11.Bölüm: Seçilmiş Seçim

42 5 0
                                    

-Bunu yapamayız bu ihanet!
-Neye ihanet söyle bana! Kime ihanet! Beni sevdiğini düşünüyordum.
-Evren bizim ellerimizde. Tanrıların ve tanrıçaların kanını taşıyoruz biz onların soyunu devam ettiriyoruz. Bu yanlış biliyorsun.
-Tamamen yanlış.
-Peki o halde neden hala yanımdasın?
-Olmak istiyorum.
-Seni istiyorum.

Gözlerini gözlerimde hissediyorum. Teninin kokusunun bu denli cezbedici olmasının sebebi nedir? Korkmam gerektiğini biliyorum, hissediyorum ama o halde neden tüm benliğim yanlışın en güzel yanının tam da bu an olduğunu söylüyor. Gözlerinin gözlerime kitlenmesi mi bu anı bu denli mükemmel kılan? Ben ki yüzyıllarımı aynı isme hizmetle geçirdim. Gözlerimi yumdum ve olmasını bekledim. Yasaktım gönülsüzdüm yine de kaderime razı geldim. Şimdi seninle burada, cehennemin ortasında tüm ölülerin arasında ve hakkında çıkan tüm o kötü sözlere rağmen neden kendimi evimde hissediyorum. O halde gerçek senin yanın. İnsanlar iyiliğime adak sunuyorlar. Ne işe yarar? Efendilerin efendisinin basit bir parçası olmaktan öteye gidemeyen bir zavallı şimdi tüm o gücün ve ihtişamın kendini bir kara delikte akladığı kendini nasıl da mükemmel hissediyor. Aşk cehennemin tam ortasında şimdi tüm bedenimde. Hissediyorum. Nefesim hızlanıyor. Tanrıçalar ve tanrılar dünya ve ölüm gerçek ve yalan eğer gerçekten iyiyseniz tahtada siyah olmanız neye fayda?

-Seninle yeniden hissediyorum.

Bak bana dedi tanrı yanında tüm asaletiyle yatan güzel tanrıçanın yüzünü ellerine alarak. Dokundu dudaklarına ve dudaklarını kulağına götürdü. Usulca fısıldadı:

-Seni ne zamandır derin bir tutku, sarsıcı bir ihtiras, büyük bir aşkla seviyorum. Seni eksilmeyen bir arzu, yaşlanmayan bir yenilik, ölümsüz bir şiddetle seviyorum. Seni hiç sönmeyen bir ateş, hep uğuldayan bir vadi, dinmeyen bir yara, susmayan bir nehir, bütün zamanlarda esen bir rüzgar gibi seviyorum. Aramızda milyarlarca yıl ışık hızı uzaklık da olsa, aramızda gezegenler, gökadalar, kara delikler de olsa, aramızda yaşayan ya da ölü milyarlarca yıldızın ışığı ya da evrenin uçsuz ve dilsiz karanlığı, sonsuz sessizliği de olsa seviyorum.

Tanrıça sustu. Bir ihanetin gölgesinde şimdi tüm benliğiyle aşka uyanıyordu. Yüce Selene'nin tüm masumiyetini ve inanışlarından vazgeçişini şimdi çok iyi anlıyordu.
Zaman aktı. Lethe sularını geleceğe akıttı. İhaneti hissetti Tanrı. Gördü o çok sevdiği milyonlarca sevgilisinden bir tanesi lanet olası bir tuzağa düşmüştü. O iğrenç sevginin bir meyvesiyle karşısına gelmişti. Öfkeyle gürledi ve kararını verdi. Cehennemin dibinde ikinci bir ölüm evrene yeşerecekti.

-Hoş geldin, Mars

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

-Hoş geldin, Mars...
-Majesteleri, beni çağırmışsınız ama neden?
-Acele etme, Mars...seni asırlardır taşıdığım bir sırra ortak etmek için çağırdım, soyunun sahip olduğu bir göreve uyanman için...
-Anlamıyorum ben-

Selenity, ellerini önündeki aynaya uzattı...o ayna ki yüzyıllardır Ay Krallığı'nın bekçiliğini yapıyordu... Ayna Mars'a, dinginliklerden bir denizi sundu, taşıdığı huzurunun içinde saklı sırlar ve anılar olan bir deniz...

-Majesteleri... bu
-Mare Serenitatis, Dinginlik Denizi... Ay Krallığı'nın taşıdığı sırların mekanı, anıların saklayıcısı ve...
-Kutsal Üçlü'nün evi...
-Evet, Mars...seni buraya bu nedenle çağırdım...
-Ama benim, üçlü ile nasıl?
-Sabır Mars...

Dinginlik Denizi evidir...
İsmi saklı üç kutsalın...
Soyları ateşle bezenmiş...
Kehanetlerin Efendileridir...
Üç Kutsal gizlenir...
Ardında Mare Serenitatis'in...
Zaman ve Mekan bir olana...
İki seçilmiş kavuşana dek...
Soyları ateşle bezenmiş...
Üç kutsal koruyucu...
Efendileridir...
Doğacak yeni varisin...
(Kehanetler Kitabı-Kutsal Üçlü)

Mars, satırları bir kez daha okudu...

-Şimdi anlıyor musun, ateşin kızı?
-Majesteleri ben...
-Kutsal Üçlü'nün ilkisin Mars... İki seçilmiş'in varisini korumak ve kehanetin gerçekleşmesini sağlamak senin görevin...
-Elbette Majesteleri...

Rei terler içerisinde uyandı...
Günlerdir sayıkladığı Kutsal Üçlü şimdi gizlendiği yerden çıkmaya başlamıştı...

Dudaklarından kelimeler bir kez daha döküldü...
Sacerdos primus ignis Trinitatis nomine meo dicentes ego Mars iuro tuenda electus'

****
Zeytin diyarında güneş batmak üzereydi. Geniş balkon çiçeklerle süslenmişti. Zeytin dalları batan güneş ile dans ediyordu. Ufuk kırmızı gökyüzü maviydi. Çimen kokusu ve toprak etrafı çevreleyen ılık bir meltem. Mükemmelliğin farklı bir açıklaması olamazdı. Geniş salıncakta üzerine çöken yorgunluğa yenik düşmüş bir kız uyuyordu. Rüyalar alemi onu çağırdı. Biliyordu bilinçaltı ona geçmişi her seferinde hatırlatıyordu.

Baktı çevresine. Elysium'un ortasında sonunu bekliyordu. Çığlıklar ve pişmanlıklar hükmedene saygılarını sunan iğrenç yaratıklar. Birkaç yıl öncesine kadar sadece bunlardı gerçeği. Sonra cehennemin kapıları yer yüzüne açıldı. Yeniden nefes almak ve güneş. Tenine değen rüzgar ve aşk. İnsan olmak güzeldi sorumlulukları kavgayı ve savaşı yanında getiren bir gerçekti. Kabullendi gerçeğini. Kabuslarının ortasında tekrar ve tekrar koştu. Sonsuzluğa uzanan merdivenlerde çıkış yolunu arıyordu. Sonra onun sesini duydu.

-Belki de zamanı gelmiştir.
Geri dönmenin cehennemine.
Seni bekliyor emin ol
Kaderin daha şekillenmedi.
Bildiğin gerçek
Bedeli bu kadar hafif olamaz isteklerinin.
Geri dön ve varlığın için
Onun varlığı ve evren için savaş
Sen ki gök yüzünün ve yer yüzünün kanını taşıyorsun
Geri dön ve savaş
Unuttuğun yerde bul bizi!

Derin bir nefes alarak uyandı. Kabuslarının sonrasında hep onun sesi vardı. Meltemi yüzünde hissetti. Hala nefes alabiliyordu ve güneş daha batmamıştı. Ne olup bittiğini anlamadan düşündü. Kendini zamanın akışına öyle bir bıraktı ki geldiğini hissetmedi.

-Yeni bir oyun için hazır mısın?
-Yenilgiye doymuyorsunuz bayım.
-Size yenilmek zevktir efendim.
-Ah pekala bir oyun daha. Kazanan dilediğini alır.
-Bu sefer kazanırsam seni alırım.
Bunun için kazanmana gerek yok biliyorsun.

Önce piyonlar ve atlar kurban edildi sonrasında filler. Sıra sona doğru geldiğinde Vezirler ve Şahlar karşılıklı bakışıyorlardı.

-Rüyalarım tekrar ediyor korkuyorum.
-Yine aynı ses mi?
-Aynı ses ve hep aynı kelimelerle çağırıyor.
-Biliyorsun zamanı gelecek.
-Biliyorum ama korkuyorum. Toprağın kokusunu ve güneşin doğuşunu, koşmayı bakmayı temiz havayı içime çekmeyi... Elini tuttu. Nefesimi kesen nefesini tenimde hissetmeyi... Kaybetmek...
-Korkma.

Siyah vezir kaybedildi. Beyaz vezir şahını çekti. Çocuk kaçabileceğini biliyordu. Oyun devam edebilirdi ama kaçmadı. Şahını usulca yere devirdi.

-Bazen olay kaybetmek ya da kazanmak değildir. Birlikte olmaktır ölümde bile. Seninle ölüme bile giderim Perse. Hem seninle oluşum ölümü kabul ettiğimi gösterir öyle değil mi? Ne de olsa Hades'in kızıyla birlikteyim.
-Ah Seiya yanımda olduğunu bilmek güzel. Ayrıca bir cehennem zebanisiyle ilişki yaşamak biliyorsun ki çok şey olabilir.. Kışkırtıcı!
-Biliyorum. Zamanı geldi öyle değil mi?
-Bizi özlediklerine eminim.
-Yine de gitmeden önce bu anın tadını çıkaralım öyle değil mi?
-Güzel bir gece nefes kesici. Başka ne nefes keser biliyor musun?
-Göster!

Ay dolunaydı. Dünyayı parlattı. Işığın parıltısını artıran iki yıldız dünyaya kaydı.

Dilek tutma zamanı...

Geçmişin Hediyesi (3.Sezon) ⚔️ BittiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin