yırtık ruhlara dikiş tutar mı? -final-

3K 208 136
                                    

Gözlerin kalbimi elliyor gibi

Ahmet Akif Varlı

"

Ah be! Günler nasıl geçiyor değil mi?"

Dilruba ile karşılıklı duruyorduk hastane koridorunda. O bana bakıyordu ben ona. Sonra etrafa bakıp yine birbirimize bakıyorduk.

"Evet ya. Zaman nasıl akıp  gidiyor. Ben hâlâ inanamıyorum şuan burada olduğumuza... Ciddi ciddi aylar oldu ve bitti, zaman geldi öyle mi? Gerçekten inanmakta zorlanıyorum." deyip güldü ve etrafa bakındı.
"Aynen aynen."

Az sonra Dilruba konuştu tekrar "Vay be! Çok acayip gerçekten hayat."

"Katılıyorum. Acayip..."

Bir süre aynı döngü döndü durdu aramızda. Komik bir şekilde durmadan aynı şeyi farklı şekilde ifade ediyorduk ve gülüyorduk.

Sonunda bu garip ve komik sohbetimizi de gerginliğimizi de bölen içeriden çıkan hemşireydi.
"Esra hanımın yakınları sizdiniz değil mi?"

Dilruba hemen atıldı kadına doğru. "Evet evet. Nasıllar? Bitmedi mi?"

Hemşire gülerek "İyiler. Şimdi bebek de geliyor." dedikten bir kaç dakika sonra kucağında kundağa sarılı bir bebekle bir hemşire gelmişti. "Buyrun, bakabilirsiniz miniğe."

Dilruba dikkatle bebeği kucağına alırken ben de ona iyice yaklaşıp ufaklığa baktım. Gerçekten ufaklıktı. Ne minikti yahu!

Dilruba, dolan gözlerini kırpıştırdı. "Merhaba halacığım. Hoş geldin Yusuf'um."

"Sen ne tatlı bir şeysin öyle." deyip yanağına parmağının ucunu dokundurdum.. Ardından biraz dua bıraktım avcuna.

Hemşire bebeği, yani Yusuf'u geri alırken Esra da çıkıyordu bir sedyeyle. Dilruba'ya "Ben Doğukan'ı arayayım. Gelirim odaya az sonra. Esra uygun değildir belki şuan."  deyip koridorun sonuna doğru ilerlemeye başladım. Telefonumu çıkarıp Doğukan'ı aradım, hemen  açmıştı.

"Neredesin sen abi!?"

"Hiç sorma ya Akif. Gelirken kaza yaptım, arabayı vurdum. Sonra kaza hayra çıktı ben iş ararken iş beni buldu. Anlayacağın ben Yusuf'un doğumuna yetişemedim ama o rızkıyla gelip benim yeniden doğumuma yetişti. Geliyorum, beş dakikaya oradayım."

İstemsizce gülmüştüm. "Tamam, bekliyoruz." deyip telefonu kapattım. Vay be, gerçekten de insan rızkıyla doğuyordu.

Bir kaç ay öncesini düşündüm. Esra ile Dilruba çarşıdan dönerken sokakta karşıdan gelen Doğukan'ı görmüşlerdi. Dilruba'nın anlattığına göre Esra donakalmış, ona bakakalmış. Doğukan da tedavisini yeni bitirmiş, yeni taburcu olmuştu. Başı önde yürüyor, karşıda dikilen iki kadını fark etmiyordu. Onlara doğru yaklaştığı bir vakit başını kaldırınca Esra'yı görmüş, o da donakalmış bir süre. Esra orda, Doğukan karşıda, gözleri dolu dolu kalmışlar. Her şeye rağmen birbirlerini çok sevdikleri gerçeğinden ötürü olacak...Sonunda Doğukan dayanamamış, gitmiş yanlarına dek. Önce biraz susmuş, sonra "Nasılsınız?" demiş Esra'ya. "Korkma, istemediğin sürece uzak duracağım senden. Yalnızca merak ediyorum, nasıl oğlum?"

"İyi." diyebilmiş yalnızca Esra. Doğukan başını sallamış. Yine bir sessizlik olmuş. "Özür dilerim. Çok özür dilerim." diye diye ağlarken  uzaklaşmaya başlamış yanlarından. Esra da ağlıyormuş o sırada. Arkasından seslenmiş; "Nereye gittiğini sanıyorsun?!" diye. Doğukan geri dönmüş, durmuş önünde. "Daha çocuğuna babalık yapacaksın. Kaçamazsın sorumluluklarından. Bir ailen var senin." demiş. Kızgın görünen ama aslında içinde af barındıran. "Bir ailem var benim." demiş Doğukan, gülmüş. İlk gülüşü oydu onca zaman sonra. Sonra sarılmışlar, dinmiş hasret, acı.

Yırtık RuhWhere stories live. Discover now