-9-

13.2K 658 190
                                    

Bölüm Şarkısı: Mutluyum Ama Birazdan Geçer- İkiye On Kala💚

Keyifli okumalar yüz yıl sonra sonunda bölüm atabildim hadi eyvallah chad:*



Efe'nin şaşkın bakışlarını umursamayıp kolundan çıktım ve biraz uzaklaşıp korkuyla yeşil tuşa basarak telefonu yanıtladım.

"E-efendim abi?" Pürüzlü çıkan sesimi düzeltmek için birkaç defa genzimi temizledim.

"Alo Doğa. Doruk bana bir şeyler dir. Partilere gidirmişsen Doruk'suz!"

Sinsi Doruk! Gudubet Doruk! Beynine parmak soktuğum Doruk!

"Yok abi olur mu öyle şey. O sala- ay canım kardeşim yanlış anlamış. Ben onsuz tuvalete bile girmem. Ben işimi bitirene kadar kapıda bekler."

"Tamam lan tamam abartma bir şeyi!"

Göz devirip "Tamam abiciğim."

"Bana bak. Bir daha duymayacam öyle şeyler. Sen nereye Doruk oraya! Onu oraya başına boşuna mı diktik la biz! Benim tepemin tasını attırma. Vallaha memlekete geri dönersen ha!"

Dediği şeyle yüzümü buruşturdum.

Erzurum'a geri dönme fikri kanımı dondurmuştu.

"Tamam abi," diye fısıldadım.

Telefon yüzüme kapanınca sinirle ellerimi yumruk yaptım.

Tırnaklarım etime batıyor derin yaralar açıyordu.

Hıncım çıkmayınca daha sert batırdım.

Arayan en büyük abim Dağhan'dı. Bizden yedi yaş büyük olan abim en sertimizdi. Annem ve babamın vefatından beri hepimize sahip çıkmıştı babaannemle beraber.

Doruk'u, beni, Demir abimi ve Dağhan abimi babaannem yetiştirmişti.  Biz yedi yaşındayken annem ve babam trafik kazasında vefat etmişti.

O günden beri bize babaannem bakıyordu.

Tabii bir de katı kurallarıyla Dağhan abim.

Babaannem çok küçük yaşta dul kaldığı İçin Dedem yoktu.

Biz beş kişiydik anlayacağınız.

Aile Holdingimiz vardı.

Başında Dağhan abim vardı. Demir abim de oradaydı. Ben de inşaat biriminin başına geçmek için mimarlık okuyordum.

Sinirle yürümeye başladım.

Amfiden içeri girip sırama oturdum.

                                       *
Kütüphaneye girip kendi cam kenarındaki köşeme kuruldum.

Burada ders çalışması aşırı zevkli oluyordu. Kitaplarımı çıkartıp not kağıtlarımı da onların üstüne açarak notlarımı temize çekmeye başladım.

Bir süre bu işlerle uğraştıktan sonra canımın sıkıldığını fark edip kitap okumak İçin kitaplığa yürüdüm. Kütüphaneye gelince okuduğum kitap farklıydı yani buradaki kitaplıktan alıp okuyordum. Şu an iki yüz ellinci sayfasındaydım. O bitince başka bir kitabı alıp okuyacaktım. Koyduğum rafa doğru ilerledim kitabı bulamayınca başka bir kitaplığa baktım ama yoktu. Oflayıp elimi saçlarımdan geçirdim ve yerime yürüyüp oturdum.

Bu sırada gözlerime değen kehribar rengi gözlerle birlikte kaşlarımı çattım. Kehribar rengi gözlerin sahibi Berk -Eren'in kuzeni- kaşlarımı çatmama kaşlarını çatıp ayağa kalktı.

1.85'in üzerinde bir boyu vardı. Ama Eren'den kısaydı. Yanıma gelip karşımdaki sandalyeyi çekti ve oturdu.

Sarı ve turuncunun birleşimi garip gözleriyle yüzümü inceleyip az önce aradığım kitabı önüme koydu.

Kaşlarımı daha da çatıp "Bunun sende ne işi var?" Dedim.

"Senin kitabın mı?" Diye sordu dalga geçmiyordu ciddi bir soruydu.

"Hayır."

"O zaman bende olmasının bir sorunu yok."

Göz devirip "Sen de olması sorun değil. Bu kitabı aradığımı ve okuduğumu bilip buraya getirmen garip."

"Birkaç gündür seni izliyordum. Bu kitabı okuduğunu gördüm. Merak edip okudum. Daha kitabı bitirmediğin için bu kitabı alacağını bildiğimden de sana getirdim."

"Tamam." Deyip kitaba uzandım.

Tam masadan kalkıp arkasını dönmüştü ki arkasını dönüp "Sounda kız kanserden ölüyor ve çocuk üzüntüsünden intihar ediyor."


Vote vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın💞

KARANLIK #wattys2020Where stories live. Discover now