- benim adım ignoramus,

489 55 6
                                    

— "Görüyorsun ya, birkaç gündür gökyüzüne kara bulutlar hâkim. Bu mevsimde olduk şey değil."

— "Weininger'ın kara bulutlar ve sonsuzluk hakkında söylediği bir zırvalığı getirdin aklıma."

—"Tam olarak ne diyor?"

Düşünmek adına bir girişimde bulundu, zamanın kaynar suyunda fazla kalmış buruş buruş elleri bir müddet havada asılı kaldı, ardından işaret parmağını hafifçe sallayarak büzdüğü yaşlı dudaklarını araladı, gözleri ise tek bir noktaya sabitlenmişti.

— "Kara bulutlar aydınlığı örterler. Sonsuzluk ise onları sarıp sarmalayıp bağrına basar."

"Af buyur?," Yüzeysel sarsıntısına eş olan kuvvetli öfkesini küçük ahşap bir kutuda saklayan, melankoli ve geçmişin harmanını ise zihninize kendi yansıması ile zerk eden bir zanaatkâr ile üstü kapalı bir dostluk ediyorsanız şâyet, tuvalet ihtiyacınızı karşılamak adına masadan kalktığınız vakit dâhi af dilemek zorunda kalabiliyordunuz. Göründüğünün aksine aramızda ciddi bir mesafe söz konusu değildi, yalnızca Bay Osaka, bir yetimin katlanılamaz kırılganlığını taşıyor ve -ona duyumsadığım derin şefkât ve sevgiye güven duyarak- kalkanlarının ardına saklanmayı yersiz sayıyordu. Ve bu, bir dostluk söz konusu olduğunda sınır çizgisi bulunmayan bir samimiyetten epey mühim bir hassas haline geliyordu. "Weininger kemikleşmiştir, diyen sen değil miydin geçen?"

İhtiyar ifadesini ekşitti.

— "Yeri geldiğinde yarı ayık kafa ile Ignoramus'a giydirdiğim de oluyor, o vakit sesini çıkarmıyorsun ama!"

— "Giydirilmeyecek türden bir adam değil zirâ."

Lautréamont, Alp Dağları'na benzeyen çıkık kemiklerini kimsenin görmemiş olmasından şikâyet ederken, genç Joxter bakmaya kıyamadığı yavrusunu bir nehir kenarına bırakıp arkasına dahi bakmadan koşmaya başlarken, ben onu zaten yüreğimin en derin köşesine gömmüşken, sabahın beşinde sevgilisinin çıplak göğsünü saçları ile örtmeyi ibadet edinmiş Ignoramus'a "Kolunun altına bir demet papatya sıkıştırıp da yürüdüğün yollar sana gülleri vaadetmedi diye, hangi akla hizmet metaller kuşanıp, kendini her günbatımı sonrasında şiirler ithaf ettiğin o asma köprüden aşağı bıraktın?" diye soramazdım ki!

— "Rimbaud'a ne demeli? Bir alıntı yap da, ajandana not ettiğin o küçük köşesinden edeyim onu."

— "Haksızlık ediyorsun."

— "Çay da demlerim hem, bir altıntı yap sadece!"

— "Siz ey beni büyüleyen dalgalar, alın kirli yüreğimi, arıtın,"

İhtiyar saat içerisinde ikinci kez ifadesini ekşitti. Kaşları aynı hizada çatılırken az önce havada çakılı kalan eli şakaklarına çıktı, düzensiz bir tempoda iyice sıvazladı oraları. Sarfettiğim mısraları daha evvel bilmediğinden değil, benim sesimden işitmediğinden böyle tuhaf bir ifade ile bakıyordu bana. Küçük çocukların bir buse kondurmak isteyeceği türden saçları vardı, parmakları bir müddet sonra orada takıldı. Yumuşak, kurşunî tutamlar yaşlı suratına döküldü.

— "Ben ki, yenmiş yutulmuşsa yüreğim, ey çalınmış yürek n'eyleyeceğim?"

İsim kondurmaya çekindiğim boğucu bir huzursuzluk -belki de huzurun ta kendisi- ağzımdaki bütün kelamların üzerini çaresizlikle örtüyor, beyaz bir çarşafa yayılan nar lekesi misali üstüme çöken yalnızlığımın kıyısına olta atarak on dört yaşındaki o çocuğu hatrıma düşürüyordum. Bundan evvel bizzat benim şuurumda çalkalanan kara bir boşluğun, şimdilerde ebediyet tarafından sarıp sarmalandığını kabullenmeye çalışıyor, kiliseden aldığımız mumların hepsini asla mümkün olamayacak dileklerim ile ziyan ediyordum!

— "Bilseydi eğer lisânını, Jeongguk Rimbaud'un mahvettiği bir çuval incirden kendine reçel yapardı."

"

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

senin yüzünden oldubeniyeterince sevmedin

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

senin yüzünden oldu
beni
yeterince sevmedin

submarine, taekook.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin