıyla yutkundu. Jungkook ile hızla birbirimizden ayrıldığımızda utançla kızardık.

"Evet?" diye sordu Jungkook çöktüğü zeminden doğruluğunda.

"Leydi Catherine Jennie Slaven burada."

sınır: 130 vote, 110 yorum.

selamlaaaar👋🏻 ben geldim! matematik sınavımı oldum geldim, çok da güzel geçti :) güzel destek yorumlarınız için teşekkür ederim 😻 dün bölüm atacaktım fakat doğum günü partimdeydim ahahahha Bu arada doğum günümü kutlayan herkese teşekkür ederim, sizi ısırırım 🤣

Bu arada bölüme çok bariz spoi koydum, yakalayan varsa alayım onları buraya.

Umarım bölümü beğenmişsinizdir, sizi seviyorum <33333

a queen and her tearsWhere stories live. Discover now