Bölüm 47

1.8K 135 72
                                    

Ertesi gün okuldayken erkeklerin soyunma odalarının olduğu kata kadar inmek zorunda kaldım. Calum sabah kendi evinin anahtarlarını aceleyle benim çantamın içine bırakmıştı ve sonra da öylece unutmuştu. Nedenini bile pek anlamamıştım. Okul çıkışında Luke'la görüşüp görüşmeyeceğim henüz belli olmadığı için de, anahtarını bende unutmasını istememiştim. Antrenmanlarının ortalama bu saatlerde bitmiş olması gerekiyordu.

Biliyorum. Soyunma odalarına kadar inmek biraz ürkütücüydü. Erkekler ve onların vücutlarını tüm çıplaklığıyla görme ihtimalinden utandığım için değildi. Fakat soyunma odalarında döndürdükleri sohbetin çok büyük bir kısmını hepimiz biliyorduk ve bunların minicik bir kelimesini bile duyma düşüncesi beni rahatsız ediyordu. Bazen sadece nasıl bu kadar duyarsız ve aptal yaratıklara dönüşebildiklerini denesem bile anlayamıyordum.

Soyunma odasının olduğu kata merdivenleri inerek ulaştıktan sonra, koridorun sonuna doğru adımladım. Kızların soyunma odası üst kattaydı ve bazen erkeklerin beden eğitimi derslerinde maç yaptıktan sonra, galip geldikleri zaman attıkları naraları giyinirken biz de duyardık. Şimdi ise belli belirsiz bir uğultu var gibiydi. Emin olun, bizim okulun erkekleri için bu minik uğultu derin bir sessizlikten sayılabilirdi.

Soyunma odasının kapısına varmama bir ya da en fazla iki adım kala, içeriden Michael çıktı. Kapıyı açınca içerideki ses bir anda koridora doldu ama, kapattığında bir bıçak gibi yeniden kesildi ve koridorda adımlarken duyduğum benzer uğultu yerine yeniden geldi. Saçları ıslak olduğu ve şekil almadığı için parmaklarıyla onları düzeltirken benimle göz göze gelince şaşırdı.

"Jay-Jay," şaşkın bir ifadeyle dudaklarını büktü, "seni buralarda görme şerefini neye borçluyuz?"

Michael beni nerede, ne zaman ve en çok da nasıl utandırması gerektiğini en kısa sürede çözmüş nadir insanlardandı. Haliyle, vakti geldiğinde kendine eğlence çıkartmak için utandığım zamanlarda yanaklarımın üstüne yerleşen minik pembelikleri kullanıyordu.

"Ee..." genzimi temizledim. Avucumun içinde duran Calum'un anahtarlığını ortaya çıkarırken, "Calum anahtarlarını bana bırakmıştı. Gün içerisinde unutursam diye... şimdi aklımdayken... getireyim dedim— bana şöyle bakma."

Michael kollarını göğsünde kavuşturdu. Kıkırdarken bir yandan da gözleri kızaran yanaklarımda geziniyordu. Cassie burada olsaydı karnına bir dirsek atar, beni utandırmayı derhal kesmesini söylerdi ve en azından bu bir işe yarardı. Çünkü ben kesmesini söylediğimde Michael hiçbir zaman takmıyordu.

"Ah... pekala. Aptalcaydı."

"Hayır, değil," muzip bir şekilde sırıttı, "daha çok isteklice."

Kelimenin üzerinde farklı bir ses tonlamasıyla vurgulama yapınca karnımın altı, Calum'la sadece çok özel anlarımızdayken olduğu gibi dalgalandı. İlk kez avuçlarımın soğuk olduğunu hissetmiyordum. Elimde tuttuğum anahtarların demirleri ten ısımdan faydalanarak ılık bir hal almaya başladı yavaş yavaş. Zaten dünden beri sürekli böyle hissediyordum. Aklımın bir köşesinde hep Calum'u öpmek vardı. Ama... birlikte katıldığımız partiden sonra onun yatağında uzanırken beni öptüğü zamanki gibi bir öpücükten bahsediyordum.

Tanrım. Dün gece kesinlikle, ama kesinlikle, Calum'un evine dönmesine izin vermemem gerekirdi.

Michael'ın hınzır bakışlarından gözlerimi kaçırıp anahtarı ona uzattım. "Sen verirsin o zaman. Ben yukarı çıkayım—"

Michael, omzunu yasladığı duvardan sakince doğrulturken başını hayır anlamında iki yana salladı. "Ben veremem. İşim gücüm ve ilgilenmem gereken bir kız arkadaşım var."

You Belong With Me || hoodHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin