bölüm 11: sen özlüyorsun.

423 53 4
                                    

bölüm şarkısı: bebe rexha - small doses

Changbin sallanarak ormanda geziyordu. Ağlıyordu fakat neden ağladığını bilmiyordu. Sadece çok dolu hissediyordu kendini. Yorulmuştu. Bitkindi ve açtı. Sevgiye açtı. Henüz 15 yaşında bir çocuktu. Babasının yaptığı zorlu sınavlar yüzünden evden kaçmış ve bu ormana gelmişti. İleride sürünün lideri olacağının farkındaydı, sadece yaşının küçük olması sebebiyle artık kaldıramadığını düşünüyordu. Yapılan tüm alıştırma ve testlerin onu daha çok güçlendirmek için olduğunu biliyordu.

Tüm bildiklerine rağmen istediği şey acımasız bir lider değil; adaletli, nazik ve halkına önem veren bir lider olmak istiyordu. Savaşları da bu yüzden asla sevmemişti. Kaos ortamında yaşamak onun için cehennemin küçük bir provası gibiydi.

Her zaman istediği bir şey vardı; annesi öldükten sonra tamamen bir canavara dönüşen babasından bir kez olsun sevgi görmek. Babası onun bu isteğinin farkında olmasına rağmen ısrarla ona karşı şiddetle yaklaşıyordu. Changbin artık bıkmıştı. Eski babasını özlüyordu. Neşeli ve ona sık sık sarılıp mutluluğu tatttıran bir babası vardı önceden. Şimdi sadece boş bakışlara sahip yaşlı bir adam vardı karşısında.

Susamıştı. Ormanın dört bir yanında bulunan yağmur sularının aktığı küçük kanallardan birinin önüne oturmuş ve önce susuzluğunu gidermişti. Geri çekildiğinde arkasındaki ağaca yaslanıp gözlerini kapatmıştı. Dinlenmeye ihtiyacı vardı. Çok fazlaydı bunlar onun küçük bedenine. Savaşın yakın olduğunu söyleyen ve onu zor kullanarak eğitmeye çalışan babasından uzaklaşmalıydı. Fakat nereye gidebilirdi ki? Geceyi geçirebileceği bir arkadaşı yoktu. Akrabalarını zaten sevmiyordu ki onlara giderse anında babasına geri gönderileceğini biliyordu.

Yakından gelen kurt ulumalarının sesini duyunca ne yapacağını şaşırmıştı. Koşmaya şimdi başlasa bile onu anında yakalarlardı. Olduğu yerde durması ise onu kokusuyla takip ederek bulabilecekleri anlamına geliyordu.

Kafası karışmış bir haldeydi. Aklına gelen fikirle son anda bir şey yapmayı başarmış ve kurtulduğunu düşünmüştü.

Arkasındaki ağaca tırmanıp dallardan birine oturmuş ve olanları izlemeye başlamıştı. Tam altında bir alfa vardı ve kokusunu takip etmeye çalışıyordu. Ağacın etrafını turladıktan sonra gözlerini yukarıya kaldırmış ve Changbin'i fark etmişti.

Hızlıca insan haline dönmüş ve yakınlardaki diğer alfalara onu bulduğunu bağırarak söylemişti. Changbin'i aşağıya çağırıp ona zarar vermeyeceğini söylüyordu. Changbin ıslarla inmek istemediğini ve onu babasının yanına götürmemelerini söylüyordu.

Güçlü alfa saatlardir onu ormanın içinde aramaktan yorulmuştu ve daha fazla uğraşmak istemiyordu. Çevik hareketlerle ağaca tırmanmış ve küçük çocuğu ağaçtan indirmişti. Diğerleri yanlarına ulaştığında eve gitmek için yola çıkmış ve bir saat boyunca yürümek zorunda kalmışlardı. Changbin o kısa gibi görünen fakat uzun olan zaman için defalarca kez kaçmayı denemişti fakat başarılı olamamıştı.

Babasının onu büyük evlerinin önünde beklediğini görünce şaşırmıştı. Babası onu görür görmez endişeyle yanına gelip üzerini yara olup olmadığına dair kontrol etmişti.

"Neden gittin oğlum? Neden kaçtın benden?"

Changbin ağlamıştı. Bağıra bağıra ağlamıştı babasının önünde. Gözünden düşen her damlada babası ondan bir adım uzaklaşmıştı. Yüzündeki ifadenin sertleştiğini görünce daha çok korkmuş ve daha çok ağlamıştı Changbin.

"Yeter artık! Koskoca alfa bir oğlum var fakat tıpkı küçük bir çocuk gibi ağlıyor. Korkak bir veliahda ihtiyaç yok bu sürüde."

Changbin ilk başta algılayamamıştı o kelimeleri. Babası kurdunu çıkartıp ona saldırırken bile ağlıyor ve nerede yanlış yaptığını anlamaya çalışıyordu.  Ölüyordu fakat çok acısız ölüyordu. Kendi babası onu öldürüyordu.

Ter içinde kalmışken uyandı bir anda. Yanındaki Felix ona endişeli gözlerle bakıyordu. Evin içinde değillerdi. Bahçenin ortasında hep birlikte yere yatmışlar ve yaktıkları ateşin onları ısıtmasına izin vermişlerdi.

"İyi misin? Kötü bir kabus görmüşe benziyorsun."

Changbin başını sallamıştı yavaşça.

"Elini tutabilir miyim?"

Felix bir süre şaşırmış bir halde ona bakmış ve izin vermişti. Changbin hala tedirgin hissediyordu ve onu rahatlacak tek kişi Felix'ti. Kabusunu anlatmak ve bunu nasıl yorumlaması gerektiğini öğrenmek istiyordu.

Uzun bir konuşma olacağı için artık evin içine girmeyi ve sıcak yataklarında olmayı istiyordu.

"Neden buradayız? Hadi içeri geçelim."

Diğerleri uyumuyorlardı ve sohbet etmeye devam ediyorlardı. Changbin'in sözüyle ayaklanmış ve eve girmişlerdi.

Felix'in elini bırakmayan Changbin doğruca odalarına çıkmıştı. Üzerini değiştirip onu bekleyen Felix ile yatağa uzanınca kendini uzun konuşma için hazırlamıştı. Gördüklerini bir bir anlattığı Felix'in onu pür dikkat dinleyişini hayran kalmıştı arada.

"Beni öldürdü Felix. Ne düşünmem gerektiğini bilmiyorum artık. Sadece onun babam olması ve bunun gerçek değil, bir rüyadan ibaret olması içimi rahatlatabiliyor."

Felix anlayışla başını sallamıştı. Diğenin ellerini kendine çekmiş ve beline yerleştirmişti. Kendi ellerini ise karşısındakinin geniş omuzlarına koymuş ve aralarındaki mesafeyi kapatmıştı.

"Tüm bunların bana çağrıştırdığı tek bir şey var; sen özlüyorsun Changbin. Babanı çok özlüyorsun."

Yanağına dudaklarını bastırmış ve geri çekilir çekilmez başını diğerinin göğsüne bırakmıştı.

O sırada Changbin'in aklında dolanan kelimelerin farkında değildi.

'Sen özlüyorsun... Sen özlüyorsun... Sen özlüyorsun...'

The Story Of Alpha | ChangLixWhere stories live. Discover now