Zamanı gelmişti... Bu gün herşeyin belki düzeleceği belki de tamamen mahvolacağı gündü. Bu gün karar verdiğimiz o savaşın olacağı gündü.
Umarım herşey yolunda gider ve bizi dinlerler. Sonuçta biz doğru olanı yapıyoruz değil mi?
Üzerimi giyinerek son kez aynanın karşısına geçtim.
Karnım çok belli olmuyordu. Bu aslında işime geliyordu. Çünkü artık sadece ikimizi değil bebeğimizin de hayatını düşünüyorduk. Hayatımız Artık sadece ikimizden ibaret değildi. Bizim bir bebeğimiz vardı ve onun hayatı herşeyden önemli.Kapımı açarak karanlık boş koridorlara bırakmıştım kendimi. Bu kule hiç bu kadar sessiz olmamıştı. Bu karanlık hiçbir zaman bu kadar ürkütücü gözükmemişti.
Kuleyi geride bıraktığımda karşımda yüzlerle siyah giyimli savaşa hazır Volyart vardı. Ahh ne yapacaktım? Onların çoğu savaşı istemiyordu bile. Diğerlerinin ortalığı karıştırmasının kurbanı olmuştular.
En öne doğru ilerleyerek Jihun ile Elisanın yanına geçmiştim.
"Gidebiliriz" diyerek bir kaç adım ilerlediğimde Jihun diğerlerine işaret etmişti.
Bu bir kuraldı iki taraf da karşı karşıya geleceği ormana yürüryerek gitmeliydi.
Adımlarımız her saniye bizi ölüme mi götürüyordu, yoksa hayatımızın mutluluğuna mı? Emin değildim, emin değildik. Tek bildiğim öylece oraya gitmekti. Yapabileceğimiz tek birşey vardı. Yoongiyle yapmayı düşündüğümüz tek şey ve umarım başarılı olurduk.
Aklımda tüm zorlukları yenmeye çalışarak düşünerek yürümeye devam etmiştim. Ve bir süre sonra onları görmüştüm.
En öndeydi Yoongi hemen yanında Jonah ve Blake vardı ve yine en önlerde eskiden çok yakınım olan kişiler. Çok komikti değil mi?
Bir zaman sarılıp güzelce konuştuğun, yakının olan kişilerle şuan yüz yüze savaşmak zorunda kalmak. Hoş zaten Yoongiyle planımız savaş değildi ama sonuçta burdaki herkes o yüzden burda olduğunu düşünüyordu.
Yoonginin ve benim durmamla herkes ilerlemeyi durdurmuştu.
İki tarafında yöneticileri karşı karşıya gelmeli savaşı başlatmalıydı.
Yazar.
Yükselen sesle her ikisi yavaş adımlarla bir birine doğru yürümüştü. Herkes yapacakları atağı bekliyordu. Ya da belkide sadece bir kelimeyle savaşı başlatacaklarını düşünüyorlardı.Sonda ikiside bir bririnin önündeydi. Yoonginin yüzünde oluşan müzip gülümsemeyle Sierra istemsizce gülümsemişti.
Diğer herkes ise korku, endişe ve heyecanla gelecek saldırıya hazır konuma gelmiş beklediler. Dikkatle ikisini de inceliyorlardı.
İkisin bir birilerine kenetlenen ellerini gördüklerinde anlamsızca bir diğerlerine dönmüştüler. Aralarından bir kaç kişi bu durumu garipseyerek öne çıkmaya çalışmıştı fakat bu sefer gördükleri görüntüyle onlarda yerlerinde kilitlenmişti.
Her kes şaşkınca karşılarında öpüşen ikiliye bakıyordu.
Yoongi Sierranın belini kavrayarak kendine daha da yaklaştırmıştı. İkisininde dudaklarının ayrılmasıyla bir kaç saniyelik rüya bitmişti.
Ellerini takrar kenetleyerek birlikte diğerlerine dönmüştüler.
Herkes o kadar şaşırmıştı ki ne yapmaları gerek onu bile bilmiyorlardı. Onlar savaş için bir atak beklerken hiç beklemedikleri bir şey olmuştu.
"Size söylememiz gereken bir şey var"
Yoonginin yüksek sesle konuşmasıyla herkes dikkatle odaklanmıştı.
"Uzun yıllardır Helatisler ve Volyartlar olarak bir birimize düşman olduk. Belki de yaptığımız şeyler farrklı değildi fakat size göre biz caniydik. Bize göre de siz kötü ve yalancı. Peki hiç bir zaman araştırdık mı?
Belki bir sebebi vardı. Eskiden düşman olmamıza sebep olan bir sebep vardı belki...ya da belkide sadece bir yalandan ibaretti herşey ve biz bu yalana inanarak bu düşmanlığı hep sürdürdüysek....
Sierra
Sıkıca tuttuğu elimi havaya kaldırarak konuşmasına devam etmişti......sonuca gelirsek. Ben ve Sierra biz bir birimizi seviyoruz ve ayrıca bu savaşında olmasına onay göstermiyoruz.
Şuan herşey sizin elinizde isterseniz bizi hala yöneticiniz olarak görerek bu aptalca ilerleyen duruma son verirsimiz ya da bizi umursamadan bu savaşı hala devam ettirerek ikimizide yaptığımız şey için öldürmeye çalışırsınız ama sadece uyaracağım....
ona dokunmaya çalışan her kim olursa hiç acımayacağım ve onun için, bizim için sonuna kadar savaşacağım"
Konuşmasının bittiğini düşünerek ona dönmüştüm ve onunda bakışları benim üzerimdeydi.
"Şimdi eğer gerçekten hala savaşmak istiyorsanız, hala hayatlarını, neler yaptıklarını bilemediğimiz halde karşınızdaki kişileri öldürmek istiyorsanız, yıllarca süren bu şeyi hala devam ettirmek istiyorsanız.... serbestsiniz"
Uzun konuşacak değildim. Söyleyeceğim son şeyleri söyleyerek bir adım geri çekildim. Ne yapacaklarını merak ediyordum.
Jihun ve Elisanın ayrılarak bize doğru geldiğini farketmiştim ve diğer tarafa döndüğümde az önce Yoonginin hemen yanında duran Jonah ve Blake de bize doğru geliyordu.
Birlikte bizim yanımıza geçerek beklemiştiler.
"Ben onların yanındayım"
Jihunun söylediği şeyle Jonah da yüksek sesle bizim tarafımızda olduğunu ve bizi desteklediğini açıkla ifade etmişti.O sırada Dali, Brenda ve diğerlerinin de hareketlendiğini görmüştüm ve aynı şekilde bizim taraftanda bazı kişiler gelerek sessizce yanımıza geçmişti.
Biranda etrafı kaplayan kırmızı dumanla Yoongi elimi bırakarak bir kaç adım öne ilerlemişti. Herkes etrafına bakınarak bu şeyin ne olduğunu anlamaya çalışıyordu.
Gelen çığlıklarla yere yığılan kişileri gördüğümüzde Yoongi geri gelerek hemen elimi tutmuştu.
"Bu bir tuzak... Herkes geri çekilsin burdaki herkes en yakın olan kuleye ilerlesin"
Yoonginin komutuyla herkes koşmaya başlamıştı fakat çarptığımız görünmez duvarla tekrar geri dönmüştük.
Biz kendi ayaklarımızla bir tuzağın üzerine gelmiştik.
"Bu şey bir tür büyü, burdaki herkesi uyutuyor"
Jihun'u dikkatle dinleyerek kurabildiğimiz kadar geniş bir kalkan kurmaya çalışmıştık. Fakat işe yaramıyordu. Bir dakikı bu görünmez duvar....
Aklımda düşündüğüm kişinin bir anda karşıdan bize doğru geldiğini gördüğümde nefesimi tutmuştum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Light in The Dark |MYG|+18
Fanfiction#yetişkiniçerik bulunmaktadır... /Elini yanağımda hissettiğimde hemen ona doğru dönmüştüm. "Bana kalırsa iyi olup olmaman, soğuk ve sıcak olman damarlarındaki kanla alakalı değil... ..... Burasıyla alakalı" Diğer eliyle kalbime bastırar...