Cehennemde Yanacağız

1.5K 185 23
                                    

Not: Kıyametin Son Günü ve Ona dokun, onu öp, onu sev adlı bölümleri okumuş muydunuz?

Not: Kıyametin Son Günü ve Ona dokun, onu öp, onu sev adlı bölümleri okumuş muydunuz?

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Cehennemde Yanacağız

Azel'in ilk çığlığı kulak zarını yırttı sanmıştı, Ezra. Hiçbir şey yokken, genç dostu bir anda, sanki bütün kemiklerini aynı anda kırıyorlarmış gibi çığlık çığlığa yere yığılmıştı. Mırıltıları o kadar anlamsızdı ki... Ve yere yığılması... Ve bu çığlığı... Nefesinin kesildiğini hissetti. Pan'ın dediğini yapıp birlikten ayrılalı neredeyse bir hafta oluyordu. Mağaraları bulmuş ve en derindekine inip girişi dualarla kapatmışlardı. Mağaranın içinde küçük bir cennet bahçesi vardı. Uzak bir köşesinden akan suyun sesi duyulabiliyordu. Küçüklü büyüklü bir sürü ağaç, çeşit çeşit çiçekler, lezzetleri kokularından belli olan pek çok farklı meyve ve... Ve bir de incecik akan şu çay vardı. Sanki binlerce yıl boyunca biri gelip de burada yaşasın diye beklemişti mağara. Huzur vericiydi. Duvarlarda eski ve bilmedikleri bir dilde yazılar olduğunu ilk fark ettiklerinde Azel keyifli bir ıslık çalmıştı.

"Belki de bir Ninovia'nın evindeyizdir, ne-ne dersin?"

"Neeeh..." Gözlerini devirip ellerini ensesinde birleştirmişti. "Onların Elmas Şehir'de yaşadığını biliyorsun."

"Belki bu kaçak bir Ninovia'dır?"

Onunla bir saate yakın bunun hakkında tartışmışlardı. Azel birlikten ayrılmak zorunda kalmalarını unutmak için üstün bir çabayla kaçak Ninov fikrini savunmaya devam ediyordu. Burayı da verdiği huzuru da sevmemişti. Burada olmamalıydı. Pan ile gidip Miae'yi bulmalı, onun yanında olduğunu söylemeliydi. Hayır. Miae asla söylenen şeylere güvenmemişti. Onu gördüğü an söyleyeceği her şeyi anlardı zaten. Burada, bir kapana kısılmış bir şekilde, kopması muhtemel bir kıyameti beklemek ona göre değildi. Üstelik bu kıyametin Miae tarafından koparılacağı düşüncesi bile göğsünün sıkışmasına sebep oluyordu. Ona inanıyordu, Azel. Kadının böyle bir şeyi yapmayacağına, onun hala tanıdığı kadın olduğuna, hiçbir şeyin bunu değiştiremeyeceğine inanıyordu. Hiçbir şey onun inandığı kadar masumane ilerlemediğinden olsa gerek; kıyamet gerçekten koptuğunda hissettiği acı, Miae'nin acısına denk bir acıydı.

Çığlığı bir kez daha mağarada yankılandığında Ezra adama doğru atıldı ve aynı anda kavlayan ellerini acıyla geri çekti. Yanıyordu. Tanrım! Azel gerçekten yanıyordu. Normal bir ateşlenme değildi bu; genç adam biraz sonra gerçekten alev alsa şaşırmazdı. "Azel," diye seslendi. Bir şeyler mırıldandığını fark ettiğinde telaşla yanına eğildi. Beyni durmuştu. Hareketlerini kendi kontrol edemiyordu sanki.

"Su..." Azel'in sesi yeni bir çığlıkla bölündü. "Su... Y-yalvarı-rım..."

Miae'nin sessizce yandığında böylesine büyük bir acıyla boğuştuğunu Azel'den başka kim bilebilirdi ki? Acı büyüdü. Acı, tahammülü imkansız bir noktaya erişene kadar sürekli büyüdü. Ezra adamı büyüyle suyun içine taşırken, genç adamın kemiklerinin kırıldığını işitti. Gözleri sırılsıklamdı. En yakın arkadaşının çektiği acıya tahammül edemeyeceğini düşünüyordu. Daha yolun başında olduklarının farkında bile değildi. Bu acının hiçbir şey olduğunu anlaması uzun sürmeyecekti. Azel, mağaradan akan kutsal suyun içinde kırk gün boyunca yandı ve sayıkladı. Miae'nin sessizce çektiği bütün o acıyı çığlık çığlığa yaşadı. Kemikleri kırılıp kırılıp bir araya geldi. Kırkıncı günün sabahında -en sonunda gözlerini araladığında, bir köşede onu izlerken uyuyakalmış Ezra'yı çabasızca buldu. Uyanmış gibi, iyileşmiş, yeniden hayata dönmüş gibi hissetmekten çok uzaktı. Göz altları uykusuzluktan çökmüş ve morarmıştı. Acı ise oradaydı. Acı duruyordu. Ezra'nın uyuduğunu anlaması bile birkaç dakikasını almıştı. Yeniden nefes alabildiğine inanamıyor gibi sık sık nefes almaya başlamıştı. Durdu. Bakışlarını mağaranın nemli tavanına çevirdi. Bu ağaçlar, bu su, bu çiçekler buraya nasıl gelmişti? Kim bir mağarayı kendine ev yapmak isterdi? Ya da istemişti? Acı birikti. Acı tek başına kalana kadar içini ve kararmış zihnini kapladı.

Kızıl Kraliçe 3: Orman FısıltısıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin