2.Bölüm - 97 YILININ LANETİ

En başından başla
                                    

Tehditkar bakışlarımı Ateş'in yüzüne diktim. O da aynı şekilde karşılık veriyordu. Konuşmamı henüz tamamlamadığımı fark etmiş olmalı ki gömleğinin kollarını düzelterek kafasını hafifçe sağa doğru eğdi. "Ayrıca yaşanan olayın üzerinden yirmi iki yıl geçti. Bu barınakta çok şey değişti. O yıldan hiçbir hayvan kalmadı, tahmin ettiğiniz üzere. Ben bu barınaktan sorumlu veteriner hekimim. İçerideki hayvanların bakımı ve sağlık durumlarıyla ben ve ekibim ilgileniyor. Emin olun ki içerideki tüm hayvanlar son derece sağlıklı. Sizin zihin yapınızdan daha sağlıklılar hepsi. Yani içiniz rahat olsun ne mahalle sakinlerine ne de kendilerine zararları var. Ekibim ve ben sizin bu hayvanları uyutmanıza daha doğru tabirle öldürmenize izin vermeyeceğiz."

Konuşmamı noktaladığımda muhabirler mikrofonları tekrardan Ateş'e doğrulttular. Onlara da haber çıkıyordu tabii! Bahar'a doğru dönüp arabanın anahtarını eline tutuşturdum ve kulağına fısıldadım. "Sen arabayı al okula git, dersine geç kalma. Benim burada işim anlayacağın üzere epey uzun sürecek." Bahar başını usulca sallayıp anahtarları aldı ve kalabalığın arasında kayboldu.

"Bu hanımefendinin bizi nasıl engelleyeceğini bilmiyorum. Çünkü burası benim arsam artık ve dilediğim şeyi yapabilirim. İstediği kadar yırtınsın ama beni kararımdan vazgeçiremeyecek. Şu anda barınak için karar verebilecek konumda olan kişi o değil. Benim." dedi yüzündeki umursamaz ve silik tebessümle gözlerimin içine bakarken. Kendinden emin bir şekilde duruyordu. "Anlatabiliyor muyum?"

Etrafımızdaki kalabalık yavaş yavaş dağılmaya başlamıştı. Sadece o, ben, birkaç muhabir ve Ateş'in ekibinden olduğunu tahmin ettiğim birkaç takım elbiseli adam kalmıştık.

Kameramanlar ve muhabirler de aramızdaki konuşmanın bittiğini fark ederek toparlanmaya başlamışlardı. Ateş gömleğinin kollarını hafifçe yukarı doğru çekiştirdikten sonra birkaç adım attı. Sonra bir şey unutmuş gibi ardına döndü.

Bakışlarımız birbirini buldu. Bana olan sinirini bakışlarında görebiliyordum. Ben de bakışlarına aynı şekilde karşılık veriyordum. Tüm öfkem ve tiksintim yüzümden okunuyordu eminim ki. Ateş bana doğru adımlamaya başlamıştı, yüzüme sinir bozucu bir gülümseme yerleştirdim ve kollarımı göğüslerimin ardında birleştirdim. Suratına okkalı bir tokat geçirmek istiyordum ve bunu yapmamak için kendimi zor tutuyordum.

"Üstünüze vazife olmayan şeylere burnunuzu sokmamanızı öneririm küçük hanım. Bunu sizin iyiliğiniz söylüyorum." dedi samimiyetten uzak bir gülümsemeyi yüzüne yerleştirirken. Yeşil gözleri üzerimde dolanırken gittikçe koyulaşıyor, göz bebeği büyüyüp küçülüyordu. Karşısında ben değil de bir adam olsaydı tek yumrukla yere devirebilirdi. Zaten karşısında bir kadın olduğu için çok da ciddiye almıyor, alaycıl bakışlar atıyordu.

Şaşırmış gibi kaşlarımı kaldırdım ve dudaklarımdan şuh bir kahkaha döküldü. "Bunun bir tehdit cümlesi olmadığını söyleyebilir misiniz?" dedim dudaklarımı birbirine bastırarak. Ardından başımı iki yana doğru salladım ve başımı hafifçe eğerek "Sanmıyorum." dedim.

Dilini dişleri üzerinde gezdirdikten sonra bakışlarını gökyüzüne çevirdi. Sabır istercesine güldü ve o da benim gibi kaşlarını kaldırdı. "Tehdit mi? Aa, o da ne demek?" dedi dudaklarını diliyle ıslatırken. "Zarif bir hanımefendiyi tehdit etmek hiç bana yakışır mı?" Göz kırptığında mide öz suyumun tadını almıştım. Küstahtı! Karşısındaki insanları da kendi gibi aptal sanıyordu. Her şeyi kabullenip ardımı dönüp gitmemi beklemiyordu herhalde. Eğer öyleyse daha çok beklerdi.

"Bir hanımefendinin kendinizle boy ölçüşemeyeceğini düşünüyorsunuz. Karşınızdakinin gücünü hafife alıyor, erkeğim diye böbürleniyor ve kendinizden güçsüz gördüğünüz biriyle boy ölçüşmeyi kabul etmiyorsunuz öyle mi?" dediğimde sırıtışı genişlemişti.

BARINAK MESELESİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin