14. Bölüm • Savaş Sanatları

Start from the beginning
                                    

Derin bir nefesi ciğerlerine çekip ilk hamleyi beline sallayarak o yaptı. Artık her şeyin çabucak bitmesini istiyordu. Eğer bu, yaşadıkları ölümle bitecekse çabuk olsa iyi olurdu zira Elizabeth'in dayanacak tek bir gücü kalmamıştı.

Adam darbeyi kolaylıkla karşıladı ve Elizabeth'in koltukaltına doğru, ölümcül noktaya kılıca savurdu. Elizabeth geri çekilmeseydi darbeyi savuşturamazdı. Onu en rahatsız eden konu ise bütün zayıf noktalarını biliyor olmasıydı. Sağ omzu defalarca çıktığı için artık onu çok rahat hareket ettiremiyordu ve bu onu oldukça güçsüzleşiyordu. Art arda gelen darbelerin çoğunu savuştursa da ufak çizikler aldığı da oldu. Saldırı yapacak gücü yoktu ama savaşmayarak da kaybetmek istemiyordu.

Daha sonra bir şey oldu. Uzaktan, yeşil çimlerin papatyalarla süslenmiş olduğu bahçeden sarı saçlarıyla ona doğru koşan James'i gördü. Öylesine kaygısız ve mutluydu ki Elizabeth onun mutluluğunu gölgelemekten oldukça korktu. Ya öldükten sonra onun yerine James'i eğitirlerse? Bu düşünce Elizabeth'i dehşete düşürmeye yetmişti. Gözleri hala James'te pineklerken içgüdüsel olarak gelen darbeyi tek bir kılıç darbesiyle savurdu.

Gözlerine kararlılığın o çetin öfkesini yerleştirerek karşısında duran ve tüm hayatını ondan çalan adama baktı. Adam gördüklerinden oldukça memnun kalmışa benziyordu. "Ben de haksız rekabet olacak diye endişeleniyordum. Belki şimdi beni biraz eğlendirebilirsin."

Elizabeth boğazından çıkan keskin bir hırlamayla rakibinin üzerine atladı ve kılıcını adamın sol karın boşluğuna salladı. Hareket oldukça hızlıydı ve adamın karşılayacak zamanı yoktu bu yüzden belini içe bükerek hareketi etkisiz kıldı ama Elizabeth'in başka planları vardı. O hızla kolunun altından geçerek boşta kalan elini tuttu ve adamın beline sabitleyerek onu bertaraf etti lakin sevinci çok uzun sürmedi.

Elizabeth zayıf bir kızdı ve böylece onu tutup yere atması çok uzun sürmedi. Elizabeth o hızla yerle buluşunca sırtındaki keskin acı onun nefes almasını engelledi. Adam Elizabeth'in zayıflığını kullanmak istemedi ve bu yüzden saçlarından tutarak onun yüzüne bakmasını sağladı. "Bu kadar kötü bir eğitmen değilim. Daha iyisini göster bana. Öldür beni Lizzy. Mezar taşıma tükürmek istediğini, mezarımın başında tepinmek istediğini ikimizde biliyoruz." Elizabeth'in kafasını yere çarpmasıyla Burnundan dinmek bilmeyen kanlar akmaya başladı. "Beni mezara konmayacak bir şekilde parçalamak istemiyor musun?"

Elizabeth daha fazla kışkırtmaya dayanamayarak adamın iki bacak arasına hızla bir tekme indirdi. Erkeksi bir hırlamayla geri çekilirken hala sinir bozucu bir şekilde gülüyordu. Elizabeth ondan beklenmeyecek bir haraket yaptı ve kanlı dişlerini göstererek ona hayatında asla unutamayacağı bir gülüş çaktı.

O yanılıyordu. Elizabeth onu öldürmeye değer bile görmüyordu.

Adamın yüzündeki gülüş ayazda kalmış bir çiçek gibi solarken elindeki kılıcı kararlılığını koruyan bir şekilde iki elinin arasına aldı. "Sana bir keresinde tüm dünyada bana meydan okuyacak kimsenin olmadığını söylemiştim. Sadece bir kişi bana meydan okuyabilirdi." Elizabeth'in görüşü gittikçe bulanıklaşırken ileriden ona koşan iki kardeşini gördü. Annesi ve babası ise hala düellonun akıbetini bekliyorlardı. "Sen de o kişiyi oldukça merak etmiştin benim küçük prensesim." Elizabeth her şeyi boş vererek gözlerini kapatmak istese de karşısında gördüğü buz rengi gözler ona engel oluyordu. "O sendin." Adamın gözlerinde bir buzun çatlaması gibi ince bir duygu belirtisi oldu. Elizabeth bunu gördü ve son gördüğünün bu olmamasını diledi.

Gül ve Hançer Where stories live. Discover now