1.Bölüm

25.4K 1K 561
                                    

Multimedya - Madison Goldberg
Keyifli okumalar...


Yıldızları ve palmiyeleriyle ünlü rüya şehir Los Angeles...

İnsanlar bu şehre, her köşe başından bir yıldızın çıkabileceğinin veya girdiği her dükkânda tanınmış bir yüzle karşılaşabileceğinin hayaliyle gelirlerdi. Şehrin yarı nüfusunun zengin ve lüks içinde yüzen, şanslı tipler olduğu söylenirdi.

Aslında durum hiç de öyle değildi. Yani kısmen.

Yıldızları topluluk halinde görebileceğiniz tek yer Hollywood Bulvarı'ndaki Şöhret Yolu'nun gri taş kaldırımlarıydı. Ve züppeler; zengin olması gerekmeksizin her yerden çıkabilirlerdi.

Yine de insanlar yaşayan ve nefes alan bu şehre hâlâ bin bir umut besleyerek gelmeye devam ediyorlardı. Haksız da sayılmazlardı hani. Kadınları kadar sıcak plajlarıyla çevrili bu metropol şehrin içine bir kez girdiğinizde o umudun içinde kendinizi kaybetmemeniz içten bile değildi.

Madison da bu şehre ilk geldiğinde aynı şeyleri hissetmişti.

Sahip olduğu sayısız konser ve müze seçenekleriyle tüm sosyal etkinliklere ev sahipliği yaparak içinde kendine has bir kültür barındıran Los Angeles'ta sabahları etrafta koşuya çıkmış bir sürü sıradan insana rastlamanız, kahvaltı için girdiğiniz kafelerdeki menülerin birçoğunu vegan olarak bulmanız kadar kolaydı. Hafta içi yanında bir parça tatlı eşliğinde kahve içmek veya öğle yemeği çeşitleri için insanların uğrak yeri olan yığınla mekân bulabilmek için fazla uzağa gitmenize gerek yoktu. Hamburger için In-n Out ve Ruby's, Pizza için Osteria Mozza, Gjelina, biraz fantastik bir şeyler denemek istiyorsanız uzak doğu mutfağının incilerinden Neo ve Tao en iyi seçeneklerden biri olabilirdi. Fakat kahve deyince Madison için içlerinde en iyisi kesinlikle Starbucks'dı.

Madison büyük boy kahve kovasından koca bir yudum daha alarak, klimayı kapatıp camları ve müziğin sesini biraz açtı. Bu güzel yaz havasında arabanın içinde tıkılı kalmak bile yeterince berbattı. Çevresinde iş için koşuşturan insanları seyrederek gaza biraz daha yüklendi.

Santa Monica ile Beverly Hills arası, tramvayla otuz, arabayla yaklaşık on - on beş dakika sürüyordu. Sabahların telaşlı sürücülerini ve sabırsız yayalarını da hesaba katarsanız bu süreye ortalama bir on dakika daha eklemeniz gerekiyordu. Fakat Madison'ın yeni patronu işe arabayla gidip gelmesi konusundaki kararını açıklamıştı. Tramvaylar bir seçenek dahi olamazdı. Çünkü yavaştı.

Hoş, Bianca Brooklyn - diğer bir adıyla B.B. - (Ev arkadaşı Gena ona Büyük Becerici demeyi seviyor olsa da Madison Büyük Patron demeyi tercih ediyordu) Madison'ın gümüşi Volkswagen marka arabasına da burun kıvırıyordu ama yapacak bir şey yoktu. Madison on yaşındaki arabasını bir kaç ay önce satın almıştı ve hâlâ borcunu ödemeye çalışıyordu. Onun için dayanıklılık lüksten önce geliyordu.

Çatlak B.B. neresini istiyorsa kıvırabilirdi. Ona son model yeni bir araba almak istiyorsa o ayrıydı tabii. Madison buna karşı çıkmayabilirdi. Ama işe gidip gelmek dışında o arabayı asla kullanmazdı.

Dev ağaçların süslediği asfalt yolların, yeşillendirilmiş park alanlarının ve süslü kaldırımların arasından geçerken Madison bunu bir kez daha düşündü. Hayır, asla! O lanet kadının fazladan tek bir kuruşunu bile istemiyordu.

Kendisi gibi çekilmez olan oğlunu başına o sarmıştı ve Madison onu işe aldığı o lanet günü bundan sonra her yıl kendine yas günü olarak ilan etmişti.

YILDIZ OYUNCU (Tamamlandı)Where stories live. Discover now