22. Bölüm • Esir-i Çah-ı Bela

4.2K 287 63
                                    

Selam!Biraz uzun bir ara oldu lakin uzun bir bölüm yazarak telafi etmek istedim

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Selam!
Biraz uzun bir ara oldu lakin uzun bir bölüm yazarak telafi etmek istedim.
Bölüm Gül ve Hançer'in en uzun bölümü. Biraz heyecanlıyım çünkü bu bölüm bazı şeyler için gerekliydi. Bundan sonra ertelenen ne varsa sırayla hepsini yazacağım.

Keyifli okumalar:)

Bölüm şarkıları:
Tomme Profitt, Fleurie - Winter's Song
SYML - The War

Esir-i Çah-ı Bela: Bela kuyusunun esiri, (Hz. Yusuf'un kuyusu)

*

Genç kız gül yağı dolu olan kristal şişeyi elinde sımsıkı tuttu.

Bunu Huricihan'dan almıştı ama almasındaki amaca anlam veremiyordu. Güneş yıkayıp geçtiği yedi tepenin üzerinden dünyanın merkezine doğarken Elizabeth son kez pencereden baktı. Üzerinde lacivert bir elbise ve siyah bir pelerin vardı. Saçını yalnızca taramış ve iki yandan aldığı tutamları örerek arkasına tutturmuştu. Saçlarını açık bırakmayı deli gibi istese de hafif bir kadın gibi gözükmek istemediği için bunu yapmak istemiyordu.

Elinde giderek ılıklaşan şişeye yeniden baktı ve kendine bir kez daha düşünmeye izin vermeden kapağını açarak şişenin çubuğunu göğüslerinin arasında ve gerdanında gezdirdi. Koku hoşuna gitmese de herkes böyle yapıyordu, öyle değil mi? Bir bilinen vardı demek ki.

Baldırına sıkıştırdığı meyve bıçağını yeniden kontrol ettiğinde kendini suç işlemiş gibi hissetse de onun orada durması ona güven veriyordu. Sarayın dışının, içinden daha az tehlikeli olduğuna kalıbını basabilirdi.

Gözlerini aydınlanan gökyüzünde son bir kez gezdirdi ve kapıyı aralayarak kendini gecenin soğunu sırtlanmış koridorlara bıraktı. Kalbi göğüs kafesinin içinde, sıkıştığı mağaradan çıkmak isteyen bir kuş gibi çırpınıyordu. Sebebi yıllardır hayallerini süsleyen bu şehri göreceği için mi yoksa Cihangir ile yüz yüze geleceği için miydi emin değildi lakin her ne olursa olsun Elizabeth bir gün olsun istediği şekilde davranacağına kendine söz verdi.

Balkona vardığında Cihangir beton duvara yaslanmış onu bekliyordu. Üzerinde beyaz gömlek, siyah pantolon ve siyah kolsuz kaftandan başka hiçbir şey yoktu. Saçları özensiz bir şekilde anlına ve ensesine dökülmüştü ve göz altları bir kaç gün uyumadığını belli edercesine kararmıştı. Saçlarıyla aynı renk olan sakalları Elizabeth'in okşadığında parmaklarını çizecek kadar uzamıştı. O bu kadar sıradan bir şekilde karşısında dururken normal bir adama benziyordu.

"Günaydın." dedi Cihangir tıpkı Elizabeth'in onu süzdüğü gibi. "Daha erken geleceğini ummuştum."

Elizabeth pembeleşen havaya baktı. "Yeterince erken değil mi?"

Gül ve Hançer Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin