10, wedding night

Start from the beginning
                                    

Odanın içerisindeki bir diğer küçük odaya girdiğimizde karşıda asılı olan uzun ve kapalı olan kırık beyaz elbiseyi gördüm.

Derin bir nefes verip elbiseye doğru ilerlediğimde Mary, "Gerilme Rosie." dedi. "Sakin ol."

Dudaklarım heyecanla titrediğinde Mary'e doğru yüzümü döndüm. "Ne yapacağımı bilemiyorum."

Lizzie, "Bu bize yabancı bir gelenek fakat yapmak zorundasın, kendini kasma." dedi.

Anna da "Evet," dedi. "Sakin ol ve kendini kasma. Bu işte en büyük etmenin rahatlık olduğunu söylüyorlar."

Kafamla onları onayladığımda içimden tekrar ettim.

Sakin ol.
Gerilme.
Rahat ol.
Bu işin püf noktası bu.

Anna, askıdaki elbiseye uzandığında Mary ve Lizzie de arkamdaki ipleri çözmeye başladılar.

Gerilmemem gerekiyordu.
Gerilmemem.

Ama bu mümkün değildi!

Üzerime kırık beyaz uzun elbiseyi giymiştim. Kızıl saçlarımdaki tokalar ve taç çıkartılmıştı. Saçlarım taranıp güzelce dağınık bırakılmıştı. Yüzümdeki makyaj da silinmişti.

Mary, az önce çıktığı kapıdan içeriye girdiğinde "Prens Jungkook şimdi içeriye girdi, Rosie." dedi. Onun böyle söylemesiyle birlikte yerime âdeta çakılı kalmıştım. Anna ve Lizzie koluma hafifçe dokunup desteklerini belli ettikten sonra odadan dışarıya çıkmışlardı.

Mary, onlar dışarı çıktıktalarında yanıma geldi ve kollarını hızlıca belime sardı. Gelen desteğiyle ben de vakit kaybetmeden kollarıma ona sardım.

"Bu senin görevindi, unuttun mu Rosie?" dedi ve sarılmamızı sonlandırdı Mary. "Sen, Conallın gururusun bunu unutma."

Hızla başımı sallayıp onu onayladığımda dudaklarımı zorlukla araladım ve "Teşekkür ederim," dedim kuru bir sesle. Dışarıdan gelen seslerle Mary bana son bir bakış attı ve odadan çıktı.

Mary'nin diğer odadan çıkışını da duyduğumda artık buradan çıkmam gerektiğini biliyordum.

Derince yutkundum ve bacaklarımı güçlükle adım atmaya zorladım. Birkaç adım sonra kapıyı aralamış ve odadan dışarıya çıkmıştım.

Jungkook'un da üzerinde benim gibi kırık beyaz uzun bir içlik vardı. Yatağın üzerine oturmuş öylece yere bakıyordu. Onun hemen sağ tarafında ise, kapının hemen yanında, bir pencere vardı ve oradaki karaltıları seçebiliyordum.

Jungkook, küçük odadan gelen adım seslerini duyduğunda bakışlarını bana çevirdi.

Benim de bakışlarım küçük pencereden ona kaydığında ikimiz de derince yutkunduk.

Benim birkaç adım atmamla Jungkook yavaşça oturduğu yataktan doğruldu.

Gözlerimden bariz duyduğum endişeyi fark eden Jungkook, "Korkmana gerek yok." dedi.

Korkmuyorum, demek isterdim fakat neden yalan söyleyeydim ki? Bal gibi korkuyordum işte.

Kafamı hafifçe sallayıp onu onayladığımda artık aramızda birkaç adım kalmıştı. O adımları da ne olacaksa olsun artık düşüncesiyle hızlıca attığımda gözüm istemsizce penceredeki karaltılara gitti.

Jungkook, aramızdaki yok olan mesafeyi fırsat bilerek nazikçe parmaklarını çeneme yerleştirdi ve kafamı kendisine doğru döndürerek bakışlarımı camdan almamı sağladı.

"Oraya da bakma," dedi. "Onları umursama."

"Ama orada olacaklar işte," diye istemsizce mırıldandığımda Jungkook kafasını iki yana salladı. "Onları hissetmezsen kim olduklarını asla bilemezsin."

"Sen öyle mi yapacaksın?" diye sorduğumda nefesi yüzüme, nefesim yüzüne çarpıyordu.

"Evet," dedi Jungkook bakışları dudaklarıma düşmeden hemen önce. "Ben öyle yapacağım."

Olsun ve bitsin istiyordum. Bu kalp çarpıntısından kurtulmak istiyordum yoksa şuracıkta ölecektim.

Jungkook, yüzünü yüzüme yaklaştırdı. Burnu burnuma çarptıktan hemen sonra dudakları dudaklarıma karışmıştı.

Bir elim, yüzümün iki yanındaki eline istemsizce gittiğinde öpüşmeye başladık. Bir süre sonra dilini, ağzımın içinde hissettiğimde hafifçe inledim. Bunun üzerine Jungkook, ellerini hızlıca belime koydu.

Beni belimden tutup çevirdiğinde arkam yatağa dönüktü. Gözlerim aklımdan geçen düşüncelerle birlikte usulca kapanmadan önce Jungkook'unkilerin de kapandığını görmüştüm.

Jungkook, beni hafifçe ittirdiğinde birkaç adım geriye doğru adım attım ve daha sonrasında ayağımın yatağın tahta kısmına çarpmasıyla sırtım da soğuk çarşaflara değmişti.

Bu düşüşle gözlerim açıldı. Hemen üzerimdeki yerini alan Jungkook, tek eliyle bana ağırlık vermemek için yatağa baskı uyguluyordu. Onun da gözleri açılmıştı.

Dudaklarımdan ayrıldığında bakışlarımız birbirine dolandı.

"Düşünme," diye fısıldadı Jungkook üzerimdeki içliği kaldırmak için ellerini ayak bileklerime doğru indirdiğinde. "Hiçbir şey düşünme."

Onu onaylamak için gözlerimi hafifçe kırptığımda soğuk parmaklarını bacaklarımın üzerinde hissettim. İçliğin kumaşı ince olduğundan anında hissedebilmiştim.

Parmakları bacaklarımda dolandığında derince yutkundum ve refleks olarak kendimi yukarıya kaldırdım. Bu hareketimle birlikte Jungkook'un bedenine âdeta yapıştığımda kumaşa rağmen her şeyi netlikle hissedebilmiştim.

Jungkook, bu hareketimle arsızca inlediğinde ona ben de alayla hiçbir şey düşünme demek istemiştim.

Jungkook, parmaklarının hareketini hızlandırarak içliğin alt kısmını kavradığında sertçe yukarıya doğru çekiştirdi.

Ondan bu atağı beklemediğimden şaşırıp kalsam da içliğin etek kısmını dizlerimin biraz yukarısına kadar çekmesiyle yine dikkatim tamamen ana yöneldi.

Jungkook, dudaklarıma son bir kez daha yönelip sertçe öptüğünde artık çıldırmak üzereydim. Cidden. Çıldırmak. Üzereydim.

Üzerimdeki zaten bir içlik olduğundan benim de altımda onun gibi başka hiçbir şey yoktu.

O, dudaklarımdan kopup elleriyle dizlerimi hafifçe kaldırdı ve bükmemi sağladı. Bacaklarım ona yer vermek adına aralandığında ona verdiğim alana geldi ve yatakta hafifçe yükseldi.

Kendi içliğini kaldırdığında artık sondaydık. Biliyordum.

Herkesin bahsettiği o acıyı beklerken gözlerimi yummuş, ellerimle çarşafı avuçlamıştım.

Gelen birkaç hışırtıdan sonra hissettiğim doluluk hissiyle dudaklarımdan gür bir çığlık kaçtı. Jungkook üzerimde bir ileri bir geri giderken dudaklarıma yöneldi ve bir öpücük bıraktı.

Dişlerimi sıkıca birbirine kenetlediğimde çarşafı sıkan ellerim bunu yeterli görmedi ve Jungkook'un omuzlarına yerleşerek avuçladı.

Aradan geçen saniyelerin sonunda hissettiğim kuvvetli sancı dinmişti. Jungkook hâlâ üzerimde ilerlediğinde artık dayanamıyordum, son noktadaydım.

İkimiz de rahatladığımızda içimde hissettiğim sıcaklıkla duraksadım. Anında yanaklarım pembeleştiğinde gözlerimi usulca araladım ve onun terden dolayı ıslanan güzel yüzünü, kirpiklerini inceledim.

Gözleri çok güzel bakıyordu.

Ve ben onca şeye rağmen ona çekilmekten kendimi alıkoyamıyordum.

smut yazmakta berbat olduğumun göstergesi ama n'apalım 😂 vallahi wattpad sağ olsun tüm smut bilgileri buradan öğrendim, buranın yalancısıyım yani.

a queen and her tearsWhere stories live. Discover now