Jisoo ve Leydi Mina da karşımızdaki koltuğa oturdular.

"Öncelikle artık daha da dikkatli olmanız gerekiyor." dedi Leydi Mina bakışlarını ikimizin üzerinde gezdirirken. "Düşmanlar çok fazla. Büyük bir devletiz, içimiz de bile kim bilir ne kadar düşmanımız vardır..." Derin bir çekti. "Rosie, karnında bir varis taşıyorsun, onun ne kadar önemli olduğunu unutma." dedi.

Jisoo, bu sözleri önceden işitmiş gibi Leydi Mina'yı onaylayan bakışlarla bana baktı. "Yugyeom'a hamileyken çayımın içine zehir konmuştu. Neyse ki, Seok Jin yetişmişti de..." derken ifadesi sanki o anları tekrar yaşıyormuş gibi kan dondurucuydu.

Leydi Mina kafasıyla onu onayladı. "Giydiğin korseye varıncaya kadar gözetim altında tutacağım. Bilmediğin çayı, yemeği hiçbir şeyi yeme. Bilmediğin insanlarla fazla muhatap kurma, kimin ne çıkacağı belli olmuyor."

Ben kafamla onu onayladım. Haklılardı, kimin ne olduğunu bilmediğimiz bir dönemdeydik. Kendi ülkemde de düşmanla dostu ayırt etmek zordu. Dost görünümlü düşmanı ayırt etmek daha da zordu.

Leydi Mina, Jungkook'a döndü ve sert bir sesle, "Karına sahip çık." dedi. "Onu av köşkünde olduğu gibi huyunu suyunu bilmediğin atlara da bindirme."

Ben, onun bu bilgiyi nasıl öğrendiğine şaşırken Jungkook suçlu bir bebek gibi kafasını öne eğmiş annesini kafasıyla onaylamıştı. Benim şaşırmam gereksizdi, Leydi Mina kuvvetli bir kadındı. O av köşkünde kim bilir kaç casusu vardı...

"İkiniz de bir ömür birbirinize emanetsiniz, bunu unutmayın. Birbirinizi kırmayın, üzmeyin. Bu da size diyeceğim son şey olur." dedi ve oturduğu yerden doğruldu. Jisoo da onunla birlikte ayaklandığında amaçlarının Jungkook ile beni yalnız bırakmak olduğunu anlamıştım.

Onlar odadan çıktıklarında bir haylidir sessiz olan Jungkook'un bakışlarını çehremde hissederek ona döndüm. Jungkook, yüzünde tanımlayamadığım bir ifadeyle bana bakıyorken "Ne?" diye sordum.

Yutkundu. "Onu... daha önce hissetmiş miydin?" Duraksadı. "Yani, varlığını anlayabilmiş miydin?" diye cümlesini toparladı. Bu sırada tökezlemiş bir şekilde bana bakıyordu.

"Hayır," dedim. "Aklıma bile gelmemişti."

Jungkook kafasıyla beni onayladı ve ne diyeceğini bilemeden bakışlarını kaçırdı.

Ben de yutkundum ve bakışlarımı ondan çektim. Bir süre öylece oturduk, sonra o bir şey demeden ayaklandı ve odadan çıktı.

Hissettiklerinin karman çormanlığını anlayabiliyordum. Keza ben de öyle hissediyordum.

~

Uykumun en güzel yerinde, midemden gelen ani baskıyla irkilerek uyandım. Üzerimdeki yorganı hızlıca itip odanın içerisindeki lavaboya koştuğumda arkamdaki hareketlenmelerden Jungkook'un da uyandığını anlamıştım.

Lavaboya eğilip sadece iki saat önce yediğim yemeği de midemden çıkardım. Yediğim her öğünü istisnasız kusuyordum. Bu amiyane bir tabirdi fakat şu son üç haftadır yaşadığım bu işkenceyi özetleyen tek kelimeydi.

Üç hafta çok hızlı geçmişti. Ne yaşadığımı ne yediğimi hatırlamıyordum bile. Bu hafta içerisinde Conall'a bu mühim haberi göndermiştim. Ayrıca benim özel mektubumun yanı sıra Senga Krallığından da özel bir mektup gitmişti. Ailemin mektubu da bu sabah ulaşmıştı elime. Parşömenin üzerinde annemin göz yaşları sebebiyle dağılmış mürekkep izleri vardı. O izleri gördükçe zaten duygusal olan ben daha da duygusallaşarak hüngür hüngür ağlamıştım.

Ellerimi yorgunlukla mermerin kenarlarına sardım ve kendime dinlenmek için müsamaha gösterdim.

Tüm saray halkı, benim bu ani gelen mide bulantılarıma alışmışlardı. Jisoo, onun neredeyse hiç kusmadığını dile getirmişti. Saray hekimine de bunu sorduğumda bir sorun olmadığını, bazı gebeliklerde bu gibi durumların normal olduğunu söylemişti.

Ben, elimi ağzımı yıkadıktan sonra yorgunlukla lavabodan çıktım.

Günden güne şaşkınlığı üzerinden atmış olan Jungkook, her gece benimle birlikte uyandığında yaptığı gibi odanın içerisinde endişeyle tur atıyordu.

"İyi misin?" diye merakla sorup yanıma doğru ilerlediğinde bitkinlikle kafamla onu onayladım.

Betimin benzimin attığını gören Jungkook, birkaç adımda yanıma geldi ve ellerini yanaklarımın kenarına koydu.

"Sana nasıl yardım ederim bilmiyorum," diye fısıldadı. "Elimden bir şey gelse emin ol yaparım zaten."

"Biliyorum." dedim kafamla onu onaylarken.

Jungkook gerçekten bu hafta hep benimle vakit geçirmişti. Bazı günler ok talimlerine bile gitmeyerek yanımda kalmış, bana destek olmuştu.

"Birkaç ay sonra geçecek." dediğinde kafamla onu onayladım. Bu sabahki hekim muayenemde bebeğin iki aya yakın olduğunu dile getirmişti. Bildiğimden midir niyeyse sanki varlığı artık hissedilir duruma gelmişti. Yürürken istemsizce elim karnıma gidiyordu mesela, herkese karşı çok tereddütlü olmaya başlamıştım. Leydi Mina da ondan beklenmeyen bir ilgiyle yaklaşıyordu bana.

"İyi olacaksın," diye fısıldadı Jungkook çenesini saçlarımın üzerine yasladığında. "İyi olacaksınız." Sonra saçlarımın üzerine küçük, yumuşak bir öpücük bıraktı.

Jeon Jungkook iyi olmamızı istiyordu fakat o bu kadar yakımımdayken ve saçlarımın üzerine bir öpücük kondururken kalbimin beni ölüme sürükleyecek kadar hızlı attığını bilmiyor olmalıydı.

sınır: 120 oy, 100 yorum.

gecikme için özür dilerim. dün müsait olup da bitiremedim bölümü. ben diyorum ki sınır geçilene kadar birkaç gün geçer sonra bir bakıyorum ertesi sabah sınır geçilmiş ajsaksksk alemsiniz vallahi.

soru: sizce alarick'in senga'ya gelmesi bir tesadüf mü?

a queen and her tearsDonde viven las historias. Descúbrelo ahora