Karlı Kış Günü B.38.

3.4K 231 54
                                    

Merhaba, kitap dostları! Bölüm atmakta geciktim bu hafta. Kısa da olsa bir bölüm atmak istedim, keyifli okumalar.

Müdüriyet lojmanını dış kapısı art arda tıkladı. Kapıya en yakın olan kişi Lale Hanım'dı. "Geldim geldim!" derken günün yorgunluğunu üzerinden atmak için uzandığı sedirin üstünden isteksizce kalktı. Salondan çıkıp antreye doğru küçük adımlar atarken bir bakıma ayaklarını yerde sürükleyerek ilerliyordu çünkü bu aralar neredeyse evin bütün iş yükünü kendisi sırtlamıştı. Malum Nihan, kız kardeşi Canan ile ilgilendiği için annesine pek yardım edemiyordu. Genç kadın, kapı arkası sürgüsünü sağa doğru kaydırdı ve çift kanatlı kapının tek kanadının açılmasını sağladı. 

Biraz isteksiz açmıştı kapıyı lakin kapı önünde duran şahısın varlığını gördüğünde bütün isteksizliği silindi ve gönlü bir başka şenlendi. "Hoş geldiniz Sinan Hocam, sizi de her gün buraya kadar yoruyoruz ama kusurumuza bakmayın lütfen. Geç evladım geç, bugün de dışarısı kar tipi pek soğuk." Sözlerinin bitiminde Sinan'a yol vermek için kapı önünden çekildi.

Sinan, kapıdan süzülür gibi girdi içeriye. Salona geçmeden önce paltosunun yakasına doluşmuş karı süpürdü üşüyen elleriyle. "Haklısınız hanımefendi, bugün hava haddinden fazla soğuk. Gerçi karlı hava soğuk oluyor ama bu havanın da bana göre şiirsel bir tarafı var; insanı resmen büyülüyor. Karın doyumsuz güzelliğine aldanıp bu soğukta yürümek istedim lakin fena üşüdüm."

"Sizin de dediğiniz gibi seyri güzel olur ama bu güzellik aldatır insanı."

"Hanımefendi size hak vermemek mümkün değil," dedi paltosunu üstünden çıkarıp vestiyere asarken. İkili ayaküstü sohbet esnasında Sinan'ın ayakları dibine üstü kapalı kışlık terlikleri bıraktı Lale Hanım. 

"Hanımefendi zahmet etmeyin lütfen," dedi ayaklarına sıcacık terliği giyerken. Terliği giyip salona doğru ilerledi. Bir taraftan da elinin parmaklarını seyrek dişli bir tarak gibi kullanarak ıslak saçlarını karıştırıp kurutmakla uğraşıyordu. "Bugün hastamız nasıllar efendim, umarım daha iyidir?"

"Sizin sayenizde gün gün daha iyiye gidiyor, arada bir bacakları açılsın diye kaldırıp odasında yürütüyoruz." 

"Bu bizim için iyi bir gelişme, zamanla vücut kendini toparlar. Tabii bunu kendisinin istemesi lazım, eğer kendisi isterse iyileşmeyi daha da çabuk toparlanır."

Lale Hanım, ellerini dua eder gibi kaldırırken, "Ay, inşallah!" dedi. 

İkili kendi aralarında gidişatı yorumlamaya çalışarak sohbet ederken Canan'ın oda kapısının önüne kadar gelmişlerdi. Kapıyı sessizce açtılar. Lale Hanım, içeriye girmedi salonda kalmayı tercih etti. Sinan Hoca'ya güveni sonsuzdu çünkü. Canan, yatağına uzanmış kitap okuyordu. Sinan'ı gören genç kız yatağın içinde biraz toparlandı ve zayıf çıkan bir ses tonuyla, "Hoş geldiniz hocam!" dedi. 

"Hoş bulduk!" diyen Sinan, kendince esprili kelimeler savurdu Canan'ın yüzüne karşı. "Bakıyorum yatak pek bir rahat geldi, doğrusu bu kışta kıyamette yatakta yatmak gibisi yok." dedi. Sözleri içtenlikten uzak biraz yavandı zira bunu anlamak zor bir şey değildi. 

Canan'ın çatlamış dudakları gülmeyi çoktan unutmuştu ve hüzünlüydü yüz hatları. Bu görüntüsüne inat genç öğretmen ona doğru yaklaştı ellerinden tuttu ve biraz kendine doğru yaklaştırdı. "Canan Hanım, hep yatmakla olmaz. Hadi kalk bakalım zira sana göstereceklerim var."

İster istemez genç kızın içinde minicik bir sevgi kırıntısı oluştu. "Bana göstermek istediğiniz nedir hocam?" 

"Bunu görmek için önce yataktan çıkmanız lazım."

Canan, cılız bedenini yataktan kaldırmaya uğraştı lakin henüz bunu tek başına yapmaya muktedir değildi. Sinan, yardım için oradaydı zira elinden geldiğince Canan'a yardım etmek için çaba sarf ediyordu. "Biraz sakin ol ve acele etme, önce benim ellerimden tut ve tüm ağırlığını bana bırak."

Sinan Hoca'dan destek alarak ayağa kalkmayı başaran genç kızın bir eli hala Sinan'ın omzundaydı. Mecburdu yürürken birinden yardım almaya zira birine tutunmadan yürümeye mecali yoktu. Sinan Hoca, ayağa kalkan genç kızı ağır adımlarla yürüterek pencere önüne doğru götürdü. Pencere önüne geldiklerinde pencere camını perdeleyen tüle uzandı. Tül perdeyi bir hamlede kavrayıp kenara kaydırarak çekti. "Şimdi cama doğru iyice yaklaşmamız gerekecek." 

Canan, cama doğru yaklaşınca Sinan, ellerini uzatıp soğuk havadan kaynaklı buğulu camı temizledi. "Bak bakalım dışarıda ne görüyorsun?" Canan, hevesli bir ses rengi çıkararak ela gözlerini fazlasıyla açtı. "Aa, kar mı yağıyor? B-ben karlı havayı ve karın yağışını izlemeyi çok severim." 

Genç kızın ayakta durmakta zorlandığını fark eden Sinan, onu kendine doğru biraz daha çekip sırtını göğsüne yasladı. "Karşıdaki çam ağacını görüyor musun? Neredeyse dalları karın fazlalığından kırılmak üzere. Sanki kara boyun eğip teslim olmuş gibi." Canan'ın yüzüne buruk bir tebessüm yerleşti. "Evet, gördüm. Cidden ağacın dalları taşıdığı yükün ağırlığından kırılmak üzere." Çam ağacını kendisine benzeten genç kız, içinden tıpkı benim gibi diye geçirdi. 

İşaret parmağıyla ağacın en tepesini göstermek isteyerek, "Bak bak, şu kuşlara bak!" 

Canan, "Ay, kıyamam soğuktan üşümüştür şimdi onlar!" diye mızmızlandı. 

"Muhtemelen açtırlar çünkü her yeri kar kaplamış yiyecek bulmakta zorlanıyorlardır. Karın üzerine biraz yem serpiştirmek lazım.”

Canan, kuşları unutup "Peki selvi ağacının güzelliğine ne demeli, nasılda süzülüyor dalları sanki beyaz tülden duvak takmış gibi..."

Sinan, gözlerini camın dışındaki manzaraya sabitleyip hayal âlemine dalmış gibi konuştu: "Ne zaman kar yağsa ben camdan dışarıyı seyre dalarım ve içimden şiir yazmak geçer zira karın doyumsuz güzelliği bana ilham verir." 

Canan'ın güçsüz bedeni ayakta durmaktan yorulmuştu ama aldırmadı çünkü yanında sırtını dağ gibi yasladığı sevdiği adam vardı. Onun yakınında olması hatta varlığı bile canına can katıyordu. Bizim ikili zihinlerine yağan karın eşsiz güzelliğini kaydederken Nihan, mutfakta işlerle boğuşuyordu. Bir ara salondan gelen sesleri duymuştu fakat hava şartlarından dolayı Sinan'ın bugün gelmeyeceğini varsayıyordu. Üstelik gelenin hizmetli Memiş olduğundan çok emindi zira bugün babası ondan üzümlü kek istemişti. Nihan'da telefon ederek Memiş'e kek malzemesi getirmesi için sipariş vermişti. Mutfaktaki işlerini kısmen bitiren Nihan, dışarıdaki soğuk havaya inat odun sobasının sıcacık ısıttığı salona geçti. Salona geçtiğinde annesi çamaşır katlıyordu. "Gelen Memiş amca mıydı?" 

"Hayır, kızım Memiş, daha gelmedi. Biraz önceki geleni soruyorsan Sinan Hoca geldi." 

"Ya, öyle mi? Oysa ben bugün gelmeyeceğini sanıyordum." El çabukluğuyla önüne bağladığı mutfak önlüğünü çıkardı ve hemen Canan'ın odasına yöneldi. Nedense o gün kapıyı çalama gereği duymadı. Yoksa hiç kimsenin kapısını çalmadan içeri girmek âdeti değildi. 

Nihan, kapının kulpunu kavradı ve kapıyı ittirip açtı. Gördüğü manzara gözlerinin buğulanmasına neden olmuştu. Ne bir adım ileri gidebildi ne de bir adım geri; olduğu yerde öylece kalakaldı.

Müdürün Peçeli Kızı Unde poveștirile trăiesc. Descoperă acum