Savaş: Part - 3

814 120 12
                                    

Savaş: Part - 3

"Taşlandığı gün yanındaydım." Ona hitaben konuşan yaşlı stene döndü. "Kralın ona saldırdığı gün yanındaydım. Ona 'katil' diye bağırıldığında yanındaydım. Sevmediği bir adamdan istemediği bir çocuğu taşımaya zorlandığında, ona saldırıldığında yanındaydım. Vücudunun her yanını saran morluklar arasından bembeyaz teni görülemediğinde yanındaydım. Kelimeler ondan esirgendiğinde, sevdiği herkesi yitirdiğine inandığında, kimsesiz kaldığında, bir Matisse'in çadırında sevgi arayacak kadar yalnızlaştığında yanındaydım. Bana sevdiklerimi de alıp gitmem için yalvardığında yanındaydım. Dualarla kapatılan bir kuleye hapsedildiğinde yanındaydım." Sesi acıyla çatladı. "Ya siz neredeydiniz?"

"Bu mahkeme..." Konuşan, Miae'nin gözlerine bakmaya korktuğu çocuğun ta kendisiydi. Boğazı kuruyor, söyleyeceklerinin tenini karıncalandıran endişesi daha o ağzını açmadan onu yiyip bitiriyordu. Herkesin ona baktığını fark ettiğinde yutkunarak sustu. Çocuk konuşmak, anlatmak, her şeyi olanca çıplaklığıyla bağırmak istiyordu. Soyunu kaybettiğini öğrendiğinden beridir bütün umudunu ve geleceğini yitirmiş gibi hissediyordu. Elinde değildi. Böyle bir kayıpla yüzleşmek için çok genç, çok nahifti. Kadının hayretle büyüyen yeşil gözlerinde soluk bir ışık gördü; ona çekilip gitmesini, ona inanmasını sağlayan da o soluk ışık değil miydi zaten? "Biliyoruz ki sizin önyargılarınızla dolu." Annesinin dehşete kapılmış bakışlarından kaçarak olduğu yerde daha da ufaldı. Söyleyeceklerinin telaşıyla yarım bir soluk alarak bakışlarını kaçırdı. "Miaetilra'ya asla hak ettiği adil yargılamayı vermeyeceksiniz." Söylemeye cesaret ettiklerinin yarısı kadar cesurdu. "Sizin oyunlarınız, hırslarınız, içinizi çürüten kötülüğünüze tanık olmak istemiyorum." Kuruyan dudaklarını ıslatıp endişeli bakışlarını genç kadına dikti. "Ben yalnızca o ana tanıklık etmek istiyorum."

Miaetilra uzun uzun çocuğa baktı. Anılarının ona yapacağı şeyden ölesiye korktuğundandır ki başını nezaketle iki yana salladı. Taşın çatladığı o anı hatırlamak bile sırtından derin bir ürperti inmesine sebep oldu. Onları yanarken gördüğünde, yandıkları ateşi yüzünde hissettiğinde, yaşadığı dehşeti ve acıyı hatırlamak bile onun durduğu yerde hafifçe sallanmasına yol açtı. Bu kadar güçlü bir hatıra çocuğu paramparça ederdi. Aseli atılıp kadını kolundan yakaladı. Bu anı, geceleri hala Miae'yi paramparça eden en gerçek şeydi. Derin bir nefes alarak zarifçe başını iki yana salladı. "Yapamam." Minnettar bir şekilde kendini tutmayı sürdüren genç kıza sessizce "Teşekkür ederim, Aseli," diye fısıldadı. Aseli o söylemese de bu teşekkürün gerçekte neyi ifade ettiğini anlamıştı. "Hiçbir çocuk benim yaşadıklarıma tanık olmamalı, Izelea."

"Görmek istiyorum." Stenleri sersem eden bir inatla "Bilmek istiyorum," diye diretti. "Buna ihtiyacım var. Bu..." Söyleyeceği şeyde karar kılarak başını dimdik tuttu. "Bu benim hakkım."

"Yapamam."

Azel ayağa fırlayıp 'ben yaparım!' demek istedi ama bunu yaparsa Miae'nin onu asla bağışlamayacağını biliyordu. Yine de dudakları söyleyeceği, söyleyebilmeyi umduğu kelimelerin sert darbeleriyle aşındı. Derin bir nefes alıp vermek bile kelimelerini susturamamıştı. Neftis'in, diğer canlıların içini ürperten sesi kulaklarına doldu, boşaldı: "Sakın!" Zihninde değildi. Neftis hemen yanından, yalnızca onun duyabileceği şekilde fısıldıyordu ve Azel henüz kadının kendisiyle kurduğu iletişimin telepatik olmayışına şaşırma şansı bile bulamamıştı. "Bizim susacağımız ve onun konuşacağı tek an bu." Genç adam itiraz etmek için hazırlandıysa da Neftis'in insanları hem ürperten hem de hayran bırakan bakışlarıyla olduğu yerde ufaldı. "O yalnız değil, Azel." Son günlerde eskisi kadar mavi yanmayan bakışlarını sakince Miae'ye çevirmişti. Onun olduğu yerde sallanması en çok onu yaralamıştı şüphesiz ama ona bir söz vermişti. Neftis insanların sadık diye nitelendirdiklerinden olmayabilirdi ama verdiği sözlere hep sadık kalmıştı. Ve Miae'ye verdiği bir söz vardı. Hiç kimse onun bu konuya dair kararını sorgulamayacak, kimse onun açmak istemediği yanlarını açıp içindeki kırıkları ortaya sermeyecekti. Yaralarını açmak yalnızca yaraların sahibinin hakkıydı. Onlar yalnızca bu karara saygı duyabilir, istemeseler bile ona yapılan bu adaletsizliğe susabilirlerdi.

Kızıl Kraliçe 3: Orman FısıltısıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin