13.Bölüm - KÜRKÇÜ DÜKKANI

1.9K 176 231
                                    

Multimedyada Asya, Ecmel, Tolga ve Ahmet var. Küçük bir hatırlatma yapayım, Ecmel ve Tolga Derin'in anne babası, Asya ve Ahmet Ateş'in anne ve babası.

Multimedyadaki şarkı; MISSIO - Everybody Gets High

Bir süredir buralarda değildim. Kendimi çok iyi hissetmediğim bir ay geçirdim.  Hala da çok iyi olduğum söylenemez belki burada olmak bana iyi gelir diye düşündüm :')

Cidden çok uzun bir bölüm yazdım. Lütfen yorumlarınızı eksik etmeyin :/

Keyifli okumalar.

---

Gün aymış, aralık duran perdelerden içeri süzülüyordu. Uyanalı henüz çok fazla olmamıştı. Usulca doğrulup kafamın altındaki yastığı yatak başlığına yasladım ve ben de sırtımı yatak başlığına dayadım. Saçlarımı toplayıp uymama rağmen bazı küçük tutamlar tokadan sıyrılıp yüzüme düşmüştü. Yüzüme dökülen saç tutamlarını gözümün önünden çektikten sonra bakışlarım sağ tarafımda hâlâ uymakta olan Ateş'i buldu.

Başını sol kolunun üzerine yaslamıştı. Uzun ve kıvrılmış kirpikleri tek tek ayrılmış gibi duruyordu. Dudakları şişmiş gözüküyordu. Sabahları dudakları aşırı şişmiş duruyordu. Gün içinde dudaklarındaki şişlik iniyordu. Gözlerimi yüzündeki benlerde gezdirdim. Benleri sanki yüzüne özenle yerleştirilmiş gibi duruyordu.

Sağ kaşının üstünde, saç diplerinde, yanaklarında yakından bakılmadığı sürece görülemeyecek benler vardı. Daha önce hiç dikkat etmemiştim. Üstünde lacivert kısa kollu bir tişört vardı. Tişörtün yakası kaymış, köprücük kemiklerini gözler önüne sermişti. Köprücük kemiğinin üzerinde bile küçük küçük birbirini takip eden benler vardı. Dudaklarımı büktüm ve gözlerimi kıstım.

Neredeyse günlerimin tümünü onunla geçiriyordum ancak onu ilk defa bu kadar detaylı inceleme fırsatı bulmuştum. Birbirimizle tartışmaktan hiçbir şeye vaktimiz kalmıyordu. Sabahları bana kafa tutan bu asi adam geceleri bir kedi gibi yamacıma kıvrılıyordu. Artık onun bu tavrını anlamlandırmaya çalışmıyordum. Daha dün gece kendi ağzıyla ani değişiklikler yaşadığını, dengesiz olduğunu söylemişti. Bunu kabullenmem gerekiyordu. 

Onu değiştirmek için uğraşmak anlamsızdı. Birbirimiz için kalıcı değiliz. Onu değiştirmem ne işe yarardı? Başımı hafifçe sola eğdim, bakışlarım hâlâ onun üzerindeydi. Uyurken masum bir çocuk gibi duruyordu. İçinde nefret duygusu barındırmayan, sevgi dolu, neşeli biriymiş gibi... Böyle düşünmek komik gelmiş olacak ki yüzümde kocaman bir sırıtış belirmişti. Ateş onun hakkında böyle düşündüğümü bilse gözlerini devirmeden edemezdi.

Bana kafa tutan bu adam geceleri küçük masum bir çocuk olduğunu kabullenemiyordu. O masum çocuk olmayı kendine yediremiyordu. Halbuki bu onun kişiliğinden bir şey götürmüyordu. Aksine o masum çocuğu görmeyi daha çok seviyordum. O ise bu tarafını güçsüzlük olarak atfediyordu. 

Her zaman güçlü durmak zorundaymış zaafları olan sıradan bir insan değilmiş gibi görüyordu kendini. Ama insan beşer, kuldur şaşar derler. İnsan her zaman güçlü durmak yıkılmayacak bir duvar gibi davranmak zorunda değildir. O bunu kabullenmiyordu. Kabullenmeyecekti de.

İçindeki yangın hiçbir zaman sönmeyecekti. Ne kadar su dökmeye çalışsam da bir işe yaramayacaktı. Kardeşini öldüren o kadının canına okuyacaktı. Kardeşinin katilini süründürmeden içindeki yangın sönmeyecekti.

Onu anlıyordum. Kolay şeyler yaşamamıştı. Ortak bir geçmişten geliyorduk. Ailelerimizin yaptığı hataları bizler ödemiştik. Küçücük yaşta omuzlarımıza koca koca yükler bindirilmişti. Küçük kalplerimize en sevdiğimiz insanların ölümlerini sığdırmıştık.

BARINAK MESELESİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin