Serap Engeli B.17

7.1K 416 152
                                    

Müdür Bey, istediği cevabı alamamış olmanın verdiği huzursuz yüz ifadesiyle başını omzunun sağ tarafına doğru hafiften yatırarak Gizem'in söylediklerine ilk defa inanmamış görünüyordu. "Pekala, senin dediğin gibi olsun!" İçindeki olumsuzluğu yenebilmek adına oturduğu sandalyeden kalkan müdür düşünceli bir hareketle sağ eliyle yüzünü sıvazladı ve çenesinin bitimin yerinde bıraktı. "Ben şimdi gidiyorum fakat Serap ablana çorba yapmasını söylemiştim. Çorbadan bir kase iç, sıcak sıcak iyi gelir." Tam oda kapısını açmak için uzanmıştı ki duraksadı. İşaret parmağını Gizem'e doğru sallayarak, "Mutlaka iç sakın mızmızlanma. Birazdan gelip içip içmediğini kontrol edeceğim eğer içmediğini görürsem külahları değişiriz, ona göre..."

Kızına ültimatomu veren baba odadan çıkıp giderken yürekleri sımsıcak ısıtacak içten bir gülücük attı. Genç kız, babasının içini ısıtan gülücüğünü alıp koynuna hapsederken içinden; iyi ki varsın babacığım iyi ki varsın. Sen yanımda olmasaydın hayatın sırtıma yüklediği bu amansız yükü nasıl taşırdım, diye geçirdi.

Çok geçmeden ablası Serap'ın getirdiği tavuk suyuna çorbayı içti Gizem. Çorbayı içince içi ısındı ve vücuduna tatlı bir uyuşukluk yayıldı. Zaten beynini ele geçirmiş olan düşünce yumağı bütün vücudunu zapt etmiş körpe bedeni gerildikçe gerilmişti. Biraz rahatlayıp gevşemeye ihtiyacı vardı. Gizem'in gevşeyip mayışan bedeni kendini uykunun kollarına bahşetti.

Ertesi sabah Müdür Bey, işe gitmeden önce Sinan Hoca'yı ev telefonundan arayarak Gizem'in rahatsız olduğunu haber vermişti. Endişelenen Sinan Hoca, okul çıkışı soluğu Müdür Bey'in evinde almıştı.

Gizem, o gün kendini fiziki olarak iyi hissetse de ruhen çöküntü içindeydi ve yataktan hiç çıkmak istemiyordu canı. Sinan Hoca'ya evin dış kapısını tesadüfen Serap, açmıştı. Vakit akşamüstüne yakın ikindi üzeri olunca genç kız pek bi şaşırmıştı.

"Hayırdır hocam siz bu saatte hiç gelmezdiniz?" Serap'cığım hocayı önce bir içeriye buyur etseydin keşke. Kapı eşiğinden geçmeden adamı sorguya çekiyorsun, biraz ayıp olmuyor mu?

"Şey," diye bahane arayan bir sözcük döküldü Sinan'ın dudakları arasından. Kapı önünde sorguya çekileceğini hesaba katmamış olacak ki hazırlıksız yakalanmıştı. "Babanız beni arayarak Gizem'in hasta olduğunu söylemişti de onun için gelip bir geçmiş olsun demek istedim."

Serap'ın keman yayına benzer şekilli kaşları şaşkınlık belirtisi göstererek hafifçe yukarı doğru kalkarken buna müteakip ela gözleri haddinden fazla büyümüştü. "Ya öyle mi? Bu saatte hiç gelmediğiniz için halliyle şaşardım hocam, lütfen şaşkınlığıma verin. Bide kalkmış dakikalardır kapı önünde bekletip sorguya çekiyorum."

Sesleri mutfaktan duyan Canan, yayından fırlamış ok hızında gelip dikildi hocanın karşısına. Olanca sevimliliğini çehresine yerleştirerek, "Aa... Sinan Hocam mı gelmiş? Hoş geldiniz hocam!" derken genç kızın kendisi heyecanını saklamak isteyip sakin görünmeye çalışsa da kalbi inadına yüzüne kırmızı kan hücresi pompalıyordu; yanaklarına oturan kızarıklık bunu ayan beyan ortaya koyuyordu zaten.

Canan'ın aşk ateşinden kızaran yüzünü görmezden gelen Sinan, "Hoş bulduk Canan Hanım," dedi. Üstelik suretine yerleştirdiği ifade pek bi 'ciddiydi.

Görmezden gelinmek ve yok sayılmak genç kızın ruhunu derinden yaralıyordu lakin inadına vazgeçmiyordu. Konuşmadan önce kumral tenli yüzüne yerleştirdiği çocuksu sevimliliğin üstüne biraz da alınganlık eklemişti. "Alınıyorum ama hocam, lütfen sizli bizli konuşmayın. Bana sadece Canan, deyin."

Müdürün Peçeli Kızı Where stories live. Discover now