Episode 10 - Kardeşin, onu suçlama

178 26 0
                                    

Jimin bütün bir hafta yanında dolaştırdığı siyah çantayı son kez eline alıyordu. Sonunda başlıyordu. İntikam adını verdiği adaleti yerini buluyordu. Sanırım.

Yapabilirdi. Yeterince kalbini karartmıştı bunun için. Ama doğru cevabı bu muydu? Annesinin soğuk bedenindeki dehşete düşmüş karanlık bakışları rahata erdirmenin tek yolu, tekrar kandan mı geçmeliydi? Peki ya patronları öldüğünde geriye kalan mafya ne yapacaktı? Kendisini ateşe mi atmış olurdu?

Elleri altında ezilen siyah deriyi serbest bırakarak yere düşmesine izin verdi. Hemen yanına da kendi bedenini bırakırken çatık kaşlarıyla burnunun birleştiği noktaya işaret parmağıyla hafif bir baskı uyguladı. Çok düşünmek her zaman baş ağrısı demekti onun için.

Bunları sorgulamak için çok geç kaldığının farkındaydı. Dört yıl önce o anlaşmayı yaptıktan sonra geri dönüşü imkânsız hâle gelmişti. Bugün buna bir son vermeliydi. Beşinci bir yıla daha gerek yoktu.

Yüzüne yayılan küçük gülümsemeyle kısa molasının ardından enerjik bir şekilde zıplayarak doğruldu ve kucakladığı çantayla dengesiz ruh halini umursamayarak bir kaç adım attı. Unutmaya çalıştığı gerginliği bir dakika bile geçmeden tekrar bütün bedenini sararken sıkıntıyla nefes verdi.

Her şey sorunsuz gitmeliydi.

Önünde yükselen verandası beyaz alçı sütunlarla örülmüş, duvarlarında aynı renk kaplama kullanılan gösterişli binaya her zamanki yüzünü kapatan siyah maskesi ve aynı renk balıkçı şapkasıyla şüpheli olduğu her halinden belli olduğu halde hiçbir güvenlik görevlisine rastlamadan sorunsuzca giriş yaptı. Sanırım baba-oğul karşılaşmalarını toplantı salonunun bulunduğu üçüncü katta yapacaklardı.

Deri eldivenleri parmaklarını saklarken şapkasını burnuna kadar çekerek sarıldığı siyah çantayla mavi damarlı sedef mermerlerden oluşan merdivenlere yöneldi. İkinci kata ulaştığında karşındaki loş bir sarı ışıkla süslenmiş koridorun kapalı ahşap kapılarını hızla geçerek sondaki erkekler tuvaleti yazısı görüş açısına girinceye kadar hızlı ve büyük adımlarla ilerledi.

Ve yine nasılsa hiçbir görevliye görünmeden koyu kacivert kabinlerden birine kendisini kilitlediğinde durumun garipliğini ne zamandır tuttuğunu bilmediği nefesini verirken dank etmişti. Sanki.. Onun kendilerine geleceğini biliyorlar ve zaman kaybetmemek için kalelerinin kalbine gelmesini bekliyorlardı.

Şimdiden aksaklıklar çıkmaya başlamıştı ama kendisine veridiği sözü hatırladı. Böyle büyük bir fırsattan öylece vaz geçemezdi.

Sadece şu anlık dedi içindeki huzursuzluğa. Eninde sonunda kartları kendi tarafıma döndüreceğim.

Seslice yutkunarak giydiği siyah kıyafetlerden kurtularak başka bir rengi kendine yakıştıramıyormuş gibi aynı siyahtan bir takım ile değiştirdi üzerini. Kalın kumaş, altındaki ince çelik yeleği saklıyor, kısmen güvenlik sunuyordu. Yani, en azından psikolojik olarak.

Çıkardığı kıyafetleri çantaya sıkıştırırken şapka ve maske yerini koruyordu. Tedbirli olmakta her zaman yarar vardır değil mi?

Kendi kendine konuşup kafayı sıyırmış gibi gözükmesine rağmen ciddi yüz ifadesiyle pantolonun koyu kemerini bir kez daha yokladı.

Jin olmadan ilk defa bir operasyona girdiği hâlde durumu iyi gibiydi. On beş dakikadır binada bulunup hâlâ tek parça olmak, bu bile kendince bir başarı sayılabilirdi.

Kendisininki hariç tek bir nefes sesinin bile duyulmadığı binada bir kat daha yükselirken ısırılmaktan neredeyse kanamak üzere olan dudaklarının üzerinde gezindi ıslak dili. Yanlış bir hareket yapmamaya o kadar odaklanmıştı ki bazı refleksleri o fark etmeden gün yüzüne çıkmaya başlamıştı. Sol kaşının seğirmeye başlaması gibi meselâ.

Agent | YoonminWhere stories live. Discover now