Diana'dan nasıl izin alacaktım...

"Jungkook-ah," derken aniden aydınlandım. "Ne diyorsun ya? Ben bir saniyenin hesabını yapıyorum karım ve çocuğumla daha fazla zaman geçirebilmek için. Beni ne ara ikna ettin?"

"Aishh! Daha baba olmadan ne bu? Yemin ediyorum şurada iki gıdım hayat enerjim vardı, geldim seni gördüm o da kalmadı anasını satayım." İsyanla koltuğunda kıpırdandı.

"Jungkook, Ha Neul izin verecekmiş gibi konuşuyorsun. Kızlara ne diyeceğiz?" diye sorduğumda şimdiden içimde telaş kıvılcımları başgöstermişti bile.

"Şimdi hemen bu gece çıkalım demiyorum, ayarlarız bir gün. Ha Neul, Diana ile olur. Biz de zaten striptiz yapmaya gitmeyeceğiz, takılır eğleniriz öyle işte."

"Ben eğlenmem." dediğimde korkunç bakışlarına aldırmayarak devam ettim. "Karım ve çocuğum bensiz otururken ben eğlenemem. Onları da götürsek?"

"Yuh!" Jungkook, hızla ayaklanınca irkildim. "Yuh amına koyayım Taehyung, siktir git ya."

Bu herif neye bu kadar sinirliydi?

"Tamam!" derken yeniden oturmasını işaret ettim. "Sakin olsana oğlum? Ne hale gelmişsin sen..." dediğimde derin bir nefes verip oturunca devam ettim. "Ama bu aralar olmaz. Diana'nın hamilelik belirtileri en azından düzene girene kadar... Ne hissettiğini bilmiyor kadın, sabah midesi bulanıyorsa akşam da açlıktan başı dönüyor. Ben de mal oldum, şu sorunu önce bir çözmemiz lazım."

"Tamam, ben beklerim." dedi Jungkook, hızla durulurken. "Of, çok stresli hissediyorum Taehyung-ah. Ellerim titriyor bazen."

"Şirkette çok mu yoruluyorsun? Orospu çocuğu gibi davranıyorlar değil mi sana? Dedim ben sana, gel birlikte iş yapalım diye. Sonuçta patron benim, istersen kaldırım mühendisliğinden mezun ol. Ben seni her türlü işe alırdım, sorumluluk sahibi birisin. Yürütürdün de."

"Oyun oynamayı seviyorum Taehyung, yapmayı değil. Ne bileyim ben oyun yapmayı?" Yüzünü buruşturduktan sonra devam etti. "Ayrıca insanların yaparken zevk aldığı şeyler olur. Liseden beri alışkanlığım bu. Dans etmeyi seviyorum."

"O zaman ağlama, seviyorsan zorluklarına da katlanacaksın." dediğimde zoraki kafasını salladı.

"Onlar bana yükledikçe elimden gelenin en iyisini yapmaya programlanmış bedenim hep mükemmel bir iş çıkarıyor. Makine gibi adamım." Egoyla karışık yakınmasına gözlerimi devirdim.

"Koreografiyi sen hazırlamıyor musun?" diye sordum.

"Çoğusunu ben hazırlıyorum. Ama kolaylık ve zorluğunu şirket belirliyor. Kendi kafama göre yapamıyorum ki sonuçta grubun bir şekli var." dediğinde anladığımı belli edercesine mırıldandım.

"Neyse sıkma canını. Tamam, felekten bir gece çalarız mecbur."

Düşen yüzüme aldırmadan benim aksime rahatlarcasına bir nefes verdi Jungkook. "Sağ ol kardeşim, işte duymak istediğim laflar."

"Uslu durarsın. Değil mi?" dediğimde gözlerini kısarak bir süre kınayan bakışlarıyla süzdü beni.

"Ayıp..." diye tısladı. "Sanki son çıktığımızda sarhoşluktan ayılıp bayılan bendim. Seni o halde evine kadar götürdüm lan!"

"Yah!" derken sesimi yükselttim. "O bir istisnaydı! Sus, konusunu açma. Tüylerim ürperiyor..."

O güne dair hiçbir şey hatırlamıyordum ve Jungkook'un tek tük anlattığı şeylerden dolayı fazlaca utanç duyuyordum. Asla o kadar sarhoş olmama müsaade etmezdim oysa...

Love Affair: Upside Down Where stories live. Discover now