"Jimin'in arkadaşımız oluşu bu gerçeği değiştirmez." dedi Jungkook. "O berbat bir çalışan."

Sonuçta yaptığı iyi bir şey değildi Jimin'in. Onu şu noktada Ha Neul ile koruyamazdık. Konuyu kapatırsak daha iyi olacaktı.

"Ee?" dedi birden Taehyung ve karnıma doğru eğildi. "Nohut, beğendin mi yemeğini?"

Jungkook, boğazında kalan içkiyle öksürük krizine girdi bir süre. Ha Neul'ün yardımlarıyla kendine geldiğinde Taehyung'a yüzünü buruşturmuş bakıyordu.

"Nohut ne lan?"

Güldüm. "Benim suçum. Ona ne diyeceğimi bilmiyordum. Nohut diye kaldı öyle..." Taehyung'a baktım. "Tae de hızlıca benimsemiş."

"Çocuk doğduğunda tüm bunları ona anlatacağım. Aslan parçasının gördüğü muameleye bak... Nohutmuş..." derken gözlerini devirdi iğrenerek Jungkook.

"Aslan parçası mı?" Ha Neul, çubuklarını hızla masaya bırakıp Jungkook'a gözlerini kısarak baktı. "Kız olmadığını nereden biliyorsun?"

"Erkektir," dedi net bir sesle Jungkook. "Erkek adamın erkek çocuğu olur."

"Yah!" derken Jungkook'un dizine vurdu Ha Neul. "Taehyung doğuruyor sanki!"

"Arkadaşlar..." derken birbirlerine girmeden uzanarak ikisini durdurdum. "Bunu tartışmamız için daha aylar var..."

"Doğru," dedi Taehyung. Heyecanlanmış görünüyordu. "Evet.. evet öyle."

***

Avuçlarımın arasındaki cam bardağı, soğuktan rahatsızlık duyduğum an masaya bıraktım. Soğuk bardağın çevresinin oluşturduğu ıslaklık hissiyle ellerimi pantolonuma sürerek kurularken gergin gergin Namjoon'u izliyordum.

İkimize buzlu kahve söylemiş ve onu odama davet etmiştim. Bu bir nevi özür dilerim, demekti. Hala o gün için pişmanlık duyuyordum. Beni Taehyung ile o halde gördükten sonra bir daha asla konuyu açmamıştı. Hiç yaşanmamış gibi devam etmişti.

Ama bugün, ona sunduğum fırsatla sanki bir şeyler söylemek istiyor gibiydi. Öyle ki bana düşünceli düşünceli bakıyordu. Sonunda birbirimize gülümseyip durmayı kesmemiz, Namjoon'un bir şeyler söylemeye cesaret etmesiyle gerçekleşti.

"Diana," derken o da kahvesini masaya bıraktı ve masama doğru bedenini yaklaştırdı.

Namjoon gözlerime hep çok dikkatli bakıyordu. Bu onun bakış tarzı olmalıydı fakat çok derindi. Bazen onunkilere yetemiyordu bakışlarım ve uzun süre göz kontağı kurmakta zorlanıyordum. Tıpkı şu an da olduğu gibi.

"Nasılsın?" diye sordu. Ardından inanılmaz bir atmosfer yarattı yalnızca bakışları ve ses tonuyla. "Gerçekten nasıl olduğunu soruyorum."

Derin bir nefes verdim. Onunla konuşursam hafifleyebilirdim. Ona anlatırsam belki, her şey geçerdi. Şu zamana kadar kendi özelime dair şeyler anlatmaktan hep kaçınmıştım. Taehyung, Namjoon'dan hoşlanmıyordu. Ona bir şey anlatmak istemememin sebebi buydu. Ama Namjoon hep beni sonsuza dek dinleyebilir ve rahatlatabilirmiş gibi bakıyordu. Her seferinde ona yaslanabilirmişim gibi dimdik duruyordu. Etrafına yaydığı güven sinyalleri o kadar kuvvetliydi ki ben çoğu zaman kendimi zor tutuyordum.

Belki de sadece anlatmalıydım. Anlat gitsin Diana...

"Nereden başlamalıyım..." derken hüzünlü bir gülüş attım. "Namjoon-ssi?"

Namjoon masanın üzerinden ellerime uzandı. "Bir psikologla konuşur gibi değil..." derken okşadı hafifçe. "Bir yakınınla konuşur gibi anlat." Sıcak bir gülümseme gönderdi.

Love Affair: Upside Down Where stories live. Discover now