13. Bölüm • Haliç'e Yanaşan Kader

4.7K 311 50
                                    

Boğaz'ın kışın başında soğumaya başlayan ılık suları şimdi bir insanı rahatlıkla donduracak sertlikteydi ve bir devrin üstüne çıkıp başkentin sokaklarını aydınlatan Güneş bile bu esrarengiz suları ısıtmaya yetmiyordu. İngiliz armasını gökdelenden indiren yerine bilinmedik bir ülkenin bayrağını asan gemi neyseki hem Atlas Okyanusu'nun hem Cebelitarık'ın hem Akdeniz'in hem de boğazların hırçın sularına dayanıklıydı zira kendileri bir ada ülkesiydi ve güçlü bir donanmaları olmak zorundaydı.

Asıl adı 'Victim of York' olan gemi bundan bir yüzyıl önce Doğu Roma'nın yani Bizans'ın Türklerin girmesine izin vermemek için zincirlediği Haliç kıyısına yanaştı. Cambridgeshire Dükü, Kral IV. Henry'nin biricik kız kardeşinin oğlu Theodor Blackwall, Victim of York'un güvertesine çıkarak Dünya'nın başkenti olarak nitelendiren kutsal şehrin daha yeni yeni aydınlanan yüzüne baktı.

Çok çabuk öfkelenen ve düşünmeden karar veren biri asla olmamıştı lakin o haberi aldığından beri damarlarının kıyısında yüzen öfkenin onu yönlendirmesine izin vermişti. Dayısına bile haber vermeden yanına aldığı, bir elin beş parmağını geçmeyecek sayıda gönüllü adamla yelken açmıştı. İngiltere'ye bomba gibi düşen haberin yarattığı etkiden de birhaberdi.

Theodor için önemli olan veliahtın öldürülmesi değildi. Elbette bir nebze olsun üzülmüş yas tutmuştu ama William'ın o çıkarcı ve çirkin yüzünü bir tek o görebilmişti. William efsunlu sarı saçları ve masmavi gözleriyle bütün herkesin gözüne perde indirmiş olsa da geride bir kişiyi inandıramamıştı. Theodor'u asıl endişelendiren Elizabeth'in bu barbarların elinde esir tutulduğunu bilmekti. O güçlüydü, yılmazdı; Theodor'un tanıdığı en güçlü insanlardan biriydi lakin Bizans'a bile diz çöktürmüş bir kanın elinde ona ne olurdu tahmin edemiyordu.

Gemi sert bir gürültüyle Haliç'in zincirlerle çevrelenmiş limanına oturdu. Theodor kıyıda gezen ve onların kül rengi üniformalarından oldukça farklı giyinen -ipek şalvarlar, taşlı kaftanlar- insanlara şüpheyle baktı. İşte zenginliğin temsili olan Doğu ayaklarının altındaydı.

"Demir at, Stanley." dedi güvertede dolaşan mürettebattan birine kendi dilinde. Osmanlı Türkçesi bilmiyordu ve öğrenmek istediğinden de emin değildi.

"Buraya hiç hazırlık yapmadan gelmekle çok büyük bir hata yaptık Theo." Arkasından gelen Abby Kontu Richard'ın bu yola girerken onu yalnız bırakmayacağını adı gibi biliyordu Theodor ama Richard'ın bazı endişeleri söz konusuydu ve Theodor bu endişeleri gidermek için kılını bile kıpırdatmıyordu.

Theodor son bir haftadır yaptığı gibi Richard'ı yanıtsız bırakarak ayak seslerinin yankılanmasını sağlayacak şekilde tahta güvertede yürüdü ve en sonunda centilmen bir atlayışla Osmanlı topraklarına indi. Kıyıdaki insanların dikkatlerini çektikleri yadsınamazdı bu yüzden sırtına aldığı yeşil pelerinin kapüşonunu kafasına geçirdi.

"Vakit kaybetmeden işleri yoluna koymamız lazım," dedi arkasından gelen Richard'a. Gözü her an bir tehlike olabilirmiş gibi rıhtımda geziniyordu.

"Hareket edeceğimiz bir planımız bile yok," dedi sitem edercesine Richard. "Tanrı aşkına aklından neler geçiyor senin? Elini kolunu sallayarak en iyi şekilde korunan bir sarayın içine girebileceğini, Elizabeth'i kurtarabileceğini mi düşünüyorsun? Ne büyük aptallık!" Theodor, Richard'ın çenesini kapamaya yetecek bir bakış attı.

"Anlamıyorsun," dedi. Şimdi dikkatini tümüyle dostuna vermiş gözüküyordu. "Payitahttan gelen mektuptan sonra Saray oldukça kahroldu ve sinirlendi ama bunların hiçbirinin içinde Lizzy yoktu. Herkes o sinsi bakışlı William için yas tuttu lakin Elizabeth'i düşünen hiç olmadı. Westminster'ın duvarları arasında ona ne yaptıklarını düşündükçe," Theodor aniden durdu. Elizabeth'in Westminster'da ne yaşadığıyla ilgili kimseye bir şey söyleyemezdi.

Gül ve Hançer Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin