15

5.9K 665 275
                                    

Bana bol bol küfredebileceğiz bu bölümümüzde oy değil yorum sınırımız var, çünkü yorum okumayı severim bshsbdb çok sövmeyin

"Bu gün çok uğursuz bir gün..." yaşlı kahin, karanlık odadaki masada, önündeki taşlara bakıyordu. "Uzun zamandır geleceğe bakarken bu kadar kötü hissetmemiştim"

Kral, pencerenin önünden çekilip gözlerinin karanlık odaya alışması için biraz bekledi. Kadına cevap vermemişti, onun söylediği şeylerin engellenmesi çok mümkün değildi ve bu nedenle fazlasını duymak istemiyordu. Hizmetçilerinden birine döndü.

"Başka bir şeye ihtiyacınız var mı majesteleri?"

"Evet" aynaya kısaca bakıp kapıya adımlamıştı bu sefer. "Şu hizmetçinin burada çalışmasını söylemiştim, benim için. Neden hala burada değil?"

Genç adam yutkunarak krala bakmıştı. "Efendim, eşiniz orada kalmasını söyleyince..."

"Emirlerini ben veriyorum, o değil" kralın sesi fazlasıyla soğuk ve keskin çıkmıştı. "Hizmetçilere söyle, tören kıyafetimi getirsinler"

×

Yoongi, yüzündeki maskenin artık ağır hissettirdiğini fark etmişti aynada kendisine bakarken. Sanki bir duvar gibiydi ve çıkardığı anda Jimin'in yüzünü saran gülümsemeyi hatırlıyordu. Kendisini belki de prens olduğu için değil de gerçekten sevebilen tek kişiydi. Parmakları maskenin kabartma detaylarında gezinip, buna bir son vermeye karar verdi.

Jimin'e açıkladıktan sonra son verecekti.

"Prensim, tören icin bekliyorlar" Seok kapının dışından ona seslendiğinde, maskesini son kez düzeltip ellerini iki yanına düşürmüştü. Jimin de bahçede olmalıydı, onu görmek istiyordu, ama ne zaman ona 'prens' olarak baksa, gözlerindeki o yabancı bakışla karşılaşmak yorucu olmaya başlamıştı.

Odadan çıkıp Seok'un önüne düştü büyük prens, sarayın koridorları sakinleşmişti, herkes yaş alma töreni için sarayın önünde olmalıydı.

Bir diğer yandan Jungkook hala alana inmemiş olanlar arasındaydı. Yorganı, biraz daha Yugyeom'un üstüne çekip onun kendisinde olduğunu hissettiği bakışları altında kaldı. Yugyeom, başını tamamen ona çevirerek seslenmişti,

"Katılamıyor olmam Yoongi'ye ayıp oldu" sesi öncekinden çok daha kısık, çok daha pürüzlü çıkıyordu. Jungkook masanın kenarındaki fincanı düşmemesi için biraz daha ortaya ittirdi.

"Seneye hep yaptığımız gibi törenden erken kaçıp beraber içeriz, bu sene biraz dinlen, yanına birini yollayacağım"

"Uyuyacağım Jungkook, kimsenin başımda durmasına ihtiyacım yok"

Tam bu konuşmanın ortasında kapı, Taehyung tarafından aralandığında, ikisi de refleks olarak ona bakmışlardı. Taehyung, Jungkook'un burada olduğunu bilmiyordu, o nedenle özür dileyerek geri çıkacakken Yugyeom onu durdurmuştu.

"Jungkook gitmen gerek artık, Taehyung ben uyuyana kadar burada durur"

Genç adam başıyla onaylarken, eşinin alnını yavaşça öpmüş ve kapıya yürümüştü. Adımları tam Taehyung'un yanında, sanki bir şey söyleyecekmiş gibi duraksadığında Taehyung başını ona çevirdi. Ama Jungkook bir şey söylemeden odadan çıktı.

Taehyung onun arkasından kapıyı kapatıp masada duran boş fincanı ve tabağı eline aldığında Yugyeom'un gözleri onun üzerindeydi. Bugün gerçekten çok kötü hissediyordu ve nefes almak bile yorucu olmaya başlamıştı. Konuşmak çok daha zordu. Ama iç çekerek tavana bakarken nihayet birkaç kelimeyi dudakları arasından dökebildi. "Benim için ona iyi bakacaksın, değil mi?"

×

Jungkook, tören alanında, kalabalıktan sıyrılarak Seok'un ve Hyun'un yanına geçen Taehyung'a takıldı. Eli birkaç dakikadır huzursuzca sızlayan göğsünü tutuyordu. Izlemesi gereken şey, kahinin ağabeyine yeni yaşı için iyi dilekler ve başarılar sunması iken yine Taehyung kendini çekiyordu. Törende herkesin gözü prenslerde olduğu için, Jungkook'un dikkatsizliği Taehyung'u incitecek şeylere neden olabilirdi.

Prens onları duyamayacak kadar uzaktaydı ama Hyun'un ona bir şey söylediğini görebiliyordu. Taehyung omuz silkip dudakları arasından mırıldanmıştı. Bay Park'ın oğlu da onu fark etmiş olacak ki kalabalığın arasından onun yanına ilerlemişti.

Yoongi, kahin elindeki tütsüyü onun üstünde gezdirirken Jimin'le göz göze geldi, kendisini izliyordu. Bu, eşi olarak kendisine attığı bakışlarla aynı değildi elbette, ama ne olursa olsun orada durması bile prensi daha farklı bir insan yapıyordu.

Sadece birkaç saniye içinde, töreni izlemeye gelen kalabalıkta bir kargaşa kopmuş ve insanlar itişip farklı yönlere dağılmaya başlamıştı. Yoongi, nasıl yaptığını kendisi de bilmiyordu ama ellerinde oklarla kendilerine dönmüş insanları görebilmişti. Muhafızlar, o adamlara, hacena'lara çoktan yönelmişti ama insanlar oktan hızlı değildi. Yoongi kendilerine doğrulmuş okların kralı değil kardeşini hedef aldığını fark ettiğinde çok geç değildi. En azından Jungkook için, çünkü Yoongi çocukluğundan beri ona hep aynı şeyi söylerdi.

Sana bir şey olmasına izin vermeyeceğim.

Jungkook'un önüne koşarken de tek düşündüğü buydu zaten.

Jimin'in çığlığı ve elleri göğsünde yere çöküşüyle Hyun ve Taehyung ona dönerken Seok Yoongi'ye ulaşmaya çalışıyordu. Nitekim Jimin'i öyle görünce ne olduğunu anlayabilecek tek kişi kendisiydi. Yoongi, Jimin'in eşiydi.

"Hyung!" Jungkook bağırarak Yoongi'ye saplanan okun etrafını sarmaya çalışıyordu. Kendisine gelmeyen bir ok canını en fazla bu kadar yakabilirdi, etrafına bakınmak dışında ne yapacağını bilemeyecek kadar paniklemişti, insanlar kaçışıyordu ve yardım isteyebileceği kimseyi bulamıyordu.

Hıçkırırken onun yüzündeki maskeyi çıkarıp yüzüne doğru eğildi, nefesini hissedebiliyordu ama elinden bir şey gelmiyordu.

Jimin avucuna sıkıştırdığı kumaşları sıkarken nefes alabilmek için öne eğildiğinde yerdeki prensi gördü. Sadece prensi görmüş olmayı dilerken ne kadar bencil olduğu umrunda bile değildi, orada gördüğü kişinin eşi olmamasına muhtaçtı.

Ama o olduğunu biliyordu ve göz yaşı bu gerçeği kanıtlarcasına yanağından kaydı.

Castle On The Hill | Vkook, Yoonmin OmegaverseWhere stories live. Discover now